Siyaset dinciliğinin Yeşil Kuşak türünü, görmüştük; şimdi de muhafazakârı
ve ılımlısı çıktı. Bu gidişle kim bilir daha neler çıkacak!
Muhafazakârlık, emperyalist Batı’nın siyasal İslam’ı maskelemek için bulduğu bir tabir.
Kur’an’a göre ise şirk âlametlerinden biri ve belki de birincisi. Peki, niye kullanılıyor? Çünkü karnı her türlü ikiyüzlülüğü barındırmaya müsait. Geniş ve karanlık bir karın.
‘Siyasal İslam’ın Batı tarafından, özellikle Yahudi lobilerince konan yeni ‘tüp bebek adlar’ından biri de Muhafazakâr Demokrasi.
Türk anayasası, İslam ve din sözcüklerinin siyasette amblem olarak kullanılmasına izin vermediği için ‘muhafazakâr demokrasi’ diyorlar. Bilenler biliyor ki, onların bu sözden maksadı ‘muhafazakâr İslam’dır. Yani Emevî İslamı. ABD Dışişleri Bakanı Powell Türkiye’yi ‘İslam Cumhuriyeti’ diye anarken sürçi lisan mı etmişti sanıyorsunuz?
Muhafazakâr İslam, eğer Kur’an’a sorarsanız, ‘Kur’an İslamı’na karşı oluşturulan sahte İslam demektir.
Muhafazakârlık, siyasal terminoloji açısından baktığımızda, İslam’ı iğdişleştirme projele-ri’nden biridir. Gerçek İslam demek istemeyenlerin başvurdukları oyunların en yenisidir. Yalın haliyle sırıtacağı bilindiğinden suratına çağdaş bir maske geçiriliyor: Demokrasi.
SİYASET DİNCİLERİNE YAHUDİ ARMAĞANI
Muhafazakâr demokrasi tabiri, Ortadoğu ve İslam konusunda yazan ve “Recep Tayyip Erdoğan’ın İslamcılığı tam bizim istediğimiz şeydir” diyen İsrailli diplomat Aron Liel’in icat ettiği bir tabirdir. Ortadoğu’yu anlatan eserinin Ortadoğu’da İslam’ın dönüşümünü ele alan bölümünde işlediği ana fikir işte bu, Muhafazakâr demokrasi’ fikridir. Muhafazakâr Demokrasi, siyasal İslam’ın ABD-AB-İsrail üçlüsünü rahatsız etmeyen şekli demek.
Felsefî esası şirk olan muhafazakâr mantığa göre, eski, hep iyilerin ve hayırların toplamıdır. Osmanlı’nın hamamlarındaki hiz oğlanı ticaret ve icraatı hiç anılmaz ama bugünkü transseksüellere lanet yağdırılır. Çünkü onlar bugünküdür. Osmanlı’nın, homoseksüelliği nasıl belgeli-resmî bir eğlenceye dönüştürdüğünü anlamak için ‘hiz oğlanlığı’ kavram ve kurumunu incelemek yeter.
Muhafazakârlık denen pagan illetinin bugün anımsadığımızda öfkemizi kabartan dindışılıkları vardır. Örneğin, Arap’ın sarığını bize asırlarca İslam’ın alâmeti gibi gösterip takdis ettirdiler. “Peygamber Efendimiz örtmüştü, nasıl olur da kutsal olmaz?!” Peki, Peygamber Efendimiz’in baş düşmanı Ebu Cehil başına ne örtmüştü? Acaba o baş düşmanın sarığı Peygamberimizin-kinden daha az mı görkemliydi? Hayır, tam tersine. Ebu Cehil’in sarığı en görkemli sarıktı. Nitekim, Hz. Ali, “Sarık Arabın alametidir” diyor. Arabın alameti nasıl oldu da ‘İslam’ın alameti’ yapıldı? Ve nasıl oluyor da Arabın alameti, evrensel bir dinin alameti oluyor, kisve-i resul oluyor?
Muhafazakârlığın karşıtı hanîfliktir. Hanîf; sapık, zındık’ damgası yemeyi göze alarak ecdat kabullerine karşı çıkan devrimci, âsi demektir. Kur’an bu kelimeyi, hanîfliğin babası olarak gördüğü Hz. İbrahim’i öven bir sıfat olarak kullanır.
Kur’an’a göre, gerçek bir mümin, aynı zamanda gerçek bir hanîf olmalıdır.
Hanîfliğin babası Hz. İbrahim’dir. O, bizzat babasının en ileri temsilcilerinden biri olduğu atalar dinine karşı çıkışıyla ünlüdür. Bu karşı çıkış onu ataları ve toplumu nezdinde zındık, sapık diye yaftalamıştır. Kur’an ise bu sıfatı, bir övünç aracı olarak kullanmış ve tevhidin en büyük peygamberlerinden birinin temel niteliği olarak sonsuzlaştırmıştır:
“İbrahim, müşrik, Yahudi veya Hristiyan değildi; o, hanîf ve müslimdi.”
Muhafazakârlık, emperyalist Batı’nın siyasal İslam’ı maskelemek için bulduğu bir tabir.
Kur’an’a göre ise şirk âlametlerinden biri ve belki de birincisi. Peki, niye kullanılıyor? Çünkü karnı her türlü ikiyüzlülüğü barındırmaya müsait. Geniş ve karanlık bir karın.
‘Siyasal İslam’ın Batı tarafından, özellikle Yahudi lobilerince konan yeni ‘tüp bebek adlar’ından biri de Muhafazakâr Demokrasi.
Türk anayasası, İslam ve din sözcüklerinin siyasette amblem olarak kullanılmasına izin vermediği için ‘muhafazakâr demokrasi’ diyorlar. Bilenler biliyor ki, onların bu sözden maksadı ‘muhafazakâr İslam’dır. Yani Emevî İslamı. ABD Dışişleri Bakanı Powell Türkiye’yi ‘İslam Cumhuriyeti’ diye anarken sürçi lisan mı etmişti sanıyorsunuz?
Muhafazakâr İslam, eğer Kur’an’a sorarsanız, ‘Kur’an İslamı’na karşı oluşturulan sahte İslam demektir.
Muhafazakârlık, siyasal terminoloji açısından baktığımızda, İslam’ı iğdişleştirme projele-ri’nden biridir. Gerçek İslam demek istemeyenlerin başvurdukları oyunların en yenisidir. Yalın haliyle sırıtacağı bilindiğinden suratına çağdaş bir maske geçiriliyor: Demokrasi.
SİYASET DİNCİLERİNE YAHUDİ ARMAĞANI
Muhafazakâr demokrasi tabiri, Ortadoğu ve İslam konusunda yazan ve “Recep Tayyip Erdoğan’ın İslamcılığı tam bizim istediğimiz şeydir” diyen İsrailli diplomat Aron Liel’in icat ettiği bir tabirdir. Ortadoğu’yu anlatan eserinin Ortadoğu’da İslam’ın dönüşümünü ele alan bölümünde işlediği ana fikir işte bu, Muhafazakâr demokrasi’ fikridir. Muhafazakâr Demokrasi, siyasal İslam’ın ABD-AB-İsrail üçlüsünü rahatsız etmeyen şekli demek.
Felsefî esası şirk olan muhafazakâr mantığa göre, eski, hep iyilerin ve hayırların toplamıdır. Osmanlı’nın hamamlarındaki hiz oğlanı ticaret ve icraatı hiç anılmaz ama bugünkü transseksüellere lanet yağdırılır. Çünkü onlar bugünküdür. Osmanlı’nın, homoseksüelliği nasıl belgeli-resmî bir eğlenceye dönüştürdüğünü anlamak için ‘hiz oğlanlığı’ kavram ve kurumunu incelemek yeter.
Muhafazakârlık denen pagan illetinin bugün anımsadığımızda öfkemizi kabartan dindışılıkları vardır. Örneğin, Arap’ın sarığını bize asırlarca İslam’ın alâmeti gibi gösterip takdis ettirdiler. “Peygamber Efendimiz örtmüştü, nasıl olur da kutsal olmaz?!” Peki, Peygamber Efendimiz’in baş düşmanı Ebu Cehil başına ne örtmüştü? Acaba o baş düşmanın sarığı Peygamberimizin-kinden daha az mı görkemliydi? Hayır, tam tersine. Ebu Cehil’in sarığı en görkemli sarıktı. Nitekim, Hz. Ali, “Sarık Arabın alametidir” diyor. Arabın alameti nasıl oldu da ‘İslam’ın alameti’ yapıldı? Ve nasıl oluyor da Arabın alameti, evrensel bir dinin alameti oluyor, kisve-i resul oluyor?
Muhafazakârlığın karşıtı hanîfliktir. Hanîf; sapık, zındık’ damgası yemeyi göze alarak ecdat kabullerine karşı çıkan devrimci, âsi demektir. Kur’an bu kelimeyi, hanîfliğin babası olarak gördüğü Hz. İbrahim’i öven bir sıfat olarak kullanır.
Kur’an’a göre, gerçek bir mümin, aynı zamanda gerçek bir hanîf olmalıdır.
Hanîfliğin babası Hz. İbrahim’dir. O, bizzat babasının en ileri temsilcilerinden biri olduğu atalar dinine karşı çıkışıyla ünlüdür. Bu karşı çıkış onu ataları ve toplumu nezdinde zındık, sapık diye yaftalamıştır. Kur’an ise bu sıfatı, bir övünç aracı olarak kullanmış ve tevhidin en büyük peygamberlerinden birinin temel niteliği olarak sonsuzlaştırmıştır:
“İbrahim, müşrik, Yahudi veya Hristiyan değildi; o, hanîf ve müslimdi.”
Evet, muhafazakârlık şirktir!
Muhafazakârlık denen şirk irinine Kur’an neşteri vurmamız birilerini çok
rahatsız etti. Haçlı emperyalizmin zurnalığını yapan fikir ve ilim cüceleri
sağdan soldan hırlamış. Neymiş efendim, Yahudi stratejistlerin düdüklemesiyle öne
çıkardıkları ‘muhafazakâr demokrasi’ denen ABD-Siyon marka müşrik damgaya
bindirme yapmışız.
Bindirmeyi ben yapmadım, Kur’an yapıyor. Ben ilim, fikir ve iman adamıyım ve pusulamı akıl, koordinatlarımı Kur’an belirler. Emperyalizmin atıklarından yal yemediğim gibi, birilerinin alın terinden artanları da yemem. Cennetmekân babam ve hocam olan zâtın ifadesiyle, bir kartalım ki, bırakın başkalarının av artıklarını, kendi avımın bile bayatlamışını yemem. Başkalarının avına, eskinin bayatlamışlarına ölsem dönüp bakmam. Rehberim olan Kur’an’ın buyurduğu gibi, “Her an yeni bir iş ve oluştayım.” (Rahman suresi, 29) Tevfik Fikret’in ölümsüz dizelerinde ifadeye konan şahsiyet yapısı benim şahsiyet yapımın tam ifadesidir:
“Kimseden ümmid-i feyz etmem, dilenmem perr u bâl,
Kendi cevvim, kendi eflâkimde kendim tâirim.
İnhina, tavk-ı esaretten girandır boynuma,
Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şairim.”
Fikret’in bu kıtası, son mısradaki ‘şair’ sözcüğünü ‘âlim’ olarak değiştirmek şartıyla, benim imzamdır.
Emperyalizmin muhafazakârları (muhafızları) bu şahsiyete, dünyaya üç dört kez daha gelseler yine ulaşamazlar. Çünkü ezel nasipleri sıfırdır. Sadece yal ve leş nasipleri boldur. Zaten fikir ve ilim vadisinde muhafazakârlık, leş yiyenlerin meslek ve meşrebidir.
Ben, fikrin kartalıyım, leş ve yal yemem. Ürettiğim eserlere, dünya önünde hak ettiğim vakarlı markaya bakın, anlarsınız. Sizin asla olamayacağınız şeylerdir bunlar, ey ‘emperyalizm muhafızları!’
KARTAL ZİRVELERİNDEN DERS
Gıybet izbelerine tüneyen fikir ve ilim cücelerine, kartal zirvelerinden biraz daha ders verelim: Kartal bakışına tahammül edemeyen cüceler öncelikle ‘Kur’an’ın Temel Kavramları’ adlı eserimin ‘Ecdatperestlik’ maddesini okusunlar. Ve şu söyleyeceklerimi not etsinler:
Gelenekçi dinin borazanları (Kur’an mümini hanîf aydınlar değil) tam bir miras yedidir. Hepsi hazır bulduğunu yer. Bunun için de eskiyi kutsallaştırıp dokunulmaz kılmak onların pis kaderidir.
Şunu da unutmayalım: Eskiyi dokunulmaz kılanlar, İslam’ın eski mirasının tümünü dokunulmaz kılmıyorlar; eskinin, Kur’an ve akıl dışı Arapçı kabullerini dokunulmaz kılıyorlar. Eski mirasın, akılcı devrimcilerini dışlıyorlar. Yani eskinin yanlışlarına karşı çıkmış kimler ve neler varsa onları, kutsadıkları eskinin içine koymuyorlar, dışta tutuyorlar.
Emperyalizm muhafızları için, akıl düşmanlığına, Kur’an dışı dinciliğe, haçlı emperyalizme, sömürüye problem çıkarmayan her şey ‘dokunulmaz eski’ içindedir. Aklın, Kur’an dininin, antiarabizmin, sosyal adaletin, insan haklarının, antiemperyalizmin, emeğe saygının, paylaşımın önünü açan ne varsa bunlar, tarihleri ne kadar eski olursa olsun, emperyalizm muhafızları nezdinde yeni sayılır ve düşman hanesine dahil edilir. Eğer bu dahil edilenler içinde açıkça karşı çıkmanın risk oluşturduğu birileri veya bir şeyler varsa onlar ustalıklı oyunlarla
tanınmaz hale getirilip esas mesajlarının üstü örtülür. Ebu Zer, İmamı Âzam, Hallâc-ı Mansûr ve bir dizi Mûtezile düşünürüne yapılan bu ikincisidir.
Evet, ey haçlı emperyalizmin zurnaları! Muhafazakârlık, Kur’an’ın açık beyanıyla şirktir. Kur’an’ın bu hükmünü beğenmeyenin canı cehenneme!
Bindirmeyi ben yapmadım, Kur’an yapıyor. Ben ilim, fikir ve iman adamıyım ve pusulamı akıl, koordinatlarımı Kur’an belirler. Emperyalizmin atıklarından yal yemediğim gibi, birilerinin alın terinden artanları da yemem. Cennetmekân babam ve hocam olan zâtın ifadesiyle, bir kartalım ki, bırakın başkalarının av artıklarını, kendi avımın bile bayatlamışını yemem. Başkalarının avına, eskinin bayatlamışlarına ölsem dönüp bakmam. Rehberim olan Kur’an’ın buyurduğu gibi, “Her an yeni bir iş ve oluştayım.” (Rahman suresi, 29) Tevfik Fikret’in ölümsüz dizelerinde ifadeye konan şahsiyet yapısı benim şahsiyet yapımın tam ifadesidir:
“Kimseden ümmid-i feyz etmem, dilenmem perr u bâl,
Kendi cevvim, kendi eflâkimde kendim tâirim.
İnhina, tavk-ı esaretten girandır boynuma,
Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şairim.”
Fikret’in bu kıtası, son mısradaki ‘şair’ sözcüğünü ‘âlim’ olarak değiştirmek şartıyla, benim imzamdır.
Emperyalizmin muhafazakârları (muhafızları) bu şahsiyete, dünyaya üç dört kez daha gelseler yine ulaşamazlar. Çünkü ezel nasipleri sıfırdır. Sadece yal ve leş nasipleri boldur. Zaten fikir ve ilim vadisinde muhafazakârlık, leş yiyenlerin meslek ve meşrebidir.
Ben, fikrin kartalıyım, leş ve yal yemem. Ürettiğim eserlere, dünya önünde hak ettiğim vakarlı markaya bakın, anlarsınız. Sizin asla olamayacağınız şeylerdir bunlar, ey ‘emperyalizm muhafızları!’
KARTAL ZİRVELERİNDEN DERS
Gıybet izbelerine tüneyen fikir ve ilim cücelerine, kartal zirvelerinden biraz daha ders verelim: Kartal bakışına tahammül edemeyen cüceler öncelikle ‘Kur’an’ın Temel Kavramları’ adlı eserimin ‘Ecdatperestlik’ maddesini okusunlar. Ve şu söyleyeceklerimi not etsinler:
Gelenekçi dinin borazanları (Kur’an mümini hanîf aydınlar değil) tam bir miras yedidir. Hepsi hazır bulduğunu yer. Bunun için de eskiyi kutsallaştırıp dokunulmaz kılmak onların pis kaderidir.
Şunu da unutmayalım: Eskiyi dokunulmaz kılanlar, İslam’ın eski mirasının tümünü dokunulmaz kılmıyorlar; eskinin, Kur’an ve akıl dışı Arapçı kabullerini dokunulmaz kılıyorlar. Eski mirasın, akılcı devrimcilerini dışlıyorlar. Yani eskinin yanlışlarına karşı çıkmış kimler ve neler varsa onları, kutsadıkları eskinin içine koymuyorlar, dışta tutuyorlar.
Emperyalizm muhafızları için, akıl düşmanlığına, Kur’an dışı dinciliğe, haçlı emperyalizme, sömürüye problem çıkarmayan her şey ‘dokunulmaz eski’ içindedir. Aklın, Kur’an dininin, antiarabizmin, sosyal adaletin, insan haklarının, antiemperyalizmin, emeğe saygının, paylaşımın önünü açan ne varsa bunlar, tarihleri ne kadar eski olursa olsun, emperyalizm muhafızları nezdinde yeni sayılır ve düşman hanesine dahil edilir. Eğer bu dahil edilenler içinde açıkça karşı çıkmanın risk oluşturduğu birileri veya bir şeyler varsa onlar ustalıklı oyunlarla
tanınmaz hale getirilip esas mesajlarının üstü örtülür. Ebu Zer, İmamı Âzam, Hallâc-ı Mansûr ve bir dizi Mûtezile düşünürüne yapılan bu ikincisidir.
Evet, ey haçlı emperyalizmin zurnaları! Muhafazakârlık, Kur’an’ın açık beyanıyla şirktir. Kur’an’ın bu hükmünü beğenmeyenin canı cehenneme!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder