Şeytan, Adem’e diyor ki: “Sana ebedilik ağacını yani yıkılmayan mülkiyeti göstereyim mi?” Oradaki “yasak ağaç” mülkiyettir!
İslam’ı doğru anlamanın yolu Kur’an’da “Kıssaların Anası” olan Adem kıssasını doğru anlamaktan geçer Kur’an-ı Kerim’de insanlığın yeryüzünde merhalelerle (aşamalarla) yaratıldığının anlatıldığını vurgulayan Eren Erdem, bu olgunun evrimin en büyük kanıtı olduğunu belirtiyor
"Şeytan Evliyaları" kitabının yazarı Eren Erdem'le dün başlayan söyleşimiz devam ediyor. Erdem, ilk bölümde özetle İslamiyet'in tarihteki en büyük devrimlerden biri olduğunu, köleliği lağveden Hz. Muhammed'in alttakileri ve üsttekileri eşitleyerek bizatihi devrimci bir duruş sergilediğini, dolayısıyla günümüzde her Müslümanın da emperyalizme karşı bir tavır sergilemesi gerektiğini savunmuştu.
Kitabınızda Hz. Adem'den önce yeryüzünde 'insansı' varlıklardan söz ediyorsunuz. Buradan evrim teorisinin gerçekliğini savunduğunuzu söyleyebilir miyiz?
Şöyle söyleyeyim; evrim haktır, kotarıcısı da Allah'tır! Yani evrim Allah'ın yaratma usulüdür. 'Neden?' diyeceksiniz. Biz kitabımızın giriş bölümünde bu hususta ayetler verdik. Şimdi sorun şu; Türkiye'deki meallerde ciddi bir problem var. Evet, evrim meselesini tabii ki ben Darwin ya da farklı bir teoriyle ifade edemem çünkü bu benim alanım değil.
Kitabınızda Hz. Adem'den önce yeryüzünde 'insansı' varlıklardan söz ediyorsunuz. Buradan evrim teorisinin gerçekliğini savunduğunuzu söyleyebilir miyiz?
Şöyle söyleyeyim; evrim haktır, kotarıcısı da Allah'tır! Yani evrim Allah'ın yaratma usulüdür. 'Neden?' diyeceksiniz. Biz kitabımızın giriş bölümünde bu hususta ayetler verdik. Şimdi sorun şu; Türkiye'deki meallerde ciddi bir problem var. Evet, evrim meselesini tabii ki ben Darwin ya da farklı bir teoriyle ifade edemem çünkü bu benim alanım değil.
Biz insanlığın merhalelerle yeryüzünde yaratıldığını ifade ederiz, bunun biyolojik yapısını biyologlar araştırmak durumundadır. O bizim alanımızın dışındadır. Ama evrim dediğimiz olgu haktır. Bunun da sebebi; Allah meleklere diyor ki Bakara Suresi 30. ayette, "Ben yeryüzündeki bir varlığı halifeleştireceğim." Burada geçen bir kelime var, "ceale" diye bir kavram. Bunu yaratma olarak çeviriyorlar. Çok yanlış! Yaratma "halk"tır. Kökü "hlk" olarak görünür. Oradaki "ceale" kavramı bir şeyin halini değiştirmek demektir. Yani buzun suya dönüşmesi gibi, suyun buharlaşması gibi...
Yani yeryüzünde bir varlık var ve onun formunun değişmesi sözkonusu... Şimdi oradaki varlığın ne olduğunu bize melekler söylüyor ayetin devamında... "Sen yeryüzünde kan döküp, bozgunculuk etmekte olan birini mi halifeleştireceksin?" Yani yeryüzünde kan döken, bozgunculuk eden, akılsız, vahşice, barbarca yaşayan bir varlık var. Allah bunu halifeleştireceğini söylüyor. Yani ademleşeceğini, insanlaşacağını söylüyor. Çünkü sürecin yeryüzünde olduğuna işaret eden bir ayettir ve Kur'an-ı Kerim'de cennet dediğimiz kavram yüzde 99 yeryüzüne izafe edilmiş bir kavramdır.
Cennet, yeryüzündeki eşitlik, ideal toplum anlayışının bizatihi Kur'an'daki anlayış biçimidir. Bunun delili de şudur; Taha Suresi'nin 118 ve 120. ayetlerinde -çok ilginç bir noktaya değineceğim- Allah cenneti tanımlar ve Adem'e der ki, "Burada açlık, susuzluk yoktur. Güneşin sıcağından derileriniz yanmaz." Adem ise, Allah Teâla'ya "Açlık nedir, susuzluk nedir?" diye sormuyor. Çünkü açlığın-susuzluğun ne olduğunu biliyor! Zaten şeytanın Adem'e olan itirazı, Adem'in eski durumuna dönmesi içindir! Yani Adem'in eski durumundan memnun şeytan. Rahatsız olduğu, yeni geldiği nokta! Akabinde iki ayet sonra şeytan Adem'e diyor ki, "Ey Adem, sana ebedilik ağacını yani yıkılmayan mülkiyeti göstereyim mi?" Kuran, "yasak ağacın" ne olduğunu kendi kendine tefsir ediyor. "Yasak Ağaç" mülkiyettir! Dolayısıyla şeytanın istediği, Adem'in bir önceki durumu, mülkiyetçi bir durumdur.
Ben güdüsüne sahip, sürekli kendine yontan, sahiplenmek için kan döken, savaşan, bozgunculuk eden, düzenbaz, madrabaz bir durum. Neyse Allah da buna karşılık Adem'i halifeleştirip, bu durumdan kurtarıp, paylaşan/bölüşen, kimsenin aç ve susuz kalmayacağı bir yaşam formuna dahil ediyor. Bunun biyolojik adı evrimdir. Sosyolojik adı da sınıflı toplumdan sınıfsız topluma geçiştir. Yani şirkten tevhide geçiştir.
Dolayısıyla ben Kur'an'da evrimin hiçbir şekilde aksi ispat edilemeyecek bir hakikat olduğuna inanıyorum. Çünkü ben evrim üzerine çok araştırdım. Hatta benim bütün kitaplarım Adem'le başlar. Niye? Çünkü diyalektiğin başı orası! Dolayısıyla Kur'an'ın "Kıssaların Anası" dediği Adem kıssası böyle anlaşılmadığı sürece İslam'ı anlamak çok zordur. İslam'ı anlamanın yolu Adem kıssasını doğru anlamaktır diye düşünüyorum.
Ama ben sorumun cevabını hâlâ alamadım!
Dediğim gibi ben evrimin hak olduğuna inanıyorum ama insan maymundan mı geldi, şurdan mı geldi, burdan mı geldi... Kur'an çeşitli merhalelerden bahseder; sudan toprağa geçiş... Akabinde "Sizi balçıktan yarattık..." Ve Nuh Suresi'nin 17'nci ayetinde "Sizi halden hale, evreden evreye geçirerek yarattık" der. Orada "atvarak" diye bir kelime geçer, kökü "tatavvur"dur. Bu kelimenin ingilizceye tam çevrilişi "evolution"dur. Türkçesi evrimdir. "Sizi evrimden geçirerek yarattık" der. Ama bu sürecin nasıl olduğuna dair bir ayrıntı vermez. Kaldı ki zaten Kuran'da bu detayı aramak da cehalettir. Çünkü Kuran sadece bu işin başlangıç noktasıyla bitiş noktasından bahseder. Aradaki noktayı bilim insanlarının araştırması gerektiğine işaret eder. Kuran'da matematik, fizik, kimya, mucize, keramet aramak bir anlamda Kuran'ın gerçek mesajını gölgelemektir. Bu anlamda biz evrimin hak olduğuna inanırız, yapısını da bilim adamlarına bırakır, onların mantıklı olan teorilerine itimat ederiz. Müslüman böyle bakmalı diye düşünüyorum.
Ama ben sorumun cevabını hâlâ alamadım!
Dediğim gibi ben evrimin hak olduğuna inanıyorum ama insan maymundan mı geldi, şurdan mı geldi, burdan mı geldi... Kur'an çeşitli merhalelerden bahseder; sudan toprağa geçiş... Akabinde "Sizi balçıktan yarattık..." Ve Nuh Suresi'nin 17'nci ayetinde "Sizi halden hale, evreden evreye geçirerek yarattık" der. Orada "atvarak" diye bir kelime geçer, kökü "tatavvur"dur. Bu kelimenin ingilizceye tam çevrilişi "evolution"dur. Türkçesi evrimdir. "Sizi evrimden geçirerek yarattık" der. Ama bu sürecin nasıl olduğuna dair bir ayrıntı vermez. Kaldı ki zaten Kuran'da bu detayı aramak da cehalettir. Çünkü Kuran sadece bu işin başlangıç noktasıyla bitiş noktasından bahseder. Aradaki noktayı bilim insanlarının araştırması gerektiğine işaret eder. Kuran'da matematik, fizik, kimya, mucize, keramet aramak bir anlamda Kuran'ın gerçek mesajını gölgelemektir. Bu anlamda biz evrimin hak olduğuna inanırız, yapısını da bilim adamlarına bırakır, onların mantıklı olan teorilerine itimat ederiz. Müslüman böyle bakmalı diye düşünüyorum.
Kitabınızda Türkiye'nin bir İslam toplumu olmadığını savunuyorsunuz. Gerekçeniz nedir?
Evet Türkiye bir İslam toplumu değildir. Çünkü bakınız burada Ebu Zerr Gıffari'nin bir sözünü alayım. Ki kendisi Hz. Peygamber'e "Ebul Kasım" (Yoksulların Babası) diye hitap eden, ilk müslümanlar arasında 4. sırada, Peygamber'in en yakın dostlarından. Ebu Zerr ne der biliyor musunuz; "Yoksulluk küfürdür." Küfür kelimesinin manası gerçeğin üzerini örtmek demektir. Yoksulluk bir yalandır. Bir yerde yoksulluk varsa orada gerçekdışı bir iş var demektir. İslam toplumu, namaz kılanların çok olduğu, camilerin çok olduğu bir toplum manasına gelmiyor. İslam toplumu bizzat yoksulluğun olmadığı, adaletin olduğu toplum demektir. Şimdi mesela bazı ilahiyatçılar -ki ilahiyat kelimesi çok sakıncalı ve sıkıntılı bir kelimedir. İlahiyat, Teoloji, Tanrıbilim... Yani Tanrı bir nesne imiş gibi biz üzerinde tartışıyoruz, konuşuyoruz- İşte Tanrı'nın zati sıfatları, sübuti sıfatları... Hepsi palavradır. Zati sıfatlar da sokaktadır, sübuti sıfatlar da sokaktadır! Çünkü Kur'an'a göre Allah'ın yüzü yoksullardır. İnsan Suresi 9. ayet, "Yoksullar Allah'ın yüzüdür." Yani yetimler, yoksullar ve miskinler Allah'ın suratı/yüzüdürler, temsilcisidirler.
Evet Türkiye bir İslam toplumu değildir. Çünkü bakınız burada Ebu Zerr Gıffari'nin bir sözünü alayım. Ki kendisi Hz. Peygamber'e "Ebul Kasım" (Yoksulların Babası) diye hitap eden, ilk müslümanlar arasında 4. sırada, Peygamber'in en yakın dostlarından. Ebu Zerr ne der biliyor musunuz; "Yoksulluk küfürdür." Küfür kelimesinin manası gerçeğin üzerini örtmek demektir. Yoksulluk bir yalandır. Bir yerde yoksulluk varsa orada gerçekdışı bir iş var demektir. İslam toplumu, namaz kılanların çok olduğu, camilerin çok olduğu bir toplum manasına gelmiyor. İslam toplumu bizzat yoksulluğun olmadığı, adaletin olduğu toplum demektir. Şimdi mesela bazı ilahiyatçılar -ki ilahiyat kelimesi çok sakıncalı ve sıkıntılı bir kelimedir. İlahiyat, Teoloji, Tanrıbilim... Yani Tanrı bir nesne imiş gibi biz üzerinde tartışıyoruz, konuşuyoruz- İşte Tanrı'nın zati sıfatları, sübuti sıfatları... Hepsi palavradır. Zati sıfatlar da sokaktadır, sübuti sıfatlar da sokaktadır! Çünkü Kur'an'a göre Allah'ın yüzü yoksullardır. İnsan Suresi 9. ayet, "Yoksullar Allah'ın yüzüdür." Yani yetimler, yoksullar ve miskinler Allah'ın suratı/yüzüdürler, temsilcisidirler.
Şimdi buralardan bakarsak eğer, İslam kelimesinin anlamlarından biri de seleme, selîm... Bölünemeyen taş demektir. Bölünme olmayan, birlik, içinde ayrılık ve çelişki olmayan toplum demektir. Şimdi bir yerde İslam toplumu varsa orada bölünme, yoksulluk, fakirlik, birilerinin göbeğinin şişmesi, diğerinin benzinin sararması... Bunların olmadığı bir toplumu aramak gerekir. Dünyada böyle bir örnek var mıdır. Eğer varsa orası İslam toplumudur. İsterse oradakiler kendilerini ateist olarak addedsinler! İslam'ın nihai olarak amaçladığı toplum odur.
Şunu da söyleyeyim; maalesef İslam tarihi kaynaklarında şöyle bir zan oluşturur; efendim Allah işte kendi varlığını ispatlamaya çalışıyor insanlığa karşı. Bununla hiçbir alakası yok. Allah'ın derdi üç tane taş ve tahta putla savaşmak falan değil. Allah'ın derdi bizzat yeryüzünde adaleti tesis edebilecek bir toplumu inşa edebilmek. Bu topluma yönelik önermeler sunuyor vahiyle. Zaten vahiy, normalleştiren bilgi demektir. Yani anormal bir ortam varsa orada vahiy ortaya çıkar, normalleştiren bütün bilgiler vahiydir. Bu Konfüçyüs'te de, Sokrat'ta da açığa çıkar. Bunlara biz hiçbir zaman İslam dışında diyemeyiz. İslam dışında dediğimiz anda zaten İslam dairesinin dışına çıkarız.
Ve bugün dünyada benim hayranlıkla izlediğim bir Chavez örneği var. Mesela Filistin'deki zulüm ve mezalim karşısında en onurlu en haysiyetli duruşu Chavez sergilemiştir. İsrail'in konsoloslarını sınırdışı etmiştir. "Peki İslam toplumuyum" diyenler ne yapıyor. Balon 'one minute'ler, balon restleşmeler ama İsrail'le hiçbir şekilde ekonomi-politik bir çelişme yok! Misyon aynen devam ediyor! Burada İslamiyete yakın duruşu sergileyen Chavez ve onun önderliğinde hareket eden toplumdur. Ama tabii ki tam ideal midir, değildir. Çünkü mutlak eşitlikten bahsetmek gerekir.
İslam'ın eşitlik kavramı nedir?
"İslam'da eşitlik yoktur, adalet vardır" denilir. Bu çok hatalı bir kavramdır. Adaletin kelime anlamı zaten "El Adl" eşit paylaştırmak demektir. Yani "Adalet mülkün temelidir" kavramı mülkün temeli eşit bölüşmekten ileri gelir anlamındadır. Eğer bunu ekonomi-politik açıdan yorumlamak gerekirse bu sosyalizme çok yakındır. Yalnız yakınlığı liberalizmle sosyalizm ortasında olmasından değil, sosyalizmden biraz daha ileridir. Sosyalizmle marksizm arasında bir duruş sergiler. Çünkü İslamda otorite yoktur. "La ilahe illallah" demek "Hiçbir otoritenin varlığını kabul etmiyorum, sadece Allah'ın tanrılığını kabul ediyorum" demektir. Allah'ın tanrılığı da şeriat yani bugün çeşitli ülkelerde uygulanan o modeller falan değildir. Allah'ın tanrılığı tabiattır. Nedir tabiat; kuşlar erzak biriktirmez, eşekler ot biriktirmez, aslanlar ölü ceylan biriktirmez! İşte bu biriktirmenin adı kenzdir. İnsan niye biriktirir. Başkalarından farklı olmak, kendisini daha üstte konumlandırmak için. İşte bu Allah'ın kanununa aykırıdır dolayısıyla da küfürdür. Bu açıdan bakarsak dünyada böyle bir toplum var mı, yok! Ama olmayacağı anlamına da gelmez. Ben bunun bir şekilde yaşanacağına inanıyorum. Ve bu inançla da mücadele ediyorum.
Çarşamba, 05 Ekim 2011
İslam'ın eşitlik kavramı nedir?
"İslam'da eşitlik yoktur, adalet vardır" denilir. Bu çok hatalı bir kavramdır. Adaletin kelime anlamı zaten "El Adl" eşit paylaştırmak demektir. Yani "Adalet mülkün temelidir" kavramı mülkün temeli eşit bölüşmekten ileri gelir anlamındadır. Eğer bunu ekonomi-politik açıdan yorumlamak gerekirse bu sosyalizme çok yakındır. Yalnız yakınlığı liberalizmle sosyalizm ortasında olmasından değil, sosyalizmden biraz daha ileridir. Sosyalizmle marksizm arasında bir duruş sergiler. Çünkü İslamda otorite yoktur. "La ilahe illallah" demek "Hiçbir otoritenin varlığını kabul etmiyorum, sadece Allah'ın tanrılığını kabul ediyorum" demektir. Allah'ın tanrılığı da şeriat yani bugün çeşitli ülkelerde uygulanan o modeller falan değildir. Allah'ın tanrılığı tabiattır. Nedir tabiat; kuşlar erzak biriktirmez, eşekler ot biriktirmez, aslanlar ölü ceylan biriktirmez! İşte bu biriktirmenin adı kenzdir. İnsan niye biriktirir. Başkalarından farklı olmak, kendisini daha üstte konumlandırmak için. İşte bu Allah'ın kanununa aykırıdır dolayısıyla da küfürdür. Bu açıdan bakarsak dünyada böyle bir toplum var mı, yok! Ama olmayacağı anlamına da gelmez. Ben bunun bir şekilde yaşanacağına inanıyorum. Ve bu inançla da mücadele ediyorum.
Çarşamba, 05 Ekim 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder