“İnsandan umut kesilmez” düsturu gereği söylüyorum…
Her insanda var olan o ilahi nefes hatırına söylüyorum…
Hiç kimsenin sana söylemediğini bildiğim için söylüyorum…
Bir hayırhah olduğumu varsayarak dinle beni…
Zira bu, son hak namına söylenmiş söz olacak bilesin!
“Ölmezden evvel hesaba çek” kendini.
Ne yaptın?
Başta, top oynarken IETT de, elinden tutup seni insan içine
çıkaran, mikrofon tutuşturup eline MGV lerde hitabeti öğreten, hiçbir şey iken,
seni bir şey yapan hocanın ahını aldın…
Sınava giren çocukların ahını aldın kadrolaşayım derken.
Seni zerre miskal sevmeyen adamlar için hem de. O kadroların sadakati sana
değil, hiçbir zaman da olmadı zaten. Kimleri kastettiğimi çok iyi biliyorsun.
Ama onlar Hocana da ihanet etmişlerdi hatırla! Sen görmedin. Görmek istemedin.
Dalkavukları kim sevmez ki?
Kaldıramayacağın yükün altına girdin. 300 yıldır bilimin
uğramadığı, aklın ve felsefenin unutulduğu, bu yüzden de sürekli dayak yiyen
Ortadünya’nın kanayaklılarına umut verdin. Oysa ne zekân, ne eğitimin, ne de
kadroların bu iş için uygun değildi. Kırmızı altın ve beyaz baldırla sınanmamış
insanlarla yola çıktın. Onlarda mağlup oldular. Diğerleri ise zaten efendinin
kadrolu memurlarıydılar, sadakatleri ne sana, ne vatana ne de bayrağaydı.
Bilemedin, bilmeliydin. Ömer dedin, adalet dedin, olmadığın makamdan dem
vurdun. Pankartlarını taşıyanların ahını aldın.
Tarihe adın “bölen” diye geçecek. Oysaki resimlerini Yüce
hakanlarla bir bastırıyordu dalkavukların. Hiç sormadın değil mi kendi nefsine,
ben gerçekten bu yüce adamlar gibi miyim diye? Ama alkışların sesi tatlıdır her
zaman değil mi? Hadi bul bakalım ortak tek bir payda bu halkı yeniden
birleştirecek.
Anadolu çocuklarının ahını aldın… O sessiz sessiz ağlayan
çilekeş annelerin ahını aldın. Protez bacakların, kopmuş topukların, kör olmuş gözlerin,
yetim evlatların, taze dulların ahını aldın.
Atatürk’ün her dediğine “he” dedi bu halk, neden sence?
Şapka giy dedi, “he”. O devrim “peki”, şu inkılap “başüstüne”…
Korktuklarından mı?
Hayır hayır? O, yıllarca efendinin istihbaratının
Müslümanlara kötülediği İnsan, bu millete zafer yaşattı. Yıllar yılı şanlı bir
zafere aç Anadolu insanı gördü Yunan’ın, İngiliz’in kaçışını, gördü tüten
bacaları, tercüme edilen ve herkes alsın diye on paraya satılan kitapları,
kendi uçağını, kendi tankını gördü… O yüzden “he” dedi, ne istediyse Gazi. Sen
ise zaferin olmadan kahraman ilan edildin ve itiraz etmedin. Evdeki eşyaları
aşırıp satan hayırsız evlat gibi Atatürk’ten kalan her şeyi bir bir sattın.
Sahi o yayın evini de sen kapattın değil mi? Doğu ve Batı kültürüne dair
binlerce eseri hummalı bir emekle tercüme ettirip cep harçlığı parasına satan
MEB yayınevinden bahsediyorum. Niye kapattın? Hayırhahın olmadığı için zafersiz
kahramanlığına da inandırdın kendini. Kahramanların da ahını aldın…
İhanet en yakınından gelecek bilesin!
Namazda yanına denk gelmek için itişen yalakaların var ya,
senin hasta olduğunu yayıyorlar. Yayanlara inat onlardan çok yaşayasın.
Yeni parti çalışmaları başlamış bile. Küçük meşgul arılar gibi
kuyunu kazmaya başlamışlar bilesin. Senin elinle koltuk gören popolar, sana
değil ona bağlılık yemini ediyorlar gizli gizli. Kim olduklarını biliyorsun,
rüyalarına bile giriyorlar öyle değil mi?
İhanet en yakınından gelecek bilesin!
Yapacağını yaptın. Olmadığın makamdan dem vurdun. Ah aldın.
Bu ülke için yüreği çarpan ve sesini çıkaramayan kim varsa ahını aldın. Kaçış
yok. Yüce irade yasasını koymuş.
Önce adını öldürecekler, partine değil de adına oy
verenlerin gözünde. Amaç seni bitirmek değildi zaten. Umudunu kırmaktı masum
Anadolu’nun. Hayal kırıklığı en ağır darbedir toplumlara. Sana “darbecileri
ara” diyenlerin darbesidir olan. Evlatlarını bi bedel ortak yapan “dostların” o
gün geldiğinde hangi safta yer alacaklar sence? Düşerken hayal tahtından aşağı,
ağıtını yakacak kalacak mı ardından bir düşün?
Hayırhah olarak söylüyorum. Kulak ver.
Şakşakçıları kov. Dalkavuklarını uzaklaştır. Her devrin
adamlarından kurtul.
Çok geç olmadan. Sadakati bayrağına olanları bul. Sana, ona,
buna değil bin yıldır bu topraklarda sadece Allah’a ve bayrağa sadakat yemini
edenlerden söz ediyorum. Asıl onlarla helalleş. İşi ehline ver.
Tevbe et. Etrafı, kendini sürekli metheden hiç eleştirmeyen
insanlarla dolu olanların sonu ne olur?
Hatırla!
Belki…
Belki affa mazhar olursun tevbe kapısı kapanmadan yüzüne…
Son Granada Sultanı, o rüya şehri barbar engizisyon
vicdanına terk edip, tepelere doğru kaçarken bir an durup ardına bakar ve
üzerinden dumanların yükseldiği Granada’yı görünce iç çeker, sonra
hıçkırıklarını tutamaz. Yanında annesi, o asil kadın, oğlunun gözyaşlarını
görünce der ki; “Ağla! Şimdi Ağla! Erkek gibi savaşmadın, şimdi bir kadın gibi
ağla!”
O tepeye hala “son iç çekiş tepesi” denir.
Bu topraklarda bir “iç çekiş” tepesi olmadı.
Olmayacak da.
En azından biz nefes alabiliyorken…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder