Son birkaç haftanın gazete sayfalarına yansıyan en etkili imgeleri Antalya köylülerinden çıkıyor. Devletin, “2B orman kanunu”yla, yıllarca kullandıkları tarlaları, ödemeleri olanaksız yüksek fiyatlarla yeniden kendilerine satmaya çalışmasına direniyorlar. Yolları kapatıyorlar. Kendi sayılarına yakın jandarmaya, gaz bombardımanına direniyorlar. Hak aramak için otobüslere doluşup Ankara’ya, çıkıyorlar. Yıllardır oy verdikleri, üye oldukları AKP polisinin copunu, kelepçesini, hücresini tadıyorlar. Bu yaşananlardan sonra AKP’den topluca istifa haberleri geliyor. “Orman kanunlarının öğreticiliği” de diyebiliriz.
Ormanların ve toprakların parsellenmesinde, özel mülkiyete geçirilmesinde yeni bir dönemin habercisidir. 22 Mart 2013 günlü Aydınlık’ta, kuramsal haberini Yalçın Küçük’ten alıyoruz: “İlk ya da ilkel birikim”. Yalçın Hoca, “primitive accumulation”un kapitalizmin sürekli ve temel niteliklerinden biri olduğunu gösteriyor. Marx’ın “Kapital”inde, Sekizinci Kısım, Alaattin Bilgi çevirisinde “İlkel Birikim” başlığını taşıyor. Marx’a göre, “İlkel birikim denilen şey, (...) üreticiyi üretim araçlarından ayıran tarihsel süreçten başka bir şey değildir.” Bu süreçle köylü toprağından ve yerinden yurdundan edilirken, feodal toprak mülkiyetinin çözülmesi, köylülerin daha önce ortaklaşa kullandıkları ormanların ve meraların özel mülkiyete geçirilmesi, sermayenin belli kişilerde toplanması sağlanmıştır. Marx köylülerin proleterlere çevrilmesi süreci için şöyle der: “Ve onların mülksüzleştirilmesini anlatan bu öykü, insanlık tarihine, kandan ve ateşten harflerle yazılmıştır.” “İlkel birikimin sırrı” devletin ve kapitalistlerin hiçbir kural, yasa, gelenek dinlemeden uyguladıkları “zor”dur. Kapital’in bu bölümünde, bu zorun acılı sonuçlarını, İngiltere ve İrlanda özgülünde bazı sahnelerini okuruz. E. P. Thompson, “Avam ve Görenek“ kitabında mahkeme kayıtlarına dayanarak bu sürecin direnişler de içeren ayrıntılı bir tarihini yazıyor.
Yalçın Küçük, Marx’ın olağan kapitalist sermaye birikim sürecinin öncesinde ve dışında gördüğü bu zorba niteliğinin, sürekli ve temel özelliklerinden biri olduğunu söyler. Rosa Lüksemburg ve Karl Polanyi’nin çözümlemelerine dayanan Küçük, bizim tarihimizde ilkel birikimin yoğunlaştığı dönemler göstermektedir: Mübadele, Varlık Vergisi, 6-7 Eylül, 1980 sonrası ve özellikle AKP dönemi özelleştirmeleri bu dönemleri anlatır.
David Harvey, “Yeni Emperyalizm” kitabında, kapitalist birikimin zora ve şiddete dayalı bu özelliğine “el koyarak birikim” adını verir. Kapitalist kriz dönemleri, “el koyarak birikim” dönemleridir. Dünya çapındaki son kriz de geniş kitlelerin devlet zoruyla mülksüzleştirilmeleri ve tasarruflarının sermayeye aktarılması kavgalarına sahne olmaktadır. “Kentsel dönüşüm” gibi sevimli bir ad verilen sermaye zorbalığı da buraya girmektedir.
23 Mart 2013 tarihli Aydınlık’ın ekonomi sayfasındaki şu haber, “el koyarak birikim”in Türkiye’deki ölçüsüzlüğüne çarpıcı bir örnektir: “Hamitabat Santrali Bir Aylık Gelirine Satıldı.” Haberden, 103 milyon dolara Limak şirketine satılan santralin yıllık gelirinin 2 milyar dolar olduğunu öğreniyoruz. AKP yöneticilerinin talimatıyla, satıştan önce santralin yakıt depolarına 30 milyonluk mazot konmuş. CHP milletvekili, buna, “üste para vererek özelleştirme” diyor.
Antalya köylülerine gelince, ödeyemeyeceği bedeller koyarak, topraklarından süren devlet, Limak şirketine son derece şefkatli.
Köylü kadına takılan kelepçe, bu iki el koymayı birbirine bağlamaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder