11 May 2013

Genelkurmay Başkanı Sayın Org. Necdet Özel’e açık mektup


Sayın Özel,

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ile Türk Milleti arasında çok derin bir bağ vardır. 5-6 sene öncesine kadar yapılan anketlerde TSK güvenilir kurumlar arasında açık ara en öndeydi. Millet ile TSK arasındaki bu güven ilişkisi, bir anlamda ülke için bir istikrar kaynağı idi.

TSK’nin siyaseti etkileme gücünün kaynağı
TSK’nın bu gücü; terfi sistemi, makamda kalma sürelerinin belli olması ve subay eğitim sisteminden kaynaklanıyordu.

TSK’nın terfi sisteminde siyasiler etkili değildi; mezhep, cemaat, tarikat ilişkileri yoktu (eskiden böyleydi, şimdi değil); liyakat ön plandaydı. Bir subayın terfi edebilmesi için siyasilere yaranması gerekmiyordu. Bir asker olarak gelinebilecek en yüksek mevki Genelkurmay Başkanlığı veya Kuvvet Komutanlığı gibi kilit makamlarda görev yapma süresi belliydi. Bu süreyi kimse uzatamaz, istifa edilmedikten sonra da kimse kısaltamazdı.

Bunlara ilave olarak Türk subayı daha asker ocağına adım attığı ilk günde, gerektiğinde vatan ve millet uğruna seve seve canını feda edeceğine dair yemin ettirilerek her zaman devletinyüksek menfaatlerini önde tutan bir anlayışla eğitiliyordu. TSK gücünü milletin güveninden ve desteğinden alan bir kurumdu.

Koltuğu muhafaza etme veya bir sonraki seçimi kazanma gibi bir siyasi kaygısı olmayan Genelkurmay Başkanları, halkın en güvenilir kurum olarak gördüğü TSK adına bir açıklama yaptığında, kamuoyu söylenene inanıyor ve sonuçta yapılan açıklama siyaseti derinden etkileyebiliyordu.

Darbe başka, millet üzerinde etkili olma başka
AKP öncesinde iktidarda koalisyon hükümetleri vardı; seçime gitmeden her an meclis içinden yeni bir hükümet çıkarmak mümkündü. Rakibine üstünlük sağlamak isteyen siyasi kanat/parti Genelkurmay Başkanının yaptığı açıklamayı desteklediğinde, TSK’nın siyaseti etkileme gücü daha da artıyordu. İşte bu güce askeri vesayet dediler.

Kuşkusuz Genelkurmay Başkanının açıklaması siyaseti, TSK’nin elindeki silahtan önce, kurumun millet üzerindeki saygınlık ve güvenilirliği sayesinde etkiliyordu. TSK milleti, millet de siyaseti etkiliyordu.

TSK’nın darbelerle ilgili sicili kötüdür; bunu kabul edip bir kenara koyalım. Ancak TSK ülkede istikrarı sağlama konusunda her zaman çok önemli bir rol oynamıştır.

Türkiye Yugoslavyalaştırılmasını önlemede TSK
Özellikle 1990’larda ABD güdümünden kurtulmaya başladıktan sonra verdiği mücadele ile bir iç savaş yaşamamasında, Yugoslavya gibi parçalanmamamızda büyük pay sahibidir.

Soğuk Savaş sonrasında dünya hızla yeniden şekillenirken Türkiye de Batının çıkarları doğrultusunda yeniden şekillendirilmek istendi. Siyasiler borç batağı, ekonomik kriz, seçim kaygısı ve bilmediğimiz başka nedenlerle şantaja tabi tutulup güç odakları tarafında arzu edilen istikamette kolayca yönlendirilebiliyordu. Fakat bu mekanizma, yukarıda saydığımız gerekçelerden dolayı TSK’ya işlemiyordu. Siyasi kaygısı ve çıkar hesabı olmayan TSK, terörle mücadele, Kıbrıs meselesi, denizlerdeki hükümranlık haklarımız, AB üyeliği ve Atatürk (milli bağımsızlık) gibi milli meselelerde ağırlığını koyuyor, Türkiye’nin çözülme sürecini inanılmaz ölçüde yavaşlatıyordu.

Türkiye için güçlü ordunun önemi
Bizim coğrafyamızda çok güçlü ve bütünlüğünü koruyan bir ordusu olmayan ülke ayakta kalamaz. Irak, Libya, Suriye örneklerini görüyoruz. Bir ülkeyi parçalamak istiyorsanız ilk yapacağınız iş ordusunu parçalamak olmalıdır.

Orduyu imha etmek için mutlaka subayları mahvetmek, aşağılamak lazımdır. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta, engeller ve müşkülat kalmaz (Bkz: Atatürk, 31 Temmuz 1920, Afyonkarahisar, Kolordu Dairesi’nde subaylara yaptığı konuşma).

Ergenekon, Balyoz, Casusluk vb tertiplerin patronu ve taşeronları
Sayın Özel,

Balyoz, Ergenekon, Casusluk ve Fuhuş tertipleri bu maksatla yapılmıştır. Defalarca yazdık, bu tertiplerin arkasında CIA var diye. TSK’yı pasifize etmeden Türkiye’yi şekillendiremezlerdi. Bunun için iktidar hırsıyla yanıp tutuşan dincileri kullandılar. Şimdi de kendilerini temize çıkartmaya çalışıyorlar.

ABD Kongre Araştırma Merkezi (Congressional Research Service) adına Jim Zanotti tarafından kaleme alınan raporda, “AKP’nin muhaliflerini bastırmak için Fetullah Gülen Cemaatini kullandığı, çok sayıda muvazzaf ve emekli subay ile kanaat önderinin çeşitli komplolarla tutuklandığı” açık olarak yazılmaktadır. Yani kongre üyelerine verilen rapor, açıkça özel yetkili mahkemelerin, bazı polislerle birlikte bir tertip içinde olduğunu söylüyor.

Washington Türkiye’de olanları, “AKP yaptı, aslında bir hizmet hareketi olan zavallı Cemaati de kullandı” diyerek kendisini işin içinden sıyırmaya çalışıyor. Millet kimin kimleri kullandığını gayet iyi görüyor, hiç merak etmesinler.

Kamuoyunda Gülen hareketinin bir hizmet hareketinden çok CIA güdümündeki bir iftira ve komplo hareketi olduğu kanısı giderek kuvvetlenmeye başladı. İster beğenin ister beğenmeyin, bu bir tespit. Bu kanı, hareketin kendi müritlerini de etkiliyor. Fetullah Gülen’de kendisini kurtarma peşinde. “Herkül” sitesinde yayınlanan son sohbetinde “ne cemaat, ne hareket, ne hizmet, bunları bize Allah yaptırıyor” diyerek suçu Allah’a havale etmeye çalışıyor.

Millet ve devlet parçalanıyor, dağıtılıyor,
Genelkurmay Başkanı’ndan tık yok
Sayın Özel,

Geldiğimiz noktada; başımıza çuval geçirildi. “Sayın” terörist başıyla müzakere yapıp yeni anayasayı ona yazdırıyoruz. Milli bayramlarımız yasaklandı. TC kamu kurumlarından siliniyor. Türk bayrağı sakıncalı. Yargı adalet değil zulüm dağıtıyor. Başbakan beysbol sopasını görünce süt dökmüş kedi gibi, ama işçiye, memura, öğrenciye karşı kaplan kesiliyor.  Kendini akil sanan adamlar ulus devleti yıkacağız diye kapı kapı dolaşıyorlar. Sınırlarımız yolgeçen hanına döndü, teröristler silahlarıyla ellerini kollarını sallayarak ülkeye girip çıkıyorlar; PKK liderleri ordu Kürdistan’ı terk etsin diye her gün demeç veriyorlar; emperyalizmim uşağı Apo ne diyecek diye kamuoyu dört güzle mektuplarını, açıklamalarını bekliyor. Kısacası, devlet, toplum ve millet çözülüyor, dağıtılıyor, parçalanıyor. Bütün bunlar olurken TSK’nın başı, Genelkurmay Başkanı olarak sizden tık yok.

Sayın Özel,

Siz kirlenmiş siyasetin değil, yalnız ve yalnız Türk milletinin emrindesiniz. Kimse size siyasete karışın, darbe yapın, muhtıra verin falan demiyor. Sadece görevinizi yapın. Genelkurmay Başkanının görevlerini düzenleyen 1324 sayılı kanuna göre, kurumunuzun milli meseleler hakkındaki görüşlerini ilgili makamlara bildirmek zorundasınız.

500 küsur kurmay subayınız, generallerinizin üçte biri esir alınmış, “ben uyumlu bir şekilde hareket eden biri olarak, bu olayların açıklığa kavuşması için kendi yöntemlerimle mücadele edeceğim” diyorsunuz. Adamlarınız 2 yıldır hapiste, mücadelenin sonucunu bekliyorlar. Daha ne kadar bekleyecekler?

Bu iktidar yıllardır askeri vesayet dedi, mağduru oynadı. Şimdi durum tam tersine döndü, askerler mağdur. Kamuoyunun karşısına çıkıp söyleyeceğiniz iki cümle bu aklını kaybetmiş iktidarı üç ay içinde alaşağı eder.

Siz Türk Milletinin Anayasadan sürülmesini destekliyor musunuz?
Terörist başıyla pazarlık yapılmasına karşıyım deyin veya açılım sürecinin Türkiye’yi parçalanmaya götüreceğini düşünüyorum deyin ya da anayasadan Türk kelimesinin çıkarılmasını uygun bulmuyorum veya başkanlık sistemini desteklemiyorum deyin. Ne derseniz deyin ama bir şeyler söyleyin, biz de Türk Milleti olarak ordumuzun pozisyonunu bilelim, bu bizim hakkımız. Kapı arkasında fısıldadım, Milli Güvenlik Kurulunda dile getirdim günleri geçti artık; bizi sizin sesinizi duymak istiyoruz, ne düşündüğünüzü bilmek istiyoruz.

Konuşmasanız bile, Hükümete, “bak konuşurum ha!” demeniz bile, adamlarınızı hapisten kurtarmak için yeterli olacaktır. Ama bunu istediğinizden emin değilim.

Korkmayın artık, kimse sizi askeri vesayet geri geliyor gibisinden suçlayamaz. Baksınlar ABD’ye! İsrail Başbakanı Obama’yı İran’a saldırmak için sıkıştırdığında muvazzaf generaller, İran müdahalesinin bir felaket olacağını gazetelere tam sayfa ilan vererek Amerikan halkına duyurdular.

Milletin ve ülkenin bekası sözkonusu ise ordu konuşur
Sayın Özel,

Memleketin bekası söz konusuysa ordu konuşur, bu dünyanın her yerinde böyledir. Memleketini savunmayan veya savunamayan orduya zaten ihtiyaç yoktur. Şuan bir yol ayrımındasınız. Çok kısa süre içinde Devlet Adamı mı, yoksa ABD, Cemaat veya bir başkasının adamı mı olduğunuz anlaşılacak. Tarihe “Tosun Paşa” veya “Özel Paşa” olarak geçmek iki dudağınızın arasında.

Allah göstermesin, milletin bağımsızlığı yok edilirse bunun vebali subaylara ait olacaktır (Atatürk, 31 Temmuz 1920, Afyonkarahisar, Kolordu Dairesindeki konuşması).

Saygılarımla…

Hiç yorum yok: