25 Nis 2014

Kutlu Doğum

1980’lerin sonunda, Diyanetin Hollanda’daki din hizmetleri müşavirliği, Hıristiyanların Noel kutlamalarını görünce, “biz neden peygamberimiz için böyle bir hafta kutlamayalım ki?” diyerek bazı etkinlikler düzenliyorlar. Oradaki Müslümanlar üzerindeki olumlu etkisini görünce de, Diyanet hemen harekete geçiyor ve peygamberin miladi doğum tarihini kutlama kararı alıyor. Daha sonra -Noel gibi- bir haftaya çıkarılan kutlamalar, şimdi bir ay’a yayılmış durumda.

Ne kadar iyi niyetli bir çalışma değil mi?

“Müslüman Noel”i…

Mevlit kandili – ki o da bizim icadımızdır – yetmiyor, bir de kutlu doğum haftası düzenliyoruz. Camiler, okullar hummalı bir faaliyet içerisinde. Yeni bir ritüelin temelleri atılıyor. İslam, zaten semavi dinler içerisinde en fazla ibadet edileni. Demek daha fazlasına ihtiyaç var.

Madem Noel’e öykündük, o halde bunu tam yapabilme adına bazı önerilerim var;

Noel baba gibi, bir “Kutlu Doğum babası” icat edilmeli. Kıyafetler yeşil, arabası geyikler tarafından değil de develer tarafından çekilen bir aksakallı dede. Evlere kıble tarafından girip çocukların yatağının altına hediyelik hurma paketleri koyan bir mistik.
Ağaç yerine cami minareleri süslenmeli. İl müftüsü her yıl Kâbe örtüsünden bir parçayı minareden atmalı ve aşağıda bekleşen gençler onu yakalamaya çalışmalı. Yakalayan genç, sevdiğiyle oracıkta evlendirilmeli.
Kutlu doğuma özel hediyelik eşyalar, yanı sıra yeşil renkli iç çamaşırları, uğur getirsin diye.
Bir ay resmi tatil olmalı. Bu ay boyunca insanlar umreye gönderilmeli. Kredi kartına bir ömür taksitle.
Bu aya özel menkıbeler, rivayetler, kerametler oluşturulmalı. Yaşlı teyzeleri ağlatacak, çocukları eğlendirecek nitelikte.
Koç burcu, kutsal ilan edilmeli. Bu ayda doğmak ayrıcalıklı sayılmalı.
Kutlu doğuma özel, kısa, pratik tekerlemeler, ilahiler bestelenmeli ve çizgi film kahramanlarına söyletilmeli.
Maddeler 7 ile sınırlandırılmak zorunda. Bununda bir manası var. Kutlu doğuma özel 7 görev, 7 ritüel…

Anglo-Sakson aklının en belirgin özelliğidir bu. Ya yeni din icat ederler, yoksa mezhep türetirler, olmadı cemaat veya görüş. Yeni ritüeller, yeni kutsal metinler, yeni kutsal kişilikler… Bu yeniliklerin üstüne atlayacak saflar her daim bulunur. Hele söz konusu Türklerse…

Kutlu doğum haftası boyunca anlatılan peygambere bir bakın! Bir sevgi pıtırcığı. Sisteme asla dokunmadan sadece iyilik peşinde koşan biri. Ravza, gül bir de Ney…

Hayatını zulüm çarklarını altüst etmeye adamış savaşçı bir peygamberi, ota basmaz bir Budist rahip gibi pazarlamak… Zamanın ruhu gereği olsa gerek. Uyum yasalarına, Avrupa müktesebatına uygun bir peygamber.

Kapitalizmle uyumlu…

Asla yalan söylemeyen “el-Emin”in, her daim yalan söyleyen “ümmeti”!

Şayet gayeniz, minik zekâlarınızla yarattığınız, en çok işinize gelen bir peygamber icat etmek değil de, pak Muhammed’in ahlakını derinizle değişmekse, dinleyin…

Cami duvarlarına, “Yalan söyleyen bu mescitten içeri giremez” diye yazın. Zira O, hiç yalan söylemedi.

Billboardlara, “aldatan Muhammedî olamaz” diye yazdırın. O hiç aldatmadı.

Şunu yazın, yoksulun nafakasıyla yaptırdığınız mabetlerin mermer girişlerine, “memlekette aç varken, tok sabahlayan saf tutmasın bu mescitte”. O ki, Mekke’nin en zengini ile evliydi ve öldüğünde geriye o servetten hiçbir şey bırakmadı.

Yazın, “kendini, çıplak ayaklıdan üstün görenler kovulacaklardır mescitlerimizden”. O, Müslüman olmak için gelen efendileri, kölelerle aynı safta durmak istemedikleri için kovan kişiydi.

Şerefliyseniz haykırın!

Arkada zamanın firavunlarına secde edip, halkın önünde ise, sanki onlara dikiliyormuş gibi davranan münafıklar, ağızlarına Muhammed ismini bile alamazlar… Kendisinden Muhammed kokusu gelmeyen, oturuşundan, üslubundan, hukukundan Muhammedlik dökülmeyen, anlı secdede nasır bağlasa da cehenneme odun olacaktır, deyin…

Zalimlerin, dünya ve içerisinde haz verecek olan ne varsa teklif etmelerine rağmen, tereddüt etmeden, maslahat gözetmeden, “bunu bir basamak olarak kullanayım, sonra güç elime geçince dini emrederim” diye al-ver yapmadan, “bir omzuma Ay’ı, diğerine Güneş’i koysanız ben gene de size boyun eğmeyeceğim” diyen bir yürek adamı olduğunu anlatın.

Ahlakı yerle bir edip, din adı altında bitimsiz ritüeller yığınına insanları mahkûm eden egemenleri tanıyoruz. Hıristiyanlık için en şaşaalı törenleri, İsa’nın öğretisini paganlaştıran Roma icat etti. İslam için ise Emevî’ler… Pak Muhammed’in ailesini katledenler, insanların durmaksızın ibadet etmelerini sağladılar. Din, “güzel ahlak” olmaktan çıkıp, “ibadet” oluverdi.

Cenazeye ilk katil gelirmiş derler.

Pak Muhammed’in ahlakını katledip, İslam’ı kapitalizmin dişlisi haline getiren çağdaş Yezitler, en büyük çelengi göndereceklerdir hakikatin cenazesine.

Suratlarına bakın, Kutlu doğum programlarında boy gösterenlerin…

Pak Muhammed’in yüzünün, nefesinin zerresi var mı suratlarında?

Bakın…

Göreceksiniz…


Katiller mutlaka gelecektir…

Hiç yorum yok: