13 May 2013

Niye Patlamadan Önce Yakalanmadılar?


Eski TBMM başkanvekillerinden Murat Sökmenoğlu siyaseti bıraktığından bu yana, memleketi Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde sınır boyundaki çiftliklerinde ziraat ile uğraşarak yaşamını sürdürüyor. Kendisi Hatay’ın ilk Cumhurbaşkanı Tayfun Sökmen’in oğlu olduğu için bölge halkı tarafından sevilip sayılıyor. İki yıldır süren Suriye krizi sırasında, sınır bölgelerinde yaşanan sorunları en iyi gözlemleyen isimlerden biri.
Dün Odatv’den Müyesser Yıldızın yazısından, önceki günkü patlamadan kısa süre önce olay yerinden geçtiğini okuyunca arayıp bölge izlenimlerini ilk ağızdan dinleme fırsatı buldum. Sökmenoğlu’nun Reyhanlı izlenimlerinin yanı sıra hepimizin kulak vermesi gereken endişe ve uyarıları şöyle:
Hudut delik deşik, giren çıkan belirsiz: Suriye’den buraya iki tip gelen var. Bir pasaportlu gelenler. Ya buralarda akrabaları var ya da orada yaşananlardan mağdurlar ve kamplarda kalıyorlar. Bir de tabii hudut delik deşik olduğu için tel örgüden geçip gelenler var. Bunlar her şey olabilir. Muhaberat da çıkar, El Kaide de çıkar, ajan da çıkar. Ellerini kollarını sallaya sallaya geliyorlar.
Niye patlamadan önce yakalanamıyor: Hükümet ‘Esadın istihbaratı Muhaberat yaptı’ diyor. Bana göre Muhaberat mı, El Kaide mi, yoksa başkası mı kestirmek o kadar kolay değil. Çünkü sınırın karşı tarafı muhaliflerin elinde. Geleni gideni didik didik arıyorlar. Sonra bizim hudutta karakol var, gümrük var, polis var. Bunları geçip patlatıyor. Madem bu kadar kolay yakalanıyor, o zaman patlamadan önce niye yakalanamıyor?
İstihbarata siyasi değerlendirme olmaz: Gelen tüm Suriyelilere göz yumma politikası bir istihbarat zafiyeti yaratıyor. Madem MİT istihbarat vermiş, neden engellenememiş? Mesele şu: Her şeyi iktidarın atadığı valilere bıraktıkları için aldıkları istihbaratı da ancak siyaseten değerlendiriyorlar. Yani AK Parti politikasını tasvip eden bir bürokrasi var ve istihbarat da ona göre değerlendiriliyor. Gelen muhaliflere göz yumup, hareketlerini kontrol altına almazsanız olacağı bu değil mi? Eskiden Bozcaada ve Hatay’a gidecek kamu yöneticileri çok dikkatli seçilirdi. Çünkü bu iki yer her zaman kışkırtmaya müsait, çok hassas bölgeler.
ABD, El Kaide için uyarıyordu: Cumhuriyet gazetesi daha geçen hafta yazdı, 2 bin El Kaideci Türkiyede’ diye. ABD’nin önemli yetkilileri art arda raporlar yazdılar, “El Kaidenin, El Nusranın Türkiyede müsamaha gördüğünü” vurguladılar. Patlamaların tam da bu raporların arkasından gelmesi düşündürücü.
Bizi savaşa itiyorlar: Bir büyük oyunun içindeyiz. Batı bizi Suriye’de jandarma olarak kullanmak istiyor. Bizi savaşa sokmak için yapılıyor olabilir bunlar. Özgür Suriye Ordusu ya da diğer ülkemizde cirit atan yabancılar. Çok büyük bilgi kirliliği var buralarda. Çeçen savaşçılar geldi” diyeninden “Cihada giden Türkler yaptı” diyenlere kadar çeşit çeşit senaryo var.
PKK’ye karşı misilleme: Başbakan’ın bu patlamaları çözüm süreciyle alakalı görmesine şaşırdım. Reyhanlı’nın ne alakası var? Burası Sünni ağırlıklı bir kasaba. Kürt yok burada. Belki biraz yukarıdaki Kırıkhan bölgesi seçilse bu ihtimal düşünülebilirdi. İlle de PKK ile ilgi kurulacaksa, süreç değil, ama şu daha mantıklı bir izahat olabilir: Bizden çekilen PKK’li nereye gidiyor? Suriye’ye, Kürt tarafına geçiyor Esad’a karşı savaşmak için. Karşı taraf buna misilleme yapmış olabilir. Yoksa çözüm süreciyle ne ilgisi var?
Biriken tepki sığınmacılara patladı: Patlamalar sonrasında burada durum çok vahim. Yakınlarını kaybedenler öfkeden suçlu arıyor. Suçu da sığınmacılarda görüyor. Bu nedenle bombalardan sonra sokaklarda gördükleri Suriyelileri dövdüler. Evlerine saldırdılar. Arabalarını taşladılar. Reyhanlı’da ve daha birçok sınır kasabasında, kentinde Suriyeliler geldi böyle olduk” tepkisi birikmiş durumda. Sanırım bu tepkinin yayılmasından korkulduğu için yayın yasakları getirildi. Örneği yok. Bu gidişle bir dönem yürütülen Mikrofonumu istiyorum kampanyasına geri döneceğiz.
Buralara akil insan lazım: Buraya gerçekten akil insanlar lazım. Ama öyle hükümet tarafından atananlardan değil. Yaşlı başlı olgun insanlar. Çünkü konu partiler üstü bir mesele. Alevi-Sünni meselesinde duyarlı nasihatlere ihtiyaç var bu bölgede. Biz bunu 12 Eylül öncesinde yaşadık. Mahalleler ayrıldı. Arada insanlar öldü. O yüzden şimdi çok tedirginiz. Reyhanlı’daki olay başka yere sıçramasın diye uğraşmak lazım. Beterin beteri var, bir kıvılcım olur işler karışır. Sadece mezhep değil, aşiretler de var. Bazı aşiretler birden fazla mensubunu kaybetti bu patlamalarda.
Türkiye’yi birleştiren tören yapılmalı: Bu ölen insanların cenazelerinin ne yapılacağı da önemli. Benim önerim şu: 11 Mayıs şehitliği kurulsun ve topluca gömülsünler. Türkiye’yi birleştiren, tepkileri, gerginliği azaltan bir tören yapılsın.
Kendiliğinden sıkıyönetim: Arabaların ikisi patlamış, biri ortada yok deniyor. Bunu duyan halk tabii tatmin olmuyor. Herkes huzursuz. Bugün dükkânların hiçbiri açık değil. Kimse evinden çıkmak istemiyor. Sanki kendiliğinden bir sıkıyönetim ilan edilmiş durumda.
Sosyal kriz derinleşiyor: Hatay’ın hassasiyeti uzun süredir biliniyor. Halkla temas içinde olanlar bölgedeki gerilimin farkındaydık. TBMM plakalı arabama kamplardaki Suriyeliler saldırdığında ilk kez dile getirdim. Ama bizim sözlerimiz partizan gibi algılanıyor. Oysa konu çok derin bir sosyoekonomik krize dönüşmüş durumda. Kamplarda 200 bin kişi varsa bir o kadarı da kamp dışında. Ama sınırlarımız içinde. Yani toplam 400 bin Suriyeli yaşıyor. “Esad devrilince gideriz” demiş gelmişler. Ama geride evi barkı yıkılmış. Şimdi ortada kalmış. Türklerden daha ucuza çalışıyor. Hastanelerde ve diğer kamu kurumlarında öncelik veriliyor. Bunlar tabii hep gerginliği tırmandıran gelişmeler.
13 Mayıs 2013 - Cumhuriyet

Hiç yorum yok: