Din kurucuları, içinde yaşadıkları toplum tarafından nasıl
algılanmışlardı acaba? Din kurucularından herhangi birinin döneminde yaşasak, o
insanlar hakkında ne düşünürdük? En çok hangi tavırları dikkatimizi çekerdi ve
onları ne diye adlandırırdık?
Tek kelimeyle cevap vermek gerekirse “Muhalif” derdik
herhalde.
Onlar televizyon camı yerine gökyüzünü izlemeyi tercih
edenler, yürüyen merdivenleri koşarak inenler, sokaklarda afişleri yırtarak
yürüyenler…
Muhalifler…
Zerdüşt, Buddha, Musa, İsa, Muhammed…
Ancak her nasıl olduysa, zaman içerisinde hepsi muhalif olma
karakterlerini kaybedip, beşeri otoritelerin propaganda makineleri haline
dönüşen dinlere peygamber oluverdiler.
Evrimde bir tekâmülden söz edilir. Yani organizmanın içinde
yaşadığı ortamla uyumu ve uyumla beraber gelişimi söz konusudur. Yani evirilme
yukarıya doğrudur. Oysa dinlerin gelişim süreci tam tersi istikamette vuku
buluyor. Yani çıktığı noktada ani bir ahlaki yükseliş, kokuşmuşluğa başkaldırı,
peygamberin ölümüyle beraber aynı hızla eski hale dönüş...
Neden?
Peygamberler geldikleri toplumda en çok kimlerle savaşmak
zorunda kalmışlardı acaba?
Elbette, otoriteyi temsil eden güç ile o gücün yanı başında
yer alan din adamlarıyla.
Hiçbir peygamber yoktur ki, zulüm çarklarına dişli olsun,
zalimlere hizmet etsin ve kadim sosyal düzenin (yani kast’ın) savunucusu olsun.
Ancak aynı şekilde kurumlaşmış yapılara sahip hiçbir din ve
din adamı yok ki, otoritenin zulmüne ortak olmasın, kast’ın içerisindeki seçkin
yerini reddetsin, mazlumun hakkı için zalim sultanın yüzüne zulmünü haykırmış
olsun.
Bu işi yapa bilenler genelde dinsizlerdir. Dinsizler,
muhalif olanlar, kast’ı reddedenler, zalimin zulmünü yüzüne karşı haykıranlar.
Her peygamber dinsizlikle suçlandı. Yaşadığı toplumdaki
adaletsizliklere ve zavallıların sömürülmesine meydan okuyan o cesur insanlar
hep dinsizlikle, sapkınlıkla ve anarşizmle suçlandılar. Takip edildiler,
yargılandılar, katledildiler ama asla hakikati inkâr edip saltanat kayığına
binmediler. Mevkileri olmadı, ayrıcalıkları, el pençe müritleri olmadı.
Zayıflar ve çıplak ayaklılar dışında savunucuları da olmadı. Musa Firavuna
takiyye yapmadı, İsa Sanhedrin’e tâbi olmadı, Muhammed Mekke beşlisiyle
uzlaşmadı.
Peki, peygamberlerin yolundan gittiğini söyleyen din
adamları, nasıl oluyor da egemenlerin yanında yer alıyorlar, Muhalefeti temsil
etmiyorlar, Muhalif olanları dinsizlik veya sapkınlıkla suçluyorlar? Bu
çelişkiyi inananlarına nasıl kabul ettiriyorlar?
Daha önce defaatle söylediğim üzere, hali hazırdaki hiçbir
kurumsal dini yapı Kapitalizme karşı tek söz söylemiyor, emperyalist oyunların
zulüm olduğunu haykırmıyorlar. Bilakis işbirliği içerisindeler.
Tek yaptıkları emperyal zalimlerin ve kapitalist virüsün
harap ettiği toplumlar için bağış toplamak. Afrika’daki aç insanlar için kilise
veya cami yaptırmak. Oralara misyonerler gönderip açlık bastıran dualar
öğretmek.
Peki, inananlar, müminler, nasıl oluyor da din baronlarının
bu hegemonyasını fark edemiyorlar?
Çok basit. Ala bildiğine yeni ritüeller üretmek. Tanrının
istediği eksikmiş gibi daha iyi kul olmak için yeni ibadetler icat etmek.
Detaylandırmak, teferruata boğmak…
Örnek Müslüman, ibadet tablosu;
Saat 05, sabah namazı, 2+2 rekât
Saat 10, kuşluk namazı, 2 ila 4 rekât
Saat 13, öğlen namazı, 4+4+2 rekât
Saat 16, ikindi namazı, 4+4 rekât
Saat 18, akşam namazı, 3+2 rekât
Saat 18.30, evvabih namazı, 2 ila 4 rekât
Saat 20, yatsı namazı, 4+4+2 rekât
Saat 20.30, vitir namazı, 3 rekât
Saat 02, teheccüt namazı 2 ila 4 rekât…
Ayrıca Cuma namazı 4+2+4+4+2 rekât, bayram namazı 2 rekât,
tespih namazı 4 rekât (yaklaşık 1 saat sürer), teravih namazı 20 rekât, kurban
namazı, cenaze namazı…
Ramazanda bir ay oruç, bir gün bozduysan 61 gün (iki ay)
oruç, Pazartesi ve Perşembe günleri oruç, Arefe günü oruç, kandillerin her biri
için bir gün oruç, Şevval ayında 6 gün oruç, 10 günlük aşure orucu, 10 gün
Zilhicce orucu…<
Hac, Umre… Parası yoksa bile faizle kredi çekip umreye
gitme.
Kurban… Parası yoksa bile faizle kredi çekip kurban kesme. Pardon!
bir vakfa bağışlama.
Haftada iki veya üç gece sohbete veya zikir meclisine
katılma.
Muhalif duruş, zulme başkaldırı, sistemle mücadele?
Zamanın ve enerjin kalırsa…
Ha! Bu arada diğer dinler için de durum pek farklı değil.
Diyelim dindar biri değilsiniz…
Kapitalist sistem çalışanı, ibadet tablosu;
Saat 06 uyanış,
Saat 08 işbaşı, Gün boyu durmadan, anlamlı veya anlamsız
çalışma.
Saat 17 ila 19 iş çıkışı,
Saat 20 ila 21 eve varış, şayet fazla mesainiz, anlamsız
şirket toplantınız, yetiştirmeniz gereken lüzumsuz ve bitimsiz evraklar,
listeler yoksa tabi…
Saat 21 – 23 arası, Yemek, dizi, hal kaldıysa seks yapma…
Başınızı kaşıyacak vaktiniz yoktur. Zira 30 yıl vadeli ev
kredisi, beş yıl vadeli araba kredisi, taksitle alınmış gereksiz ve hiç
kullanılmayan ev eşyaları, elektronik, giysi vs. almışsınızdır ve ödenmeleri
için ne olursa olsun, tacize de uğrasanız, mobbing’e de maruz kalsanız,
yalakalık yapmak zorunda da kalsanız işinizi kaybetmemeniz gerekmektedir.
Her iki tablodaki benzerlik dikkatinizi çekti mi?
Hayatlarınız kuşatılmış haldeyken nasıl düşünebilirsiniz?
Tüm bu hengâme içerisinde muhalif olma, sistem sorgulama,
düşünme mümkün olabilir mi?
Tanrılığını ilan eden Firavunlar ve onlara yardakçılık eden
Bela’mlar hep Tanrıyla savaştılar.
Bu ahtapotların kolları arasında Tanrıyı nasıl görebiliriz
ki?
Bu ahtapotların kolları arasında Hakikati nasıl görebiliriz
ki?
Bu ahtapotların kolları arasında, insan kalınabilir mi ki?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder