Sayın Özel,
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ile Türk Milleti arasında çok
derin bir bağ vardır. 5-6 sene öncesine kadar yapılan anketlerde TSK güvenilir
kurumlar arasında açık ara en öndeydi. Millet ile TSK arasındaki bu güven
ilişkisi, bir anlamda ülke için bir istikrar kaynağı idi.
TSK’nın bu gücü; terfi sistemi, makamda kalma sürelerinin
belli olması ve subay eğitim sisteminden kaynaklanıyordu.
TSK’nın terfi sisteminde siyasiler etkili değildi; mezhep,
cemaat, tarikat ilişkileri yoktu (eskiden böyleydi, şimdi değil); liyakat ön
plandaydı. Bir subayın terfi edebilmesi için siyasilere yaranması gerekmiyordu.
Bir asker olarak gelinebilecek en yüksek mevki Genelkurmay Başkanlığı veya
Kuvvet Komutanlığı gibi kilit makamlarda görev yapma süresi belliydi. Bu süreyi
kimse uzatamaz, istifa edilmedikten sonra da kimse kısaltamazdı.
Bunlara ilave olarak Türk subayı daha asker ocağına adım
attığı ilk günde, gerektiğinde vatan ve millet uğruna seve seve canını feda
edeceğine dair yemin ettirilerek her zaman devletinyüksek menfaatlerini önde
tutan bir anlayışla eğitiliyordu. TSK gücünü milletin güveninden ve desteğinden
alan bir kurumdu.
Koltuğu muhafaza etme veya bir sonraki seçimi kazanma gibi
bir siyasi kaygısı olmayan Genelkurmay Başkanları, halkın en güvenilir kurum
olarak gördüğü TSK adına bir açıklama yaptığında, kamuoyu söylenene inanıyor ve
sonuçta yapılan açıklama siyaseti derinden etkileyebiliyordu.
Darbe başka, millet
üzerinde etkili olma başka
AKP öncesinde iktidarda koalisyon hükümetleri vardı; seçime
gitmeden her an meclis içinden yeni bir hükümet çıkarmak mümkündü. Rakibine
üstünlük sağlamak isteyen siyasi kanat/parti Genelkurmay Başkanının yaptığı
açıklamayı desteklediğinde, TSK’nın siyaseti etkileme gücü daha da artıyordu.
İşte bu güce askeri vesayet dediler.
Kuşkusuz Genelkurmay Başkanının açıklaması siyaseti, TSK’nin
elindeki silahtan önce, kurumun millet üzerindeki saygınlık ve güvenilirliği
sayesinde etkiliyordu. TSK milleti, millet de siyaseti etkiliyordu.
TSK’nın darbelerle ilgili sicili kötüdür; bunu kabul edip
bir kenara koyalım. Ancak TSK ülkede istikrarı sağlama konusunda her zaman çok
önemli bir rol oynamıştır.
Türkiye
Yugoslavyalaştırılmasını önlemede TSK
Özellikle 1990’larda ABD güdümünden kurtulmaya başladıktan
sonra verdiği mücadele ile bir iç savaş yaşamamasında, Yugoslavya gibi
parçalanmamamızda büyük pay sahibidir.
Soğuk Savaş sonrasında dünya hızla yeniden şekillenirken
Türkiye de Batının çıkarları doğrultusunda yeniden şekillendirilmek istendi.
Siyasiler borç batağı, ekonomik kriz, seçim kaygısı ve bilmediğimiz başka
nedenlerle şantaja tabi tutulup güç odakları tarafında arzu edilen istikamette
kolayca yönlendirilebiliyordu. Fakat bu mekanizma, yukarıda saydığımız
gerekçelerden dolayı TSK’ya işlemiyordu. Siyasi kaygısı ve çıkar hesabı olmayan
TSK, terörle mücadele, Kıbrıs meselesi, denizlerdeki hükümranlık haklarımız, AB
üyeliği ve Atatürk (milli bağımsızlık) gibi milli meselelerde ağırlığını
koyuyor, Türkiye’nin çözülme sürecini inanılmaz ölçüde yavaşlatıyordu.
Türkiye için güçlü
ordunun önemi
Bizim coğrafyamızda çok güçlü ve bütünlüğünü koruyan bir
ordusu olmayan ülke ayakta kalamaz. Irak, Libya, Suriye örneklerini görüyoruz.
Bir ülkeyi parçalamak istiyorsanız ilk yapacağınız iş ordusunu parçalamak
olmalıdır.
Orduyu imha etmek için mutlaka subayları mahvetmek,
aşağılamak lazımdır. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta,
engeller ve müşkülat kalmaz (Bkz: Atatürk, 31 Temmuz 1920, Afyonkarahisar,
Kolordu Dairesi’nde subaylara yaptığı konuşma).
Ergenekon, Balyoz, Casusluk vb tertiplerin patronu ve
taşeronları
Sayın Özel,
Balyoz, Ergenekon, Casusluk ve Fuhuş tertipleri bu maksatla
yapılmıştır. Defalarca yazdık, bu tertiplerin arkasında CIA var diye. TSK’yı
pasifize etmeden Türkiye’yi şekillendiremezlerdi. Bunun için iktidar hırsıyla
yanıp tutuşan dincileri kullandılar. Şimdi de kendilerini temize çıkartmaya
çalışıyorlar.
ABD Kongre Araştırma Merkezi (Congressional Research
Service) adına Jim Zanotti tarafından kaleme alınan raporda, “AKP’nin
muhaliflerini bastırmak için Fetullah Gülen Cemaatini kullandığı, çok sayıda
muvazzaf ve emekli subay ile kanaat önderinin çeşitli komplolarla tutuklandığı”
açık olarak yazılmaktadır. Yani kongre üyelerine verilen rapor, açıkça özel
yetkili mahkemelerin, bazı polislerle birlikte bir tertip içinde olduğunu
söylüyor.
Washington Türkiye’de olanları, “AKP yaptı, aslında bir
hizmet hareketi olan zavallı Cemaati de kullandı” diyerek kendisini işin
içinden sıyırmaya çalışıyor. Millet kimin kimleri kullandığını gayet iyi
görüyor, hiç merak etmesinler.
Kamuoyunda Gülen hareketinin bir hizmet hareketinden çok CIA
güdümündeki bir iftira ve komplo hareketi olduğu kanısı giderek kuvvetlenmeye
başladı. İster beğenin ister beğenmeyin, bu bir tespit. Bu kanı, hareketin
kendi müritlerini de etkiliyor. Fetullah Gülen’de kendisini kurtarma peşinde.
“Herkül” sitesinde yayınlanan son sohbetinde “ne cemaat, ne hareket, ne hizmet,
bunları bize Allah yaptırıyor” diyerek suçu Allah’a havale etmeye çalışıyor.
Millet ve devlet parçalanıyor, dağıtılıyor,
Genelkurmay Başkanı’ndan tık yok
Sayın Özel,
Geldiğimiz noktada; başımıza çuval geçirildi. “Sayın”
terörist başıyla müzakere yapıp yeni anayasayı ona yazdırıyoruz. Milli
bayramlarımız yasaklandı. TC kamu kurumlarından siliniyor. Türk bayrağı
sakıncalı. Yargı adalet değil zulüm dağıtıyor. Başbakan beysbol sopasını
görünce süt dökmüş kedi gibi, ama işçiye, memura, öğrenciye karşı kaplan
kesiliyor. Kendini akil sanan adamlar
ulus devleti yıkacağız diye kapı kapı dolaşıyorlar. Sınırlarımız yolgeçen
hanına döndü, teröristler silahlarıyla ellerini kollarını sallayarak ülkeye
girip çıkıyorlar; PKK liderleri ordu Kürdistan’ı terk etsin diye her gün demeç
veriyorlar; emperyalizmim uşağı Apo ne diyecek diye kamuoyu dört güzle
mektuplarını, açıklamalarını bekliyor. Kısacası, devlet, toplum ve millet
çözülüyor, dağıtılıyor, parçalanıyor. Bütün bunlar olurken TSK’nın başı,
Genelkurmay Başkanı olarak sizden tık yok.
Sayın Özel,
Siz kirlenmiş siyasetin değil, yalnız ve yalnız Türk
milletinin emrindesiniz. Kimse size siyasete karışın, darbe yapın, muhtıra
verin falan demiyor. Sadece görevinizi yapın. Genelkurmay Başkanının
görevlerini düzenleyen 1324 sayılı kanuna göre, kurumunuzun milli meseleler
hakkındaki görüşlerini ilgili makamlara bildirmek zorundasınız.
500 küsur kurmay subayınız, generallerinizin üçte biri esir
alınmış, “ben uyumlu bir şekilde hareket eden biri olarak, bu olayların
açıklığa kavuşması için kendi yöntemlerimle mücadele edeceğim” diyorsunuz.
Adamlarınız 2 yıldır hapiste, mücadelenin sonucunu bekliyorlar. Daha ne kadar
bekleyecekler?
Bu iktidar yıllardır askeri vesayet dedi, mağduru oynadı.
Şimdi durum tam tersine döndü, askerler mağdur. Kamuoyunun karşısına çıkıp
söyleyeceğiniz iki cümle bu aklını kaybetmiş iktidarı üç ay içinde alaşağı
eder.
Siz Türk Milletinin
Anayasadan sürülmesini destekliyor musunuz?
Terörist başıyla pazarlık yapılmasına karşıyım deyin veya
açılım sürecinin Türkiye’yi parçalanmaya götüreceğini düşünüyorum deyin ya da
anayasadan Türk kelimesinin çıkarılmasını uygun bulmuyorum veya başkanlık
sistemini desteklemiyorum deyin. Ne derseniz deyin ama bir şeyler söyleyin, biz
de Türk Milleti olarak ordumuzun pozisyonunu bilelim, bu bizim hakkımız. Kapı
arkasında fısıldadım, Milli Güvenlik Kurulunda dile getirdim günleri geçti
artık; bizi sizin sesinizi duymak istiyoruz, ne düşündüğünüzü bilmek istiyoruz.
Konuşmasanız bile, Hükümete, “bak konuşurum ha!” demeniz
bile, adamlarınızı hapisten kurtarmak için yeterli olacaktır. Ama bunu
istediğinizden emin değilim.
Korkmayın artık, kimse sizi askeri vesayet geri geliyor
gibisinden suçlayamaz. Baksınlar ABD’ye! İsrail Başbakanı Obama’yı İran’a
saldırmak için sıkıştırdığında muvazzaf generaller, İran müdahalesinin bir
felaket olacağını gazetelere tam sayfa ilan vererek Amerikan halkına
duyurdular.
Milletin ve ülkenin
bekası sözkonusu ise ordu konuşur
Sayın Özel,
Memleketin bekası söz konusuysa ordu konuşur, bu dünyanın
her yerinde böyledir. Memleketini savunmayan veya savunamayan orduya zaten
ihtiyaç yoktur. Şuan bir yol ayrımındasınız. Çok kısa süre içinde Devlet Adamı
mı, yoksa ABD, Cemaat veya bir başkasının adamı mı olduğunuz anlaşılacak.
Tarihe “Tosun Paşa” veya “Özel Paşa” olarak geçmek iki dudağınızın arasında.
Allah göstermesin, milletin bağımsızlığı yok edilirse bunun
vebali subaylara ait olacaktır (Atatürk, 31 Temmuz 1920, Afyonkarahisar,
Kolordu Dairesindeki konuşması).
Saygılarımla…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder