Bu yazı dizisi bir cinayetin öyküsüdür. Soruşturma dosyasında bu cinayeti işleyenlerin isimleri yazıyor. ‘Amirallere suikast’ iddiasıyla 5 Aralık 2009’da tutuklanan Yarbay Ali Tatar’ı ölüme götüren isimleri açıklıyoruz
Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Eşref Uğur Yiğit’in önüne bir dosya konulduğunda tarihler Ağustos 2009’u gösteriyordu. Dosyada “amirallere suikast” yapılacağı iddia ediliyordu.
İstanbul Emniyeti Elektronik Şube Müdürlüğü’ne, 15 Temmuz 2009 günü gönderilen isimsiz ihbar e-postasında, kendisini “uyuşturucu ve borç batağına düşmüş bir deniz subayı” diye tanıtan muhbir, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve Deniz Harp Okulu’nda örgütlenmiş bir “karanlık organizasyonu” ihbar ediyordu. O günlerde en çok kullanılan ihbar yöntemi böyleydi.
Soruşturma sonunda bazı deniz teğmenleri tutuklandı. “Uyuşturucu ve fuhuş çetesi” diye başlayan operasyon, sonunda “Amirallere suikast”a, daha sonra da başka dosyalarla birleştirilerek “Poyrazköy Davası”na dönüştü.
Başbuğ ‘boru’ demişti
Poyrazköy kazılarını hatırlar mısınız? 5 yıl önceydi. 2 Şubat 2009 günü Beykoz Kaynarca köyü civarında “tornavida ile işaretlenmiş ağaçlar takip edilerek” (iddianamede aynen böyle yazar!)... diye yazılan bir yığın saçmalık... Gene iddianameye göre, “yumuşak zeminde toprağa gömülü halde bir kısmı yüzeyde görülen” siyah poşet parçalarının içinde bulunan mühimmat... Bu bölgede ikinci kazı Nisan 2009’da yapıldı. Bu kez Beykoz Poyrazköy Keçilik mevkisi delik deşik edildi. “Ergenekon adına” eyleme geçmek için cezaevindeki Levent Göktaş’tan talimat bekleyen SAT komandoları “yerin 15 santimetre altına” çeşitli mühimmat gömmüşler. İçlerinde soba borusu yapmaktan başka bir işe yaramayacak olan kullanılmış lav silahının da bulunduğu çeşitli malzemeler... Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un basın toplantısında gösterip “boru” dediği şeyler...
Kuryelik yapmakla suçlandı
Poyrazköy iddianamesi akıllara zarar bir metindir. Kafes eylem planı, silah ve mühimmat listesi, psikolojik harekât kampanya kontrol formu, gayri Müslim vatandaşlara yönelik (mezarlıkları dahil) eylem listeleri, “özel plan hücre lideri” imzalı talimatlar... “İP ve Ergenekon’un Deniz Kuvvetlerindeki temsilcisi gibi faaliyet yürüten” albaylar, Ergenekon’a ait gizli belgeleri “odasına girildiğinde soldaki dolabın altında saklayan” subayları açıklayan ihbarlar ve hatta “Doğu Perinçek Başkanımızın Emirleri” gibi zırvalıklar...
Bu zırvalıklar içinde, “Devrimci subaylar, komutanlarımıza yeniden dinamizm kazandıracak eylemleri hayata geçirecektir” şeklinde, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’ten “örgüt tabanına” gelen talimat bile vardı! Gene iddianameye göre Perinçek’in Silivri’den gönderdiği talimatları, teğmenlere ileten “kurye” ise Yarbay Ali Tatar’dı!
Neden hedef seçildi?
Yarbay Tatar’ın ölümünü, “haksız suçlamalara dayanarak onuru için intihar eden bir subayın trajik sonu” olarak değerlendirmek yanlıştır. Ali Tatar adım adım intihara sürüklenmiş, katledilmiştir. Onu kim ya da kimler neden hedef seçmişlerdi? Tatar, beynine kurşunu sıktığı ana kadar neler yaşadı, o kurşuna kimler yol gösterdi? Tatar tahliye olduktan 24 saat sonra, daha ailesi ve çocukları ile hasret gideremeden hakkında yeniden tutuklama kararını kimler istedi? Emniyette onun hakkında hangi rapor hazırlandı? Kim hazırladı? Tüm bu soruların yanıtını bu dizide bulacaksınız.
Yarbay Ali Tatar, “Amirallere suikast” iddiasıyla başlatılan soruşturmada 5 Aralık 2009 tarihinde gözaltına alındı ve tutuklandı. İstanbul Emniyeti ve Beşiktaş’taki özel görevli mahkemeler içinde yuvalanan cemaatçi örgüt, ellerindeki yargı gücünü kullanarak vatansever bir insanın yaşamına son verdiği süreci bu tutuklamayla başlattılar.
Tatar’ı ölüme götüren isimler
Tatar’ın hedef seçilmesinin en önemli nedeni Alevi olmasıydı. Bu yolla ordu içinde görev yapan Alevi kökenli, Atatürkçü subayların tasfiyesi amaçlanmıştı.
Hukukun verdiği ve vermediği yetkiler kullanılarak bir yargı cinayeti işlendi. Soruşturma dosyasında bu cinayeti işleyenlerin isimleri mevcuttur. Bu yazı dizisi bu cinayetin öyküsüdür. Bu dizide Tatar’ı ölüme götüren isimleri açıklayacağız. Bu katillerden hesap sorulmadan Tatar’ın ruhu huzur bulmayacaktır.
Ali Tatar’a bunu yapanlardan hesap sormak sadece hukukun yerine getirilmesi değil, aynı zamanda bir insanlık borcudur. Dünyanın öbür ucuna kaçsalar dahi Cumhuriyet hukukunun suçlulardan hesap soracağına inanmak istiyoruz. Tatar ile ilgili mahkeme belgelerinde titiz bir çalışma yapan Ergenekon hükümlüsü Avukat Kemal Kerinçsiz’e teşekkür ediyoruz.
Ali Tatar hakkında ilk suçlamalar Amerika’dan yayın yapan, sahibi ve adresi belli olmayan www.dersim.iphox.com isimli internet sitesinden yapıldı. Sitede yer alan akıl dışı suçlamalar Cemaat’in polisleri tarafından indirildi ve soruşturma açılması için yeterli görüldü
Cemaat, Ergenekon ve benzeri tertiplerde hep aynı yöntemi kullandı:
Hedef seçilen kişi hakkında isimsiz, imzasız ya da sahte isimli bir ihbar mektubunun yazılması veya o kişi hakkında kaynağı saptanamayan bir internet sitesinde “haber” yapılması. Bu yöntem, Ergenekon’dan Balyoz’a, Şike’den Poyrazköy’e, Odatv’den Casusluk davalarına sürekli kullanılan bir “katakulli”dir.
İhbarın yapılmasından sonra ikinci adım gelir. Bu iftiralar emniyet ve savcılıkça ihbar kabul edilir, soruşturma başlatılır. Bunu, hedef alınan kişi hakkında telefon dinleme, teknik takip ve izleme, arama, el koyma ve gözaltı kararları izler. Bu yöntem hiç değişmedi, yıllarca kullanıldı. Şimdi iktidar sözcüleri, yakında Meclis gündemine gelecek olan “Demokratikleşme paketi”nde ihbarlara “yeni kriterler” getireceklerini, somut olay ve kişi belirtmeyen, ihbarcının adı, soyadı, imzası, TC kimlik numarası ve adres bilgilerinin yer almadığı hayali ihbarların işleme konulmayacağını söylüyorlar. Günaydın!
Amerika’da bir internet sitesi
Ali Tatar hakkında ilk suçlamalar www.dersim.iphox.com isimli internet sitesinden yapıldı. Amerika’dan yayın yapan, sahibi ve adresi belli olmayan bu sitenin, sonradan “Poyrazköy” olarak birleşecek dosyalardan “Amirallere suikast” soruşturmasının klasörlerinde yer alan “haberlerinden” birkaç örnek verelim:
“...Yüzbaşı Ali Tatar; Alevi olup, (Sivas’ın Gürün ilçesinin Yuva köyündendir) Deniz Lisesi PAP şube müdürüdür. Yuva köyü yörede PKK’lı yatağı ve anarşist yuvası olarak bilinmektedir. Aynı köyden yakın akrabası Hüseyin Tatar, anne: Elife, baba: Halife, bölücü örgüt üyesi olmaktan sabıkalıdır. Cumhuriyetimizin 75. yıl kutlamalarına bütün subayların katılması için komutan emri olmasına rağmen, diğer bütün personelin eksiksiz katıldığı Heybeliada’daki kutlama programına, müdürü olduğu PAP şubeden ‘lüzum yok, boş verin’ diyerek kimseyi yollamamıştır. Dz. K.K. bünyesinde eğitim bilimleri ile ilgili personel alımlarında kendi yandaşlarını almak için her türlü gayreti gösterdiği bilinmektedir.”
Sitede, “Ali Tatar’ın sırf Alevi oldukları için kayırdığı ve yakın ilişkide olduğu gözlenen eğitim uzmanı personel şunlardır” denilerek çok sayıda teğmen, üsteğmen, yüzbaşı ve albay rütbesindeki subayların adları sayılıyor. Bir örnek verelim:
“Üsteğmen Mustafa Çakır, Alevi olup aslen Tokatlı ancak nüfus kaydını Antalya’ya almışlardır. Dayısı meşhur matematik kitap yazarlarından, Maocu, sabıkalı Ali Çelik’tir.”
Ali Tatar sorguya çağrılıyor
Ali Tatar hakkındaki bu akıl dışı suçlamalar Cemaat’in polisleri tarafından adı geçen siteden indirildi ve Tatar hakkında soruşturma açılması için yeterli görüldü. Yarbay Tatar hakkında ilk “delil” buydu.
2006 yılından beri İstanbul Beylerbeyi’nde bulunan Deniz Eğitim ve Öğretim Komutanlığı’nda Okullar Eğitim Yönetim Şube Müdürü olarak görev yapmakta olan Öğretmen Denizci Yarbay Ali Tatar, özel yetkili savcı Süleyman Pehlivan tarafından 5 Aralık 2009 günü sorgulandı. Tatar hakkında yapılan ihbar mektupları ve bazı şüphelilerde bulunduğu öne sürülen “belgeler” şunlardı:
Ünal İnanç isimli şüpheliden elde edildiği belirtilen “Takip edilip gerekli yerlere iletilecek liste”, 24 Mayıs 2009 tarihli Ahmet Yılmaz adlı ihbar mektubu ve ekindeki çizelge, 29 Haziran 2009 tarihli Selim Demircioğlu konulu ihbar mektubu, şüpheliler Alperen Erdoğan, Tarık Ayabakan, Yakut Aksoy ve Burak Düzalan’ın kaldığı evde ele geçirilen kingston marka flashbelllekte yer alan “2008- 2009 Sonuç Raporu” isimli belge, şüpheli Levent Bektaş’tan elde edildiği belirtilen 3 nolu cd’de yer aldığı ifade edilen “Gündemlerim 2” isimli word belge, kingston marka flashbellekte yer alan “Burak’tan gelen Harb Okulu”, “Çağatay’dan gelen”, “Lise”, “Ülkü’den gelen” isimli belgeler, gene aynı flashbellekte yer alan “Toplantı Kararları- Mayıs” ve “Eruygur” isimli word belgeleri. Hemen söyleyelim, adı geçen kişiler ifadelerinde bu belgelerin kendilerine ait olmadığını, belgeleri hiç görmediklerini ve başkaları tarafından konulduğunu sayısız kez ifade ettiler.
Ali Tatar sorgusunda bu belgeleri ilk kez gördüğünü, hakkındaki iddiaların yalan ve iftira olduğunu, DHKP-C veya benzeri yasadışı örgütlerle hiçbir ilgisinin olmadığını, herhangi bir toplantıya katılmadığını, kimseye hiçbir konuda referans olmadığını, belgelerde adı geçen kişileri tanımadığını söyledi.
“Eruygur” adı verilen belgede toplantı yaptıkları iddia edilen Doğu Perinçek’i basından tanıdığını, kendisiyle hiçbir irtibatının olmadığını belirtti. Serbest bırakılmasını talep etti.
Tatar’ın avukatı İhsan Nuri Tezel, “Sonuç Raporu” adlı belgede rütbenin ‘Yrb’ olarak kısaltıldığını, askeri literatürde yarbayın kısaltmasının ‘yb’ olduğunu, bunun bile belgenin gerçek olmadığını gösterdiğini, 24 Mayıs 2009 tarihli ihbar mektubunda Tatar’ın Ankara’da görevli olduğunun belirtildiğini oysa müvekkilinin Ankara’da hiç görev yapmadığını, “Alevilere ayrıcalık” tanıdığı iddiasının gerçek dışı olduğunu, internet sitesinin haberinde iddia edildiği gibi bir deniz yüzbaşısının askeri personel alımında etkili olamayacağını ve sürekli olarak güvenlik soruşturmaları yapılan bir kurumda Tatar’ın herhangi bir yasadışı örgütle irtibatının mümkün olmadığını belirterek müvekkilinin serbest bırakılmasını istedi.
Yarbay Ali Tatar, Savcı Pehlivan’ın talebiyle 5 Aralık 2009’da tutuklandı. Avukatının itirazı üzerine 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararıyla 16 Aralık 2009’da tahliye edildi. Ancak Savcı, Tatar’ın peşini bırakmayacaktı
Ali Tatar’ın avukatı İhsan Nuri Tezel, müvekkilinin serbest bırakılmasını istedi. Fakat Savcı Süleyman Pehlivan aynı kanıda değildi. Tatar’ı, “Silahlı terör örgütü üyesi” olduğu gerekçesiyle tutuklanması talebiyle İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sevk etti. Pehlivan’a göre “suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, suça dair yasada yazılı cezanın üst haddi dikkate alınarak” Tatar tutuklanmalıydı.
Ali Tatar, 10. Ağır Ceza’nın nöbetçi hâkimi Davut Bedir tarafından sorgulandı. Hayatında ilk defa duyduğu isimler ve belgelerle hiçbir ilgisinin olmadığını, Doğu Perinçek ve Şener Eruygur’dan bir talimat almadığını, “köprü personel” olmadığını, Cumhuriyet’in 75. yıl kutlamalarına emri altındaki görevlileri göndermediği iddiasının saçma olduğunu, Cumhuriyet Bayramı törenlerinin askeri lisede değil, İstanbul Vatan Caddesi’nde yapıldığını, bütün personelin, garnizonun gösterdiği yerde kutlamalara katıldığını, ÇYDD ile herhangi bir bağlantısının olmadığını ifade etti.
Yargıç Davut Bedir, 5 Aralık 2009 günü Ali Tatar’ın tutuklanmasına karar verdi. Artık Yarbay Tatar, TCK’nın 314/2 maddesine göre “silahlı terör örgütüne üye” olmuştu!
Tutuklamaya itiraz
Yarbay Tatar’ın tutuklanması kararına avukatı İhsan Nuri Tezel itiraz etti. Tezel tahliye talebinde, “Toplantı Kararları-Mayıs” ile “Eruygur” adlı belgelere dikkat çekiyordu. Askeri bir birliğin içinde, Deniz Eğitim ve Öğretim Komutanlığı’nda, komutanın bilgisi dışında “illegal bir toplantı” yapılmasına olanak yoktu. Ayrıca Mayıs 2008’de yapıldığı iddia edilen bu toplantıya Perinçek’in katılmasının da imkânı yoktu. Çünkü Perinçek o tarihte tutukluydu! “Belge” sahteydi.
“Dağıtım: Yrb. Ali Tatar” ifadesinin yer aldığı “Sonuç Raporu” da sahteydi. Tek kişiye dağıtım yapılacak bir belge olamayacağı gibi, Tatar’ın rütbesi ve sınıfı “Dz. Öğr. Yb” idi. Bu bile yanlış yazılmıştı.
Teğmenlerden geldiği öne sürülen bir başka belgede Tatar sanki amirleriymiş gibi “Yrb. Ali Tatar” diye yazılırken, bir başkasında sanki arkadaşları gibi “Ali Tatar” diye yazılıyordu.
29 Haziran 2009 tarihli ihbar mektubunda Ali Tatar’ın “dayısı Hüseyin Tatar ve akrabası Süleyman isimli şahsın PKK’lı olduğu” iddia ediliyordu. Oysa Ali Tatar’ın Hüseyin Tatar isimli bir dayısı veya amcası yoktu. Babasının adı Hüseyin Tatar’dı, o da çoktan vefat etmişti. Süleyman isimli hiçbir akrabası da yoktu.
Avukat Tezel’e göre, “bu ihbar mektubunun da gerçek dışı bilgiler içerdiği ve müvekkilinin Alevi olmasından kaynaklanan bir linç’in sonucu olduğu” görülmekteydi. Tezel’e göre Tatar’ın suçlanması için bazı ihbar mektupları ve sahte belgeler soruşturma dosyasına “ithal edilmişti”.
Savcı Pehlivan, Tatar’ın tahliye talebine karşı çıktı. İtirazın görüşüleceği İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ne yazdığı yazıda, “Suç vasfı, delil durumu, tutuklama kararının isabetli olması ve tutuklama nedenlerinde herhangi bir değişiklik olmaması nazara alınarak” tahliye talebinin reddedilmesini istiyordu.
11. Ağır Ceza Mahkemesi Yargıcı Bülent Akasma, Savcı Pehlivan gibi düşünmedi. “Dosya kapsamı, mevcut delil durumu göz önüne alınarak” Tatar’ın tahliyesine karar verdi. Ali Tatar, 16 Aralık 2009 günü Hasdal Askeri Cezaevi’nden tahliye edildi. Ancak çilesi bitmemişti. Savcı Pehlivan, Tatar’ın peşini bırakmayacaktı.
Pehlivan yeniden harekete geçiyor
Yarbay Tatar’ın tahliyesinden bir gün sonra, 17 Aralık 2009 günü Savcı Süleyman Pehlivan, 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin tahliye kararına itiraz etti. Pehlivan’a göre “2008- 2009 Sonuç Raporu”, “Eruygur Toplantı Kararları-Mayıs”, “Gündemlerim 2”, “Takip edilip gerekli yerlere iletilecek liste”, ÇYDD Kadıköy Şubesi’nde “ele geçirilen” hard disk içerisinde bulunan “Türkan Saylan’a ön yazı” ve “Mektup- Türkan Saylan” gibi word belgeleri incelendiğinde ve tüm dosya kapsamına göre şüpheli Ali Tatar’ın “Ergenekon isimli terör örgütü içinde örgüt üyesi olarak faaliyet gösterdiği, örgütün amaç ve stratejisi doğrultusunda Türk Silahlı Kuvvetleri içinde kadrolaşma faaliyeti sürdürdüğü, örgüt ile Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) arasında irtibat kurmakla görevlendirildiği, izah olunan eylemlerinin niteliği, devamlılığı, çeşitliliği ve sürekliliği nazara alındığında yasadışı Silahlı Terör Örgütüne üye olma suçunu işlediğine dair kuvvetli deliller bulunduğu anlaşılmakla” Tatar’ın tahliyesine karşı çıkıyor ve Tatar hakkında “yakalama emri çıkarılmasına” karar verilmesini talep ediyordu.
Başkan karşı çıkıyor ama...
Özel yetkili Savcı Süleyman Pehlivan, Tatar’ın özgür olmasına tahammül edemiyordu.
Özel yetkilerle donanmış İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi 18 Aralık 2009 günü, Savcı Pehlivan’ın itirazını görüşmek üzere toplandı. Mahkeme Başkanı Şeref Akçay, üyeler Oktay Açar ve Metin Özçelik’ti. Açar ve Özçelik, Ergenekon soruşturması sırasında çok sayıda şüpheli hakkında tutuklama kararı vererek adlarını duyurmuş iki yargıçtı.
Adalete inananlar gitti
Mahkeme, Tatar hakkında yakalama müzekkeresi çıkartılmasına 2’ye karşı 1 oyla karar verdi. Mahkeme Başkanı Akçay, Tatar’ın tutuklanmasına karşı çıkıyor ve kararın altına koyduğu “muhalefet şerhi”nde şunları söylüyordu: “Şüpheli Ali Tatar’ın üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, dosya kapsamı ve mevcut delil durumu dikkate alınarak mahkememiz nöbetçi hâkimliğince verilen tahliye kararında herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun yakalama emri çıkartılması yönündeki görüşüne katılmıyorum.”
Beşiktaş mahkemelerinin en kıdemli yargıçlarından Şeref Akçay, yaşanan hukuksuzluğa tahammül edemeyecek ve bir süre sonra emekliliğini isteyecekti. Kendisi gibi hukuka ve adalete inanan bazı diğer meslektaşları da HSYK tarafından çeşitli gerekçelerle buradan uzaklaştırılacaktı. “Beşiktaş Terör Örgütü” artık bütün hızıyla çalışabilirdi.
Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Eşref Uğur Yiğit’in önüne bir dosya konulduğunda tarihler Ağustos 2009’u gösteriyordu. Dosyada “amirallere suikast” yapılacağı iddia ediliyordu.
İstanbul Emniyeti Elektronik Şube Müdürlüğü’ne, 15 Temmuz 2009 günü gönderilen isimsiz ihbar e-postasında, kendisini “uyuşturucu ve borç batağına düşmüş bir deniz subayı” diye tanıtan muhbir, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve Deniz Harp Okulu’nda örgütlenmiş bir “karanlık organizasyonu” ihbar ediyordu. O günlerde en çok kullanılan ihbar yöntemi böyleydi.
Soruşturma sonunda bazı deniz teğmenleri tutuklandı. “Uyuşturucu ve fuhuş çetesi” diye başlayan operasyon, sonunda “Amirallere suikast”a, daha sonra da başka dosyalarla birleştirilerek “Poyrazköy Davası”na dönüştü.
Başbuğ ‘boru’ demişti
Poyrazköy kazılarını hatırlar mısınız? 5 yıl önceydi. 2 Şubat 2009 günü Beykoz Kaynarca köyü civarında “tornavida ile işaretlenmiş ağaçlar takip edilerek” (iddianamede aynen böyle yazar!)... diye yazılan bir yığın saçmalık... Gene iddianameye göre, “yumuşak zeminde toprağa gömülü halde bir kısmı yüzeyde görülen” siyah poşet parçalarının içinde bulunan mühimmat... Bu bölgede ikinci kazı Nisan 2009’da yapıldı. Bu kez Beykoz Poyrazköy Keçilik mevkisi delik deşik edildi. “Ergenekon adına” eyleme geçmek için cezaevindeki Levent Göktaş’tan talimat bekleyen SAT komandoları “yerin 15 santimetre altına” çeşitli mühimmat gömmüşler. İçlerinde soba borusu yapmaktan başka bir işe yaramayacak olan kullanılmış lav silahının da bulunduğu çeşitli malzemeler... Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un basın toplantısında gösterip “boru” dediği şeyler...
Kuryelik yapmakla suçlandı
Poyrazköy iddianamesi akıllara zarar bir metindir. Kafes eylem planı, silah ve mühimmat listesi, psikolojik harekât kampanya kontrol formu, gayri Müslim vatandaşlara yönelik (mezarlıkları dahil) eylem listeleri, “özel plan hücre lideri” imzalı talimatlar... “İP ve Ergenekon’un Deniz Kuvvetlerindeki temsilcisi gibi faaliyet yürüten” albaylar, Ergenekon’a ait gizli belgeleri “odasına girildiğinde soldaki dolabın altında saklayan” subayları açıklayan ihbarlar ve hatta “Doğu Perinçek Başkanımızın Emirleri” gibi zırvalıklar...
Bu zırvalıklar içinde, “Devrimci subaylar, komutanlarımıza yeniden dinamizm kazandıracak eylemleri hayata geçirecektir” şeklinde, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’ten “örgüt tabanına” gelen talimat bile vardı! Gene iddianameye göre Perinçek’in Silivri’den gönderdiği talimatları, teğmenlere ileten “kurye” ise Yarbay Ali Tatar’dı!
Neden hedef seçildi?
Yarbay Tatar’ın ölümünü, “haksız suçlamalara dayanarak onuru için intihar eden bir subayın trajik sonu” olarak değerlendirmek yanlıştır. Ali Tatar adım adım intihara sürüklenmiş, katledilmiştir. Onu kim ya da kimler neden hedef seçmişlerdi? Tatar, beynine kurşunu sıktığı ana kadar neler yaşadı, o kurşuna kimler yol gösterdi? Tatar tahliye olduktan 24 saat sonra, daha ailesi ve çocukları ile hasret gideremeden hakkında yeniden tutuklama kararını kimler istedi? Emniyette onun hakkında hangi rapor hazırlandı? Kim hazırladı? Tüm bu soruların yanıtını bu dizide bulacaksınız.
Yarbay Ali Tatar, “Amirallere suikast” iddiasıyla başlatılan soruşturmada 5 Aralık 2009 tarihinde gözaltına alındı ve tutuklandı. İstanbul Emniyeti ve Beşiktaş’taki özel görevli mahkemeler içinde yuvalanan cemaatçi örgüt, ellerindeki yargı gücünü kullanarak vatansever bir insanın yaşamına son verdiği süreci bu tutuklamayla başlattılar.
Tatar’ı ölüme götüren isimler
Tatar’ın hedef seçilmesinin en önemli nedeni Alevi olmasıydı. Bu yolla ordu içinde görev yapan Alevi kökenli, Atatürkçü subayların tasfiyesi amaçlanmıştı.
Hukukun verdiği ve vermediği yetkiler kullanılarak bir yargı cinayeti işlendi. Soruşturma dosyasında bu cinayeti işleyenlerin isimleri mevcuttur. Bu yazı dizisi bu cinayetin öyküsüdür. Bu dizide Tatar’ı ölüme götüren isimleri açıklayacağız. Bu katillerden hesap sorulmadan Tatar’ın ruhu huzur bulmayacaktır.
Ali Tatar’a bunu yapanlardan hesap sormak sadece hukukun yerine getirilmesi değil, aynı zamanda bir insanlık borcudur. Dünyanın öbür ucuna kaçsalar dahi Cumhuriyet hukukunun suçlulardan hesap soracağına inanmak istiyoruz. Tatar ile ilgili mahkeme belgelerinde titiz bir çalışma yapan Ergenekon hükümlüsü Avukat Kemal Kerinçsiz’e teşekkür ediyoruz.
Ali Tatar hakkında ilk suçlamalar Amerika’dan yayın yapan, sahibi ve adresi belli olmayan www.dersim.iphox.com isimli internet sitesinden yapıldı. Sitede yer alan akıl dışı suçlamalar Cemaat’in polisleri tarafından indirildi ve soruşturma açılması için yeterli görüldü
Cemaat, Ergenekon ve benzeri tertiplerde hep aynı yöntemi kullandı:
Hedef seçilen kişi hakkında isimsiz, imzasız ya da sahte isimli bir ihbar mektubunun yazılması veya o kişi hakkında kaynağı saptanamayan bir internet sitesinde “haber” yapılması. Bu yöntem, Ergenekon’dan Balyoz’a, Şike’den Poyrazköy’e, Odatv’den Casusluk davalarına sürekli kullanılan bir “katakulli”dir.
İhbarın yapılmasından sonra ikinci adım gelir. Bu iftiralar emniyet ve savcılıkça ihbar kabul edilir, soruşturma başlatılır. Bunu, hedef alınan kişi hakkında telefon dinleme, teknik takip ve izleme, arama, el koyma ve gözaltı kararları izler. Bu yöntem hiç değişmedi, yıllarca kullanıldı. Şimdi iktidar sözcüleri, yakında Meclis gündemine gelecek olan “Demokratikleşme paketi”nde ihbarlara “yeni kriterler” getireceklerini, somut olay ve kişi belirtmeyen, ihbarcının adı, soyadı, imzası, TC kimlik numarası ve adres bilgilerinin yer almadığı hayali ihbarların işleme konulmayacağını söylüyorlar. Günaydın!
Amerika’da bir internet sitesi
Ali Tatar hakkında ilk suçlamalar www.dersim.iphox.com isimli internet sitesinden yapıldı. Amerika’dan yayın yapan, sahibi ve adresi belli olmayan bu sitenin, sonradan “Poyrazköy” olarak birleşecek dosyalardan “Amirallere suikast” soruşturmasının klasörlerinde yer alan “haberlerinden” birkaç örnek verelim:
“...Yüzbaşı Ali Tatar; Alevi olup, (Sivas’ın Gürün ilçesinin Yuva köyündendir) Deniz Lisesi PAP şube müdürüdür. Yuva köyü yörede PKK’lı yatağı ve anarşist yuvası olarak bilinmektedir. Aynı köyden yakın akrabası Hüseyin Tatar, anne: Elife, baba: Halife, bölücü örgüt üyesi olmaktan sabıkalıdır. Cumhuriyetimizin 75. yıl kutlamalarına bütün subayların katılması için komutan emri olmasına rağmen, diğer bütün personelin eksiksiz katıldığı Heybeliada’daki kutlama programına, müdürü olduğu PAP şubeden ‘lüzum yok, boş verin’ diyerek kimseyi yollamamıştır. Dz. K.K. bünyesinde eğitim bilimleri ile ilgili personel alımlarında kendi yandaşlarını almak için her türlü gayreti gösterdiği bilinmektedir.”
Sitede, “Ali Tatar’ın sırf Alevi oldukları için kayırdığı ve yakın ilişkide olduğu gözlenen eğitim uzmanı personel şunlardır” denilerek çok sayıda teğmen, üsteğmen, yüzbaşı ve albay rütbesindeki subayların adları sayılıyor. Bir örnek verelim:
“Üsteğmen Mustafa Çakır, Alevi olup aslen Tokatlı ancak nüfus kaydını Antalya’ya almışlardır. Dayısı meşhur matematik kitap yazarlarından, Maocu, sabıkalı Ali Çelik’tir.”
Ali Tatar sorguya çağrılıyor
Ali Tatar hakkındaki bu akıl dışı suçlamalar Cemaat’in polisleri tarafından adı geçen siteden indirildi ve Tatar hakkında soruşturma açılması için yeterli görüldü. Yarbay Tatar hakkında ilk “delil” buydu.
2006 yılından beri İstanbul Beylerbeyi’nde bulunan Deniz Eğitim ve Öğretim Komutanlığı’nda Okullar Eğitim Yönetim Şube Müdürü olarak görev yapmakta olan Öğretmen Denizci Yarbay Ali Tatar, özel yetkili savcı Süleyman Pehlivan tarafından 5 Aralık 2009 günü sorgulandı. Tatar hakkında yapılan ihbar mektupları ve bazı şüphelilerde bulunduğu öne sürülen “belgeler” şunlardı:
Ünal İnanç isimli şüpheliden elde edildiği belirtilen “Takip edilip gerekli yerlere iletilecek liste”, 24 Mayıs 2009 tarihli Ahmet Yılmaz adlı ihbar mektubu ve ekindeki çizelge, 29 Haziran 2009 tarihli Selim Demircioğlu konulu ihbar mektubu, şüpheliler Alperen Erdoğan, Tarık Ayabakan, Yakut Aksoy ve Burak Düzalan’ın kaldığı evde ele geçirilen kingston marka flashbelllekte yer alan “2008- 2009 Sonuç Raporu” isimli belge, şüpheli Levent Bektaş’tan elde edildiği belirtilen 3 nolu cd’de yer aldığı ifade edilen “Gündemlerim 2” isimli word belge, kingston marka flashbellekte yer alan “Burak’tan gelen Harb Okulu”, “Çağatay’dan gelen”, “Lise”, “Ülkü’den gelen” isimli belgeler, gene aynı flashbellekte yer alan “Toplantı Kararları- Mayıs” ve “Eruygur” isimli word belgeleri. Hemen söyleyelim, adı geçen kişiler ifadelerinde bu belgelerin kendilerine ait olmadığını, belgeleri hiç görmediklerini ve başkaları tarafından konulduğunu sayısız kez ifade ettiler.
Ali Tatar sorgusunda bu belgeleri ilk kez gördüğünü, hakkındaki iddiaların yalan ve iftira olduğunu, DHKP-C veya benzeri yasadışı örgütlerle hiçbir ilgisinin olmadığını, herhangi bir toplantıya katılmadığını, kimseye hiçbir konuda referans olmadığını, belgelerde adı geçen kişileri tanımadığını söyledi.
“Eruygur” adı verilen belgede toplantı yaptıkları iddia edilen Doğu Perinçek’i basından tanıdığını, kendisiyle hiçbir irtibatının olmadığını belirtti. Serbest bırakılmasını talep etti.
Tatar’ın avukatı İhsan Nuri Tezel, “Sonuç Raporu” adlı belgede rütbenin ‘Yrb’ olarak kısaltıldığını, askeri literatürde yarbayın kısaltmasının ‘yb’ olduğunu, bunun bile belgenin gerçek olmadığını gösterdiğini, 24 Mayıs 2009 tarihli ihbar mektubunda Tatar’ın Ankara’da görevli olduğunun belirtildiğini oysa müvekkilinin Ankara’da hiç görev yapmadığını, “Alevilere ayrıcalık” tanıdığı iddiasının gerçek dışı olduğunu, internet sitesinin haberinde iddia edildiği gibi bir deniz yüzbaşısının askeri personel alımında etkili olamayacağını ve sürekli olarak güvenlik soruşturmaları yapılan bir kurumda Tatar’ın herhangi bir yasadışı örgütle irtibatının mümkün olmadığını belirterek müvekkilinin serbest bırakılmasını istedi.
Yarbay Ali Tatar, Savcı Pehlivan’ın talebiyle 5 Aralık 2009’da tutuklandı. Avukatının itirazı üzerine 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararıyla 16 Aralık 2009’da tahliye edildi. Ancak Savcı, Tatar’ın peşini bırakmayacaktı
Ali Tatar’ın avukatı İhsan Nuri Tezel, müvekkilinin serbest bırakılmasını istedi. Fakat Savcı Süleyman Pehlivan aynı kanıda değildi. Tatar’ı, “Silahlı terör örgütü üyesi” olduğu gerekçesiyle tutuklanması talebiyle İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sevk etti. Pehlivan’a göre “suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, suça dair yasada yazılı cezanın üst haddi dikkate alınarak” Tatar tutuklanmalıydı.
Ali Tatar, 10. Ağır Ceza’nın nöbetçi hâkimi Davut Bedir tarafından sorgulandı. Hayatında ilk defa duyduğu isimler ve belgelerle hiçbir ilgisinin olmadığını, Doğu Perinçek ve Şener Eruygur’dan bir talimat almadığını, “köprü personel” olmadığını, Cumhuriyet’in 75. yıl kutlamalarına emri altındaki görevlileri göndermediği iddiasının saçma olduğunu, Cumhuriyet Bayramı törenlerinin askeri lisede değil, İstanbul Vatan Caddesi’nde yapıldığını, bütün personelin, garnizonun gösterdiği yerde kutlamalara katıldığını, ÇYDD ile herhangi bir bağlantısının olmadığını ifade etti.
Yargıç Davut Bedir, 5 Aralık 2009 günü Ali Tatar’ın tutuklanmasına karar verdi. Artık Yarbay Tatar, TCK’nın 314/2 maddesine göre “silahlı terör örgütüne üye” olmuştu!
Tutuklamaya itiraz
Yarbay Tatar’ın tutuklanması kararına avukatı İhsan Nuri Tezel itiraz etti. Tezel tahliye talebinde, “Toplantı Kararları-Mayıs” ile “Eruygur” adlı belgelere dikkat çekiyordu. Askeri bir birliğin içinde, Deniz Eğitim ve Öğretim Komutanlığı’nda, komutanın bilgisi dışında “illegal bir toplantı” yapılmasına olanak yoktu. Ayrıca Mayıs 2008’de yapıldığı iddia edilen bu toplantıya Perinçek’in katılmasının da imkânı yoktu. Çünkü Perinçek o tarihte tutukluydu! “Belge” sahteydi.
“Dağıtım: Yrb. Ali Tatar” ifadesinin yer aldığı “Sonuç Raporu” da sahteydi. Tek kişiye dağıtım yapılacak bir belge olamayacağı gibi, Tatar’ın rütbesi ve sınıfı “Dz. Öğr. Yb” idi. Bu bile yanlış yazılmıştı.
Teğmenlerden geldiği öne sürülen bir başka belgede Tatar sanki amirleriymiş gibi “Yrb. Ali Tatar” diye yazılırken, bir başkasında sanki arkadaşları gibi “Ali Tatar” diye yazılıyordu.
29 Haziran 2009 tarihli ihbar mektubunda Ali Tatar’ın “dayısı Hüseyin Tatar ve akrabası Süleyman isimli şahsın PKK’lı olduğu” iddia ediliyordu. Oysa Ali Tatar’ın Hüseyin Tatar isimli bir dayısı veya amcası yoktu. Babasının adı Hüseyin Tatar’dı, o da çoktan vefat etmişti. Süleyman isimli hiçbir akrabası da yoktu.
Avukat Tezel’e göre, “bu ihbar mektubunun da gerçek dışı bilgiler içerdiği ve müvekkilinin Alevi olmasından kaynaklanan bir linç’in sonucu olduğu” görülmekteydi. Tezel’e göre Tatar’ın suçlanması için bazı ihbar mektupları ve sahte belgeler soruşturma dosyasına “ithal edilmişti”.
Savcı Pehlivan, Tatar’ın tahliye talebine karşı çıktı. İtirazın görüşüleceği İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ne yazdığı yazıda, “Suç vasfı, delil durumu, tutuklama kararının isabetli olması ve tutuklama nedenlerinde herhangi bir değişiklik olmaması nazara alınarak” tahliye talebinin reddedilmesini istiyordu.
11. Ağır Ceza Mahkemesi Yargıcı Bülent Akasma, Savcı Pehlivan gibi düşünmedi. “Dosya kapsamı, mevcut delil durumu göz önüne alınarak” Tatar’ın tahliyesine karar verdi. Ali Tatar, 16 Aralık 2009 günü Hasdal Askeri Cezaevi’nden tahliye edildi. Ancak çilesi bitmemişti. Savcı Pehlivan, Tatar’ın peşini bırakmayacaktı.
Pehlivan yeniden harekete geçiyor
Yarbay Tatar’ın tahliyesinden bir gün sonra, 17 Aralık 2009 günü Savcı Süleyman Pehlivan, 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin tahliye kararına itiraz etti. Pehlivan’a göre “2008- 2009 Sonuç Raporu”, “Eruygur Toplantı Kararları-Mayıs”, “Gündemlerim 2”, “Takip edilip gerekli yerlere iletilecek liste”, ÇYDD Kadıköy Şubesi’nde “ele geçirilen” hard disk içerisinde bulunan “Türkan Saylan’a ön yazı” ve “Mektup- Türkan Saylan” gibi word belgeleri incelendiğinde ve tüm dosya kapsamına göre şüpheli Ali Tatar’ın “Ergenekon isimli terör örgütü içinde örgüt üyesi olarak faaliyet gösterdiği, örgütün amaç ve stratejisi doğrultusunda Türk Silahlı Kuvvetleri içinde kadrolaşma faaliyeti sürdürdüğü, örgüt ile Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) arasında irtibat kurmakla görevlendirildiği, izah olunan eylemlerinin niteliği, devamlılığı, çeşitliliği ve sürekliliği nazara alındığında yasadışı Silahlı Terör Örgütüne üye olma suçunu işlediğine dair kuvvetli deliller bulunduğu anlaşılmakla” Tatar’ın tahliyesine karşı çıkıyor ve Tatar hakkında “yakalama emri çıkarılmasına” karar verilmesini talep ediyordu.
Başkan karşı çıkıyor ama...
Özel yetkili Savcı Süleyman Pehlivan, Tatar’ın özgür olmasına tahammül edemiyordu.
Özel yetkilerle donanmış İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi 18 Aralık 2009 günü, Savcı Pehlivan’ın itirazını görüşmek üzere toplandı. Mahkeme Başkanı Şeref Akçay, üyeler Oktay Açar ve Metin Özçelik’ti. Açar ve Özçelik, Ergenekon soruşturması sırasında çok sayıda şüpheli hakkında tutuklama kararı vererek adlarını duyurmuş iki yargıçtı.
Adalete inananlar gitti
Mahkeme, Tatar hakkında yakalama müzekkeresi çıkartılmasına 2’ye karşı 1 oyla karar verdi. Mahkeme Başkanı Akçay, Tatar’ın tutuklanmasına karşı çıkıyor ve kararın altına koyduğu “muhalefet şerhi”nde şunları söylüyordu: “Şüpheli Ali Tatar’ın üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, dosya kapsamı ve mevcut delil durumu dikkate alınarak mahkememiz nöbetçi hâkimliğince verilen tahliye kararında herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun yakalama emri çıkartılması yönündeki görüşüne katılmıyorum.”
Beşiktaş mahkemelerinin en kıdemli yargıçlarından Şeref Akçay, yaşanan hukuksuzluğa tahammül edemeyecek ve bir süre sonra emekliliğini isteyecekti. Kendisi gibi hukuka ve adalete inanan bazı diğer meslektaşları da HSYK tarafından çeşitli gerekçelerle buradan uzaklaştırılacaktı. “Beşiktaş Terör Örgütü” artık bütün hızıyla çalışabilirdi.
Deniz Yarbay Ali Tatar’ın tahliyesinden 48 saat geçmeden yakalama emri çıkarıldı. Ancak Tatar, oynanan bu oyundaki hukuksuzluğa isyan etti. Karanlığa bir nebze ışık olabilmek için hayatına son verdi
T.C. Kimlik No: 26888457996
Adı ve Soyadı: Ali Tatar
Baba Adı: Hüseyin
Ana Adı: Satı
Doğum Yeri: Ankara
Doğum Tarihi: 11/02/1967
Nüfusa kayıtlı olduğu yer
İl: Sivas
İlçe: Gürün
Mah/Köy: Yuva
Cilt No: 71
Aile Sıra No: 59
Adres ve İkametgah: Deniz Eğitim Komutanlığı Lojmanları
Söğüt 3 Beylerbeyi/ İstanbul
Sanığa isnat olunan suçu: Silahlı Terör Örgütüne üye olma
18 Aralık 2009 günü Yarbay Ali Tatar hakkında “yakalama emri” böyle çıkartıldı.
Ama Ali Tatar “ele geçirilemedi.”
Tahliyesinin üzerinden daha 48 saat geçmemişti. Eşiyle, çocuklarıyla hasret giderememişti. Tam dediği gibi oldu. Ruhu evinde kaldı, cansız bedeni “ölü muayene tutanağı” için Adli Tıp morguna kaldırıldı.
Deniz Eğitim ve Öğretim Komutanlığı Disiplin Subayı As. Hak. Ütğm. Ercan Aygün’e Tatar’ın cesedi gösterildi. Aygün’ün sözleri tutanaklara şöyle geçti:
“Göstermiş olduğunuz ceset 1967 doğ. Hüseyin oğlu bugün vefat eden Deniz Eğitim ve Öğretim Komutanlığı emrinde görevli Dz. Öğ. Yb. Ali Tatar’a aittir. Kendisini hiçbir tereddüte yer vermeyecek şekilde kesin olarak teşhis ettik.”
Yarbay Tatar’ın cenaze törenine katılan dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Eşref Uğur Yiğit, “Amirallere suikast” yalanına hiçbir zaman inanmadığını söyleyecekti. Tatar’ın ailesi cenaze töreninde Savcı Pehlivan’a beddua edecekti.
Ali Tatar, ailesine bıraktığı veda mektubunda şöyle diyordu:
“İçim buruk. Bana bu oyunu oynayanlara ve sahip çıkmayanlara kırgınım. Yaşadıklarımı ikinci defa kaldırmam mümkün değil (...) Hukuksuzluk sürecine hukuk adına saygı gösterilemez. Bu şekilde giderseniz ne yönetecek bir ordu, ne yaşayacak cumhuriyet, bir ülke bulamayacaksınız. Şunu bilin ki, en küçük suçu ve günahı olmayan ben bu yapılan hukuksuzluğa isyan ve bu karanlığa bir nebze ışık olabilmek için hayatıma son veriyorum.
Sizlerin başını eğecek hiçbir şey yapmadım. Başınızı dik tutun. Ben, bana yapılan bu haksızlık ve hukuksuzluk sonucu o deliğe bir daha girmektense mezara girmeyi tercih ederim. Bu şekilde ölmeyi hiç istemezdim. İnsanın kendi eliyle hayatını sonlandırmasına önce ben karşı çıkardım. Ama kader böyleymiş, hakkınızı helal edin.”
Öldükten sonra bile...
Ali Tatar ölmüştü, ama hâlâ peşinde olanlar vardı!
Ergenekon sürecinde adı sıkça duyulan İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürü Yurt Atayün, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazdığı 23 Aralık 2013 tarihli üç sayfalık “Tespit Tutanağı”nda, ölümünden bir gün önce (18 Aralık 2009) Ali Tatar’la ilgili şunları yazıyordu:
“(...) Yapılan çalışmalarda... 29. 06. 2009 tarihli ve 6683 no’lu ihbar mektubunda ‘Dz. Yb. Ali Tatar Deniz Lisesi ve Harp okullarındaki alevi ve DHKP-C yapılanmasından sorumludur. Bu faaliyetleri ÇYDD görünümü altında yürütüyorlar. Ali Tatar Hava Kuvvetlerinde ÇYDD faaliyetleri amacıyla Dz. Yzb. Muhammed Cihat Yardımcı’nın kardeşi Hv. Yzb. Cüneyt Kutsal Yardımcı ile birlikte çalışmaktadır. Her nedense Ali Tatar dayısı Hüseyin Tatar’ın DHKP-C nedeniyle tutuklandığını ve amcası oğlu Süleyman’ın Tunceli kırsalında kanlı terör örgütünün eli kanlı silahlı militanı olarak faaliyet gösterirken yakalanıp hapse girdiğini gururla anlatmaktadır’ şeklinde ibarelerine yer almaktadır.
“İş bu tespit tutanağı tarafımızdan tanzimle birlikte imza altına alınmıştır. 18. 12. 2009.”
Savcı Süleyman Pehlivan’ın Ali Tatar’la işi bitmemiştir.
Belki de Tatar ölmemiş, kendini ölü gösterip kaçma teşebbüsünde bulunmuştu!
Süleyman Pehlivan her ihtimali hesap etmektedir! Pehlivan, Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Savcılığı’na 25 Aralık 2009 tarihinde bir yazı yazarak, Tatar hakkında yapılan “otopsi ve ölü muayene işlemlerine ilişkin tutanakların onaylı bir örneğini” ister.
Ali Tatar sanki canını vermemiş gibi tüm işlemler devam etmektedir. Ölü kişi hakkında soruşturma bütün hızıyla devam etmektedir. Tertipçiler öylesine kin duyuyorlar ki, sanıklar ölse bile ellerinden kurtulamıyor!
Savcı Pehlivan, 6 Ocak 2010 tarihinde İstanbul TEM’e bir yazı yazıyor. Ali Tatar’ın el yazısı örneklerini gönderip, kayıtlı dokümanlardaki yazıların şüphelinin el ürünü olup olmadığı hakkında rapor istiyor!
İstanbul TEM de savcı Pehlivan’dan farksızdır. Tatar’ın ölümünden yaklaşık bir ay sonra 15 Ocak 2010 tarihinde Tatar hakkında 4 sayfalık bir rapor daha hazırlıyor. Bilinen iftiralar tekrar ediliyor!
Savcı ve emniyet, Ali Tatar’ı mezarında bile rahat bırakmıyordu. Savcı Süleyman Pehlivan, ölü Ali Tatar hakkındaki işlemleri sürdürüyordu. Savcının 12 Ocak 2010 tarihli yazısına İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Hüseyin Işıldak 18 Ocak 2010 tarihinde, Tatar’ın ölümünden bir ay sonra cevap veriyordu.
Ve takipsizlik kararı
Tarih 28 Ocak 2010. Savcı Pehlivan, Yarbay Ali Tatar hakkındaki soruşturma sonucunu şöyle yazdı:
“4- a- Şüpheli Ali Tatar’ın üzerine atılı uyuşturucu madde satışını kolaylaştırmak suçunu işlediğine dair soruşturma başlatılmasına esas alınan 15/07/2009 tarihli ihbar mektubu dışında somut delil ve emare elde edilemediğinden, bu suçu işlemediği anlaşıldığından kamu adına takibat yapılmasına yer olmadığına... CMK’nın 172. maddesi gereğince karar verildi.”
Poyrazköy davasının son tutuklu sanıkları Levent Bektaş, Ercan Kireçtepe, Erme Onat, Hüseyin Hançer ve Eren Günay 27 Ocak 2014 günü tahliye oldular. Haklarında ikişer kez ağırlaştırılmış müebbet cezası isteniyordu. 87 sanıklı davada herkes tahliye oldu. Sadece Ali Tatar geri gelmedi!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder