30 Eki 2014

Neden Kılıçdaroğlu ‘biz’ Erdoğan ‘ben’ diyor

İnsan soyunun en büyük bulgusu nedir diye sorsanız, gözümü kırpmadan, bir saniye duraksamadan dildir, lisandır derim. Elbette bir de sayılar var ama dil olmasa o da olmazdı. Çünkü sayılar da dildir. Dil uygarlıktır, dil düşüncedir, dindir, matematiktir, fiziktir, kimyadır.
Sözcükler bir dünyadır. Bir zamanlar okullarımızda dilbilgisi (gramer) çok ciddi öğretilirdi. Türkçeden bütünlemeye (ikmale) kalınmazdı. Aslında dünyanın bütün dillerinde sözcük (kelime) türleri aynıdır: Ad (İsim), Adıl (Zamir), Önad (Sıfat), Belirteç (Zarf), İlgeç (Edat), Bağlaç, Ünlem, Eylem (Fiil)…
Sözcükler, sözcüklerin kullanımı insanların ruh ve zihniyet dünyasını yansıtan aynadır. Örneğin bir şahıs zamiri olan “Ben”, bir mülkiyet (iyelik) sıfatı olan “Benim”, son derece tehlikeli sözcüklerdir: Benim valim, benim kaymakamım, benim bakanım, benim çakalım, benim polisim… Bu türden konuşan kişiye romanlarında “Höst!” der Kemal Tahir “Çakal belki senin olabilir ama geriye kalanların hiçbiri senin değildir, devletindir, milletindir. Sen ne devletsin ne de milletsin!”
Böyle insana “bencil” ve “övüngen” denir. Güvenilir bir karakter değildir.
***
“Otobüs vaktinde gelse randevuma geç kalmamış olacaktım!”
Otobüsün vaktinde gelmemesi geçmiş zamanda olmuştur, bu nedenle ben geç kalmışım. Olayın iki bölümü de geçmişte olmuş. Ama ikinci bölüm (geç kalma) birinci bölüme (otobüsün geç kalması) nazaran daha sonradır. Yani geçmişte gelecek zamandadır.
Böyle bir cümleyi Türkçe söyleyebilen bir yabancı artık dilimizi öğrenmiş sayılabilir. Ya da bu cümleyi biz herhangi bir yabancı dilde söylediğimiz zaman o dili becermeye başlamış sayılırız.
Size bir anımı anlatayım: Şimdi Mersin’de Akdeniz Belediyesi’nin bulunduğu yer (İhsaniye Mahallesi, Zeytinlibahçe Caddesi) 1930’lara kadar Hıristiyan mezarlığıymış. 1950’lerde bazı mezar taşları kalıntıları vardı ama mezarlar Asri Mezarlığa taşınmıştı. Yani boştu. Bir ucunu futbol sahası yapmış futbol oynardık. Çevresinde bahçeler vardı. Okula giderken, kestirme olduğu için oradan geçerdim. Şimdi gözümün önüne zakkumlar da geldi. Demek ki zakkum da varmış.
Bir gün öğleyin okuldan dönüyorum. Eski mezarlık alanın ortasında, yerde yatan bir eşeğin başında iki kadın bağıra bağıra kavga ediyor. Birini tanıdım, bizim komşu Gıtti. Adı Gıtti. Belki lakabı. Herkes Gıtti derdi. Mersinlilerin fellah dediği Nusayri Araptı. Hemen hemen Türkçe bilmezdi. Beni görünce pek sevindi. “Ülek, taal, gel burda!” dedi. “Taal”, “Gel” demektir.
Bana anlatmaya başladı: “Caaş (eşek) yatıyordum yerde, geldim cucuklar, aldım elimde taş, vurdum eşek başımda vurdum, vurdum kalkmadım. Sonra kaçtım çucuklar.”
Bunu duyan öteki kadın, Girit göçmeni şivesiyle “Bre kaltak hala eşeğin başına taşla vurdum diyorsun” diye kudurdu.
Durum anlaşılmıştı, eşeğin sahibi Girit göçmeni kadına Gıtti’nin sözlerini tercüme ettim: Gıtti çocukların yerde yatan eşeğe taş attıklarını görmüş, yanlarına gidince çocuklar kaçmış. Gıtti, yerde yatan eşeğe bakarken sen gelmişsin, o da sana olan biteni, gördüklerini anlatmış, sen de kızmışsın…
Kadın itiraz etti: “Kendi ağzıyla elime taş alıp eşeğin başına attım dedi.”
Kadına bunu da anlattım. Gıtti, cümlesini hep birinci şahısla kuruyordu.
Neyse kavga büyümedi. Bu benim ilk tercümanlığımdı. Bir zamanlar Beşiktaş’ta oynayan bir Mısırlı futbolcu vardı, adı Ahmet Hasan’dı galiba. “Bizim takım iyi oynuyorum” derdi.
***
Bir arkadaşım bir zamanlar “Biz” şahıs zamiri ile “Bizim” mülkiyet zamirine kafayı takmıştı. Bilirsiniz “Bize bizde biz derler, bizden büyüğüne çuvaldız derler!” diye bir tekerleme vardır. Onu tekrarlayıp dururdu. “Ben” ve “Benim” diyenlerin inadına.
Bilirsiniz, R.T.Erdoğan “Ben” ve “Benim” zamir ve sıfatıyla konuşmayı pek sever. Buna karşın muhalif, özellikle de CHP’li siyasetçiler “Biz” ve “Bizim” demeye bayılırlar ve bu yüzden konuşmalarının muhalif anlamını yok ederler.
Dolana dolana işte geldik Vehbi’nin kerrakesine. Derdimi anlatmak için bir gazete yazısından örnek vereceğim. Alınır diye adını vermeyeceğim yazıcının. Ne olur ne olmaz!
Yazıda bir ara başlık var:  “Ve sınırımızı PKK’ya açtık.”  
PKK’ya sınırımızı açan “biz” kim? Siz kimsiniz?
Yazının içinde yer alan cümle biraz daha uzun. Şöyle:
“Biz ise sınırları resmen açtık. PKK artık bizim askerimizin önünden özgürce, elini kolunu sallaya sallaya girip çıkıyor.”
Tekrar soruyorum “biz” kim? Türk halkı mı? Değil! Öyleyse kim? Kimileri “Devlet” diye cevap verebilir. Bu da yanlış.
Devlet kapı açamaz, devleti yöneten hükümet açar.
Biri kapıları açma kararını alıp açma emrini vermiş ise, kapıları açtıran o’dur! Hükümettir! Bu kararı ve emri hükümet vermiştir, daha doğrusu AKP hükümeti.
O halde cümlenin “AKP Hükümeti sınırımızı PKK’ya açtı” başlığıyla başlaması gerekmez mi? Gerekir ve cümle o zaman şöyle olur:
“AKP hükümeti ise sınırları resmen açtı. PKK artık bizim askerimizin önünden özgürce, elini kolunu sallaya sallaya girip çıkıyor.”
Yazıcı, yazısının sonuna doğru, işin içine dışişleri bakanı Mevlut Çavuşoğlu’nu sokuyor ve işin aslı az buçuk anlaşılıyor.
Gazete yazısında durum o kadar felaket değil. Ama bir CHP milletvekilinin AKP hükümetini eleştirirken “Biz ne yaptık? Sınırlarımızı PKK’ya açtık!” demesi çok mümkün ve AKP hükümetini eleştirmek, suçlamak niyetine, bangır bangır “Biz ne yaptık, PKK’ya sınır kapılarını açtık!” diyorlar.  Televizyonda bu cümleyi duyan sıradan vatandaş sınırları PKK’ya CHP’nin açmış olduğunu düşünmez mi? Elbette düşünür. Eşek (caaş) değil ya!
CHP’de böyle konuşan siyasetçiler çoğunlukta. Bu garip ve tehlikeli ifade tarzını yazılarımda birkaç kez eleştirdim ve böyle konuşmayı seven  Deniz Baykal başta olmak  üzere partinin ileri gelenlerine haberler  gönderdim. Mesajım yerine ulaşmamış olmalı ki aynı hastalık Kılıçdaroğlu döneminde de devam ediyor.
Eskiler “özne”ye fail derlerdi. Fail, fiilin (sınırı açmak) yaptığı işi yapan kişidir. PKK’ya sınır kapılarını açan “biz” değiliz, “ben” ve “sen” de değil, kapıları açan üçüncü şahıs olan AKP hükümeti, yani “o”.
Demek oluyor ki, muhalefet yapmak için “muhalif cümle” nasıl yapılır ilkin onu öğreneceksin. “Biz” öznesini ancak ve sadece CHP için kullanacaksın.
Televizyondan son bir örnek : “Milyonlarca Suriyeliyi ülkemize getirip dilenci ve fahişe yaptık.”
İyi, aferin, tebrikler!
Yahu, “Biz” kim? Türkiye mi, Türk halkı mı, iktidardaki hükümet mi?
Muhalefet, doğru cümle ile, doğru özne, doğru fiil ve doğru yüklem ile yapılır.
Yoksa söyledikleriniz sadece sizin değil ülkenin de başına bela olur.
Muhalefet, hükümetin işlerini eleştiriyorsa, onun adını-soyadını özne ya da yüklem olarak mutlaka söyleyecektir: AKP hükümeti! AKP hükümeti yerine “devlet” sözcüğünü kesinlikle kullanmayacaktır.
NOTA BENE: Bu yazımı, mümkünse, muhalif partilere iletmenizi rica edeceğim. Akılları varsa, genel seçimler dönemi başlamadan bir dil kursu açıp temsilcilerine Türkçe öğretirler.

Hiç yorum yok: