25 Nis 2013

Başbakan Kevser Suresi’ni okudu mu?


Kutlu doğum haftası etkinliklerinde konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, konuşmasının bir bölümünde “Kur’an’ı Kerim’in Kevser Suresi’ne değindi.” Bu surenin “ırkçılığı” kesinlikle reddettiğini ifade etti.
Bir türküdür tutturmuşlar. Irkçılık da ırkçılık. İslamcı gelenekten gelenlerin, geleneği yeterince bilmeyişinden ileri gelen tahlil yanlışlıkları, kasıtlı ya da kasıtsız; yapılan hatalar; ırkçılık adı altında bütün “milli değer ve kavramlara” düşmanlık örgütlüyor.
Türk milleti kültürel köke işaret eder
Büyük üstad ve benim de esin kaynağım rahmetli Ali Şeriati’ye göre; “ırkçılık, batı merkezli bir kavramdır. Milliyetperverlik ise, doğu merkezlidir. Ekseriyetle; millet ve vatan sevgisi, doğuda ötekileştirme üretmemek ile birlikte, batıda “homojenize edici özellik kazanmış olması hasebi ile” ötekileştirici bir tür ırkçılık üretebilir.”
Bu gerçekliğin okuması üzerinden, “Irkçılığa karşıtlık adı altında; millet kavramına ve bu kavramın altını dolduran değer yargılarına açılan bir savaşa şahitlik ediyoruz.”
Doğu’da milletler; kuşatıcıdır. Etnik kimlikleri esas almaz. Geniş hinterlandları kapsayan kuşatıcı kültürel birlikteliklerden ibarettir. Türk milleti dediğinizde, bir kültürel kökene ve ortak yaşam formuna işaret etmiş olursunuz. Aynı şey; Araplar, Kürtler, Çinliler, Hintliler için de geçerlidir.”

Kevser Suresi’nin “ırkçılığa karşı olduğunu” söyleyen Başbakan; surenin toplam mesajının belki yüzde 1’lik kısmını gündeme getirmiş. Geriye kalan yüzde 99’luk kısmı ise es geçmiş. Bu es geçişin nedenlerini sorgulamak siz halkımıza mahsustur. Keza ben size surenin geriye kalan yüzde 99’luk kısmından bahsedeceğim. Dikkatinizi buraya veriniz;

Biz sana kevseri verdik. O halde sende rabbinin davası için zorluklara göğüs ger ve haniflik et/şirki reddet/salat et/mücadeleyi destekle. Muhakkak ki seni horlayanın kendisidir soysuz olan. (Kevser Suresi)
Kevser nedir?
Kevser kelimesi arapçada fev’al kalıbında bir kelime olup “kesret/çokluk” kökünden türemiştir. Anlamı “alabildiğince çok, en çok” manasındadır. Araplar çok olan herşeye “kevser derler.”
Kevser; “insana bahşedilmişlerin, yani fıtri değerlerin tümünün yüceliğine işaret eder. Sonradan kazanılmış ya da birilerinin verdiklerinin kıymetsizliğine işaret eder.”
Özetle; “onların sana verdiği yaşamı, statüyü, makamı, olanakları, kişiliği, kimliği, fikri, perspektifi, ideolojiyi, yiyeceği, içeceği, giyeceği..vb. tümünü terket. Çünkü biz sana en çok ve en güzellerini verdik.”
Bu noktada verilen şey; “fıtri gerçekliğimizdir.” Yani; akıl, sevgi, analiz yeteneği, kalbi sorgulamalar, doğal yaşamsal örneklik, tabiat, görme, işitme, hareket etme ve benzeri olan bütün kabiliyet ve değerlerdir.”
Milliyeti inkar Allah’ın ayetini inkardır
Kimlikler de bunlardan biridir.
Göklerin ve yerin yaratılışı, dillerinizin ve renklerinizin farklılığı da O’nun ayetlerindendir. Bilenler için bunda işaretler vardır. (Rum Suresi 22. Ayet)
Demek ki “kimlikler, milliyetler, diller Allah’ın ayetleri imiş.” Şu halde, milliyeti inkar etmek; Allah’ın ayetini inkar etmek demektir. Küreselleşme adında “milliyetleri tasfiye etmek” Allah’ın ayetlerini tasfiye etmek demektir.
Sorun milliyette ya da kimliğin tarihsel-kültürel birikimini ihya etmekte değildir. Bir “ırkın, diğerine üstünlük iddiasıdır.” Kur’an’ın tek tepkisi budur. Bunun dışında, milliyetler halinde yaratılıştan ve bunun amacının “birlikte yaşama ve çokluktan tekliğe doğru seyir” olduğunu ifade etmiştir.

İşin bir kısmı budur. Keza esas önemli nokta ise şudur. “Bizim dışımızda/doğal edinimlerin dışında” sana atfedilmiş olanların tümünü terket. Çünkü en güzeli/kevseri biz verdik. Patronlar, kapitalistler, burjuvalar değil!
Yani insanın doğal/fıtri sürecine eklemlenmesi, yabancılaştığı fıtri karaktere, yani öze dönüşünü vurgulayan bu sure devam ediyor;
“ve bunu yaparak rabbinin davasını destekle ve zorluklara göğüs ger.”
Keza, birçok mealde “yanlış çevrilen”, kurban kes diye çevrilen “nahr” kelimesi; “devenin gırtlaklanırken, bu durumdan kurtulmak için göğsünü ileri atması” manası taşır. Esas anlamı, güçlüklere göğüs germektir. Lakin bu mana “gırtlaklanma” noktasından geldiği için şöyle bir anlam ortaya çıkar;
“Eğer onların verdiklerini reddedip, onların sistemine başkaldırıp, onların paradigmasının dışına çıkarsan, bunu yaparak; engüzeli/kevseri bizim verdiğimizi ilan etmiş olursan; gırtlaklanacak/en ağır felaketleri yaşayacak, ölümün eşiklerinde gezecek, en ağır sıkıntılara düçar olacaksın. İşte bu durumla mücadele et.”
Kevser Suresi’nin en önemli bölümlerinden birisi de “salata çağrı ve nahr/göğüs germe” işlemidir.
Salata çağrıdan bahsetmişken, bu kavramın temel manasını ortaya koyalım. Bazı ilahiyatçılar “dua, bazıları ise namaz” diye çevirir bu kavramı. Maalesef “salat” kelimesi doğru anlaşılmadığından, dinin direği “namaz zannedilir.” Halbuki dinin direği “salat” iken, namaz da bu direğin bir parçasıdır sadece.
Kur’an’ın ilk suresi olan Alak/Sevgi Suresi’nin/bölümünün bir kısmında şöyle bir ibare geçer;
“Gördün mü men eden adamı, “Salat halinde iken bir kişiyi...” (Alak Suresi 9-10)
Vatandaş alır bunu, “salat” kelimesini gördüğü yere “namaz” kelimesini yapıştırır. Ve hiç düşünmez!
Alak Suresi’nin 10. Ayeti’nde geçen bu salat kavramının mealine “namaz” yazmak; Kur’an’a ihanettir. Çünkü bu ilk suredir, ortada farz bir namaz yoktur. Namazı bırakın, surenin konusunun namazla hiçbir alakası yoktur...

Burada geçen “salat” kelimesi; bazı dilbilimcilere göre “saly ve salv köklerinin ikisinden birden türemiş” bir kelimedir. Kelimenin tam manası; “ateşten korunmak için uylukları harekete geçirmek” manasındadır.
Cehennem zamanında, bu zamanın ve hükmün ateşine karşı koymak; direnmek, mücadele vermek, gayret etmek, dayanışmaya girmek, dini Allah’a özgülemek, haniflik/devrimcilik etmek manalarına gelir.

Kevser Suresi’ni okuyan Başbakan, şimdi “Alak Suresi’ni okusun.” Bakın ne manaya geliyor;
9. Gördünmü alıkoyan ve engelleyeni
10. Mücadeleci, ateşe karşı koyan, direnen, devrimcilik eden, paylaşımcı kişiyi; yaptığı bu işlerden!

Doğru bir meal AK ve KARA’yı ortaya çıkarır
Eğer bir meal yazacak olsaydım, tam lügat karşılığını koyar; bu şekilde tevil ederdim. Çünkü işin aslı budur.
Şimdi, kilit soru; “Mücadele edeni, ateşe karşı koyanı, direnenleri, devrimcilik edenleri, paylaşımcı kişileri; bu mücadelelerinden alıkoyan, tecrit eden kimdir?”
El-cevab : Dindar Başbakanımız...
Peki Alak Suresi, bu engelleyiciye devamen ne diyor?
15. Hayır, hayır! Eğer vazgeçmezse, derhal onu alnından (perçeminden), yakalarız (cehenneme atarız).
16. O yalancı, günahkâr alından (perçemden),
17. O, hemen gidip meclisini (kendi taraftarlarını) çağırsın.
18. Biz de zebânîleri çağıracağız.
19. Hayır! Ona uyma! Allah’a secde et ve (yalnızca O’na) yaklaş!
Evet arkadaşlar. Doğru bir meal; AK ile KARA’yı ortaya çıkartır. Daha ilk surede; tecritçi, zorba, faşist, tahakkümcü iktidar yakayı ele veriyor. Sonrasında istediği kadar sure okusun! Ne işe yarar!

İşte Kevser Suresi’nin emri olan “salat” emri de; Alak suresindeki ile aynıdır. Dün de ifade ettiğimiz gibi, “salat ve nahr” kelimelerinin yan yana anılması, işi namazdan başka bir yere taşır. Çünkü nahr; göğüslemek demektir. Öyle bir salat ki; sonuçlarına katlanılması gereken bir salat. Bu; salat’ın sosyal anlamıdır.
Kur’an’da “salat kelimesi” zaman ve güneş hareketleri ile birlikte geçtiğinde “namaz” olarak çevrilebilir. Bunun dışında, kendi manası ile çevrilmelidir. Aksi taktirde, Başbakan kalkar, kendisine tokat atan bu cümlelere sığınarak, insanları avutma çabasına girişir. Keza, kaçış yok.

Şimdi gelelim surenin en son cümlesinde geçen “ebter/soyu kesik” ifadesinin manasına. Koca Başbakan; dün ve bugün yazdığım temel mesajları kenara bırakıp; surenin bu kısmıyla ilgilenmiş. Lakin, bu kısmı da yanlış anlamış...
Ebter; soysuzluk manasına gelir. Hz.Peygamber’e atfedilen soysuzluk ithamına yönelik kullanıldığı iddia edilir. Keza durum böyle değildir, çünkü Hz.Peygamber en köklü ailelerden birinin ferdidir. Hicrete kadar Mekke’de kılına bile zarar gelmemesinin nedeni de budur.
Kevser Suresi’ndeki kullanımı açısından incelediğimizde şunu görürüz; “Salat eder ve güçlükleri göğüslersen, kimin soysuz olduğunu görecekler.”
Buradaki “soyluluk, ululuk baabında olup; gerçekleşen mücadelenin üreteceği geleneğe atıftır.” Geniş ailelere “soyu kesik” diye ithamda bulunmak, teknik olarak sıkıntılıdır. Dolayısı ile, bu sıkıntıya binaen, usul icabı metinde mecaz aranır. Keza; mecaza gidildiğinde, bu soyluluk ve soysuzluk, ululuk ve yüceliğe, azamete dalalet ediverir.
Tabi, “imam hatipli Başbakan” usul dersi almadığından bunları pek bilemez. Keşke bilmediği işlere burun da sokmasa ya...

Kevser Washington’a boyun eğmemeye, İsrail’e secde etmemeye çağırıyor
Özetleyecek olursak, Kevser Suresi; “doğal fıtri sürecin dışında kalışa, yabancılaşmaya, kapitalizme, emperyalist saldırganlığa, direnişe, mücadeleye, devrimci kişiliğe, zorluklara göğüs germeye, Allah dışında kimseye kul olmamaya, Washington’un önünde eğilmemeye, İsrail’e secde etmemeye, Soros’a boyun eğmemeye, emperyalistlerle işbirliği yapmamaya, uşaklık yapmamaya ve bir gelenek üretmeye çağırıyor! Bu kadar köklü mesajlar içinden, “zamanın politik ruhuna uydurulmuş bir tonda” ırkçılığı çekip çıkartıp, meselenin bu kısmını görmezden gelmek, körlük değilse de, feraset ve basiret sıkıntısına işaret eder.
Allah basiret versin diyelim...
Kevser’in şiarıyla!

Hiç yorum yok: