4 Oca 2014

- 15 0C: Ayaz paşa kol geziyor...

- 15 oC... Konya’nın Ereğli ilçesinde pencereleri camsız bir evde, dünyaya geleli henüz 40 gün olan Ayaz, soğuktan hayatını kaybettiğinde hava sıcaklığı - 15 oC idi. Ya da hava soğukluğu.
Babası er olan Ayaz dünyaya gelirken, 28 günlüğüne er olmuş olan bir Boşbakan çocuğunun “hayır işlemek amacıyla” kurduğu vakfına da Rıza Bey’in çantaları girip çıkmaktaydı. Boşbakan’ın hayırsever çocuğu o sıralarda ikinci kez baba olmanın mutluluğunu yaşıyordu. Ayaz soğuktan donarak öldüğünde, Boşbakan’ın oğlu babasının 24 saat sımsıkı korunan evinde, muhtemelen 32 oC sıcaklığındaki evde hırsızlıktan dolayı peşinde olan savcılardan korunuyordu. Üsküdar Kısıklı...
Baktım, Boşbakan’ın torunu Ali Tahir’in doğum haberlerinde 15 Kasım yazıyor. Ayaz bu dünyadan 23 Aralık’ta göçtüğüne ve göçtüğünde 40 günlük olduğuna göre Boşbakan torunu ile Ayaz belki de aynı gün doğmuşlardı...
Birisi Medipol Mega Hastanesi’nde diğeri ise muhtemelen Ereğli Devlet Hastanesi’nde.
Birisi doğumun ardından 4-5 yıl önce 1 milyon TL’ye alınan “süper mega” villaya giderken diğeri ise Taşbaşı Mahallesi Elmacı Sokak’ta iki katlı kerpiç evin ikiye bölünmüş olan tek odalı bölümüne gidiyordu. 40 gündür o evdeler, kira 150 TL.
Boşbakan, torunu Ali Tahir’i görmek için özel uçağı ile Medipol Mega Hastanesi’ne uçarken, Ayaz’ın babası er Onur Ulak ise oğlunun öldüğünden haberdar dahi olamadı. Komutanları utanmıştı söylemeye. “Al” dediler “şu yol parasını”, “yavrun hastaymış”, “git de tedavi ettir”. Evet, yol parası dahi yokmuş... Baba Onur köyüne gittiğinde 50 santimlik bir mezardan başka bir şeyle karşılaşamadı. “Mezarcık” mı demeli yoksa? Boşbakanların gemiciğine karşılık Ayaz’ın mezarcığı
Boşbakan’ın torunu Ali Tahir için İstanbul Emniyeti seferber olmuştu. Öyle ya, o Padişah torunu. Büyük bir medya ordusu hastane önünde bekleşiyordu. Ayaz ise nüfusa kayıtlı bile değildi. Annesi Maviş ve babası Onur çok yoksuldu, bir de askerlik işi çıkmıştı. “Durumumuz yoktu, henüz resmi nikâh kıyamadık” dediler. Evet, Ayaz kimliksizdi de.
Ali Tahir’in dedesi milyar dolarlık adamdı. Amcası 6. gemiciğini henüz almıştı. Babasının ise “çantaların girip çıktığı” “hayırsever” bir vakfı vardı. Ayaz’ın babası ise “Duygularınızı alabilir miyiz?” diyen muhabire yanıt dahi veremiyordu: “Durumumuz yok. Evimiz kötü. Yakacağımız yok. Askerim ben. Hepsi budur.”
AKP Konya Milletvekili Cem Zorlu ise twitterda acımasızlık peşindeydi. Hayır efendim, donma yok. Ayaz’ın ölümü “doğal ölüm”. Donmamış, zatürreden ölmüş.
40 günlük Ayaz’ın İç Anadolu’nun bozkır ayazında camsız ve buz gibi bir evde yatması doğaldır tabi. Ali Tahir’in değil ama Ayaz’ın zatürre olması kadar doğal bir şey olamaz kuşkusuz. Ayaz’ın adının “ayaz” olması da doğal şüphesiz!
Adli Tıp, soruşturmaya değer bir durum görmedi. Öyle ya neyi soruşturacaklardı, kapitalizmi mi?
Hem, Ayaz’ın ölümünden sonra Ereğli Kaymakamımız acılı evi ziyaret etti. Kendisi hükümetimiz adına içimizi rahatlatan gerekli açıklamayı orada yaptı:
“Sobalar yanıyordu ve ben de oturduğumda çok sıcak oldu ve üzerimdeki ceketi çıkarttım. Yanmayan bir soba durumu yok.”
Sayın kaymakamımızın utanmasına hiç gerek yok, biz utanırız onun yerine. Ayazımız titreye titreye, ne olduğunu anlayacak durumda bile olmadan can verirken, Türkiye 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonunu, para sayma makinalarını, ayakkabı kutularını, evdeki çelik kasaları konuştuğu için biz utanırız.
Asla geçinemeyen, dilencilik de yapmayan, Adana’dan kalkıp kışın havuç toplamak için Ereğli’ye gelen, yazın Niğde’de pancar ve fasulye toplayan bu aileye, kocası askere gidince Ereğli’de hurda toplayıp çocuğuna bakmaya çalışan emekçi Maviş’e hesap vermek zorunda değilsiniz asla ey hükümet. Siz de ar olmadığı için biz utanırız. Ekşi sözlük yazarının dediği gibi, çocuğumuzun üzerindeki battaniyeden, üşüyünce birazcık fazla yaktığımız kombiden dolayı biz utanırız. Siz Ebru Gündeş’e üzülüverin. Siz de ey g.t kılları!
Maviş ile Onur, Ereğli Kaymakamı’nın girişimiyle resmen evlendiler. Evlerine kaymakamlık tarafından cam da takıldı.
Ya, demek ki Ayaz’ın ölmesi gerekiyordu.
Ayaz Anadolu’da hâlâ büyüyor. Açlık, yoksulluk ve sefalet içinde büyüyor. Hırsızlık hikâyelerinizi dinleye dinleye büyüyor. Ayaz’ın hayaleti bizim bedenimize girdi. Sizleri, yedi sülalenizi, yatlarınızı, katlarınızı tarumar edeceğiz. Öyle beddua falan değil, ateşler salacağız üstünüze!
Hakça ve adil bir düzen kurmak Ayaz’a ahdımız olsun!

Hiç yorum yok: