25 Nis 2013

Dinlerin Evrimi’nde Muhalefet Dönemi


Din kurucuları, içinde yaşadıkları toplum tarafından nasıl algılanmışlardı acaba? Din kurucularından herhangi birinin döneminde yaşasak, o insanlar hakkında ne düşünürdük? En çok hangi tavırları dikkatimizi çekerdi ve onları ne diye adlandırırdık?

Tek kelimeyle cevap vermek gerekirse “Muhalif” derdik herhalde.

Onlar televizyon camı yerine gökyüzünü izlemeyi tercih edenler, yürüyen merdivenleri koşarak inenler, sokaklarda afişleri yırtarak yürüyenler…

Muhalifler…

Zerdüşt, Buddha, Musa, İsa, Muhammed…

Ancak her nasıl olduysa, zaman içerisinde hepsi muhalif olma karakterlerini kaybedip, beşeri otoritelerin propaganda makineleri haline dönüşen dinlere peygamber oluverdiler.

Evrimde bir tekâmülden söz edilir. Yani organizmanın içinde yaşadığı ortamla uyumu ve uyumla beraber gelişimi söz konusudur. Yani evirilme yukarıya doğrudur. Oysa dinlerin gelişim süreci tam tersi istikamette vuku buluyor. Yani çıktığı noktada ani bir ahlaki yükseliş, kokuşmuşluğa başkaldırı, peygamberin ölümüyle beraber aynı hızla eski hale dönüş...

Neden?

Peygamberler geldikleri toplumda en çok kimlerle savaşmak zorunda kalmışlardı acaba?

Elbette, otoriteyi temsil eden güç ile o gücün yanı başında yer alan din adamlarıyla.

Hiçbir peygamber yoktur ki, zulüm çarklarına dişli olsun, zalimlere hizmet etsin ve kadim sosyal düzenin (yani kast’ın) savunucusu olsun.

Ancak aynı şekilde kurumlaşmış yapılara sahip hiçbir din ve din adamı yok ki, otoritenin zulmüne ortak olmasın, kast’ın içerisindeki seçkin yerini reddetsin, mazlumun hakkı için zalim sultanın yüzüne zulmünü haykırmış olsun.

Bu işi yapa bilenler genelde dinsizlerdir. Dinsizler, muhalif olanlar, kast’ı reddedenler, zalimin zulmünü yüzüne karşı haykıranlar.

Her peygamber dinsizlikle suçlandı. Yaşadığı toplumdaki adaletsizliklere ve zavallıların sömürülmesine meydan okuyan o cesur insanlar hep dinsizlikle, sapkınlıkla ve anarşizmle suçlandılar. Takip edildiler, yargılandılar, katledildiler ama asla hakikati inkâr edip saltanat kayığına binmediler. Mevkileri olmadı, ayrıcalıkları, el pençe müritleri olmadı. Zayıflar ve çıplak ayaklılar dışında savunucuları da olmadı. Musa Firavuna takiyye yapmadı, İsa Sanhedrin’e tâbi olmadı, Muhammed Mekke beşlisiyle uzlaşmadı.

Peki, peygamberlerin yolundan gittiğini söyleyen din adamları, nasıl oluyor da egemenlerin yanında yer alıyorlar, Muhalefeti temsil etmiyorlar, Muhalif olanları dinsizlik veya sapkınlıkla suçluyorlar? Bu çelişkiyi inananlarına nasıl kabul ettiriyorlar?

Daha önce defaatle söylediğim üzere, hali hazırdaki hiçbir kurumsal dini yapı Kapitalizme karşı tek söz söylemiyor, emperyalist oyunların zulüm olduğunu haykırmıyorlar. Bilakis işbirliği içerisindeler.

Tek yaptıkları emperyal zalimlerin ve kapitalist virüsün harap ettiği toplumlar için bağış toplamak. Afrika’daki aç insanlar için kilise veya cami yaptırmak. Oralara misyonerler gönderip açlık bastıran dualar öğretmek.

Peki, inananlar, müminler, nasıl oluyor da din baronlarının bu hegemonyasını fark edemiyorlar?

Çok basit. Ala bildiğine yeni ritüeller üretmek. Tanrının istediği eksikmiş gibi daha iyi kul olmak için yeni ibadetler icat etmek.

Detaylandırmak, teferruata boğmak…

Örnek Müslüman, ibadet tablosu;

Saat 05, sabah namazı, 2+2 rekât

Saat 10, kuşluk namazı, 2 ila 4 rekât

Saat 13, öğlen namazı, 4+4+2 rekât

Saat 16, ikindi namazı, 4+4 rekât

Saat 18, akşam namazı, 3+2 rekât

Saat 18.30, evvabih namazı, 2 ila 4 rekât

Saat 20, yatsı namazı, 4+4+2 rekât

Saat 20.30, vitir namazı, 3 rekât

Saat 02, teheccüt namazı 2 ila 4 rekât…

Ayrıca Cuma namazı 4+2+4+4+2 rekât, bayram namazı 2 rekât, tespih namazı 4 rekât (yaklaşık 1 saat sürer), teravih namazı 20 rekât, kurban namazı, cenaze namazı…

Ramazanda bir ay oruç, bir gün bozduysan 61 gün (iki ay) oruç, Pazartesi ve Perşembe günleri oruç, Arefe günü oruç, kandillerin her biri için bir gün oruç, Şevval ayında 6 gün oruç, 10 günlük aşure orucu, 10 gün Zilhicce orucu…<

Hac, Umre… Parası yoksa bile faizle kredi çekip umreye gitme.

Kurban… Parası yoksa bile faizle kredi çekip kurban kesme. Pardon! bir vakfa bağışlama.

Haftada iki veya üç gece sohbete veya zikir meclisine katılma.

Muhalif duruş, zulme başkaldırı, sistemle mücadele?

Zamanın ve enerjin kalırsa…

Ha! Bu arada diğer dinler için de durum pek farklı değil.

Diyelim dindar biri değilsiniz…

Kapitalist sistem çalışanı, ibadet tablosu;

Saat 06 uyanış,

Saat 08 işbaşı, Gün boyu durmadan, anlamlı veya anlamsız çalışma.

Saat 17 ila 19 iş çıkışı,

Saat 20 ila 21 eve varış, şayet fazla mesainiz, anlamsız şirket toplantınız, yetiştirmeniz gereken lüzumsuz ve bitimsiz evraklar, listeler yoksa tabi…

Saat 21 – 23 arası, Yemek, dizi, hal kaldıysa seks yapma…

Başınızı kaşıyacak vaktiniz yoktur. Zira 30 yıl vadeli ev kredisi, beş yıl vadeli araba kredisi, taksitle alınmış gereksiz ve hiç kullanılmayan ev eşyaları, elektronik, giysi vs. almışsınızdır ve ödenmeleri için ne olursa olsun, tacize de uğrasanız, mobbing’e de maruz kalsanız, yalakalık yapmak zorunda da kalsanız işinizi kaybetmemeniz gerekmektedir.

Her iki tablodaki benzerlik dikkatinizi çekti mi? Hayatlarınız kuşatılmış haldeyken nasıl düşünebilirsiniz?

Tüm bu hengâme içerisinde muhalif olma, sistem sorgulama, düşünme mümkün olabilir mi?

Tanrılığını ilan eden Firavunlar ve onlara yardakçılık eden Bela’mlar hep Tanrıyla savaştılar.

Bu ahtapotların kolları arasında Tanrıyı nasıl görebiliriz ki?

Bu ahtapotların kolları arasında Hakikati nasıl görebiliriz ki?

Bu ahtapotların kolları arasında, insan kalınabilir mi ki?

Hiç yorum yok: