Van Barosu Göç ve İltica Komisyonu Üyesi Mahmut Kaçan Van ve çevresinde göçmen kaçakçılığının son yıllarda bir 'sektör'e dönüştüğünü söylüyor:
VAN - Van Barosu Göç ve İltica Komisyonu Üyesi Avukat Mahmut Kaçan, mültecilerin ölümcül rotalara yönelmesinin temel nedeninin Türkiye’deki iltica sistemi olduğunu belirterek, “İltica sistemini sadece sınır dışı etmek üzerine kurarsanız, maalesef göçmen ve sığınmacılar kış aylarında dağlarda donarak, yollarda trafik kazalarında ya da Van Gölü’nde sulara gömülerek hayatlarını kaybetmeye devam edecek” değerlendirmesinde bulundu.
![]() |
Mahmut Kaçan |
İran sınırından Van’a hangi ülkelerden mülteciler geçiş yapıyor?
Van ağırlıklı olarak İran ve Afganistan’dan gelen sığınmacıların ilk giriş noktası. Bunun dışında ekonomik nedenlerle ülkesini terk eden Pakistan ve Bangladeşli göçmenlerin de Türkiye’ye giriş noktası durumunda. Suriye iç savaşından sonra Türkiye’nin ilan ettiği açık kapı politikasının sonlandırılıp Suriye sınırına duvar örülmesiyle, bu ülkeden sığınma amacıyla gelmek isteyen birçok mülteci yine İran rotasını kullanıyor. Irak’a geçip, Irak’tan İran’a, İran’dan da Van sınırı üzerinden Türkiye’ye ulaşmaya çalışıyorlar. Iraklı mülteciler de bu rotayı kullanıyor. Elimizde bir istatistik olmamakla birlikte Afrikalı göçmenlerin de bu rotayı kullandıklarını biliyoruz. Bunun temel nedeni de Libya’da devam eden iç savaş, Akdeniz’de Frontex’in aldığı tedbirlerle o rotadan geçişlerin güçleşmesi, risk teşkil etmesi pek çok Afrikalının da İran’a ulaşıp Van üzerinden Türkiye’ye giriş yapmasına neden oldu.
Van’a girişler hangi noktalardan yapılıyor?
Gelen göçmen ve sığınmacılardan edindiğimiz bilgilere göre, Çaldıran ilçesinin İran’la olan sınır köyleri ile yine Başkale ilçesinin sınır köyleri üzerinden geçiş sağlandığını biliyoruz. Zaman zaman Özalp, Saray üzerinden geçişler olsa da bilinen ağırlıklı noktalar Başkale ve Çaldıran ilçeleri. Aslında Türkiye’de Van’ın ilk giriş noktası olması yeni bir husus değil.
Birleşmiş Milletler’in Van’da göçmenlerle ilgilenmek için bir ofisi var mı?
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Van’da saha ofisini 1997 yılında açmıştı. 2011 yılında Van’da meydana gelen depremlerin ardından geçici olarak kapatıldı. Ancak uzunca bir süre kapalı kaldı. Daha sonra faaliyetlerine, bir uluslararası koruma memuru, bir tercüman ve bir şoförle, yani sınırlı personelle yeniden başladı. Ve daha çok 'irtibat bürosu' gibi bir kuruma dönüştü. 2018 yılı Eylül ayında sığınmacıların kayıt ve statülerini belirleme işlemlerinin Göç İdaresi Başkanlığı’na devredilmesiyle BM Ofisi fiziken kapatıldı. Şu anda Van’da bulunan beş yıldızlı bir otelde irtibattan sorumlu bir kişiyle faaliyet yürütüyor.
Göçmen kaçakçılığı Van’da artık bir ekonomi ve rant halini almış. Kaçakçılar nasıl bu kadar rahat hareket edebiliyor?
Göçmen kaçakçılığı aslında yeni bir eğilim değil, ama giderek daha çok maddi getiri sağlamaya başladı. Özellikle son yıllarda daha önce küçük çay, şeker gibi malların ticaretini yapan insanlar bu alana yöneldiler. Çünkü bu sistematik olarak cezasızlık politikasının uygulandığı bir suç alanı. Riski çok az ve büyük rant elde edebileceğiniz bir kaçakçılık türü. Ceza infaz Kanunu’ndaki değişikliklerden sonra, göçmen kaçakçılarına verilen cezalar anlamsızlaştı ve fiilen cezasızlık politikasının koruma zırhı altına girdi. Kaçakçılar yakalansa dahi bir ay, bilemediniz iki ay cezaevinde kalıyorlar. Göçmen kaçakçılığının bu kadar kolay yapılabilmesinin bir diğer nedeni de özellikle sınır hattında çalışan bir kısım asker ve kamu görevlilerinin yozlaşması, göçmen kaçakçıları ile iş birliği yapıyor olması. Özellikle çatışmalı ortam nedeniyle sınır hattında çok sıkı güvenlik önlemleri olduğunu biliyoruz. Herhangi bir kırsal alana gittiğinizde dahi güvenlik güçleri oraya gelip sorar. Sınır, drone'lar, hudut karakolları, insansız hava araçları ile kontrol halinde. Sınırdan geçiş noktaları da bilindiği halde kaçakçılık yapılabiliyor. Göçmen kaçakçıları her seferinde yeni bir rota belirlemiyor. Geçiş noktaları aynı. Dolayısıyla bu kadar çok sayıda insan grubunun sürekli olarak bu noktaları kullanabiliyor olması değindiğimiz nedenlerle açıklanabilir. Van Barosu olarak Van Gölü faciasından sonra yayımladığımız raporda, sınır hattında çalışan askeri personelin, yakınlarının mal varlıklarının araştırılması, bölgede göreve başladıktan sonra zenginleşip zenginleşmedikleri, gelirleri ile uyumlu olmayacak şekilde kendileri ve yakınlarının mal varlığında artış olup olmadığı gibi verilerin incelenmesi gerektiği yönündeki önerimizi, bilgilerimizi aktardık.
Sınırda olmamasına karşın Van Gölü neden mültecilerin geçiş notası olarak kullanılıyor?
Van şehir merkezini diğer kentlere bağlayan karayolları güvenlik ve yaygın kaçakçılık faaliyetleri nedeniyle 7/24 korunuyor. Özellikle jandarma bölgesine giren yerlerde, Covid 19 önlemleri de eklenince kentin giriş-çıkış noktalarında sabit polis kontrol noktaları oluşturulmuş durumda. Kontrol noktalarında hemen her araç durdurulup arama işlemi yapıldığından birçok sığınmacı ve göçmen yakalanıp sınır dışı edilmek üzere geri gönderme merkezlerine götürülüyor. Göçmen kaçakçıları da bu durumu bildiği için bu kontrol noktalarını aşacak şekilde Van Gölü’nü kullanıyor. 27 Haziran’da Van Gölü’nde meydana gelen katliam niteliğindeki kazadan sonra yaptığımız araştırmalarda, özellikle göl kıyısında balıkçılık yapan köylülerle görüşmelerimizde aslında bu trafiğin yeni olmadığını 10 yılı aşkın süredir göçmen kaçakçılarının Van Gölü’nü, güvenlik kontrol noktalarını aşmak için kullandıklarını öğrendik. Coğrafi olarak bazı yerlerdeki kontrol noktaları, etrafından, arkasından, tepelerden yürüyerek geçmek mümkün olmuyor. Bu nedenle Van Gölü kolay ulaşım sağlanan bir kanal niteliğinde. Göçmen kaçakçılarının özellikle göl üzerinde endemik balıkçılık yapan tekne sahipleri ile irtibat kurduğunu biliyoruz. Ki bu tekne sahiplerinin av mevsimi haricinde teknelerini kullanmaları yasak. İşte göçmen kaçakçılarının bu balıkçılarla kişi başı belirli ücret ödeyerek gölün bir noktasından diğer noktasına geçmek üzere anlaştıklarını öğrendik. Görüştüğümüz vatandaşlar, jandarma ve ilgili kolluk güçlerinin de göldeki bu hareketlilikten haberdar olduklarını ancak bu trafiğe karşı etkin engelleme önlemleri almadıkları bilgisini aktardı.
Kaçakçıların mültecileri Van Gölü kıyısına bıraktıkları belirli bir yer var mı?
Belli noktalar var. Dönem dönem göçmen kaçakçıları organizasyon noktalarını değiştirebiliyor. Kimsenin göremeyeceği izole alanlarda gece saatlerinde göçmenleri kıyıya bırakıyorlar. Küçük balıkçı teknelerinin sığınmacıları alıp özellikle Tatvan-Bitlis kıyılarına bıraktıklarını biliyoruz. Nitekim çok benzer bir kaza da Haziran’dan önce Aralık ayında Bitlis’in Adilcevaz açıklarında oldu, yedi mülteci öldü. Bu kazalar Van Gölü trafiğini daha görünür kıldı. Van Barosu Göç ve İltica Merkezi olarak Van Gölü’ndeki ölümlere ilişkin hazırladığımız raporda da belirtildiği gibi göçmen kaçakçılarının, tekne sahiplerinin mültecileri taşırken hiçbir güvenlik önlemi almadıklarını tespit ettik. Van Gölü mülteciler için bir ölüm rotası niteliğinde.
Yeni bir yaşam kurma, hayatta kalma amacıyla ülkesini, evini terk eden mülteciler neden ölüm rotasına, Van Gölü’ne yöneliyor?
Bunun pek çok nedeni var. Van Gölü ölümcül rotalardan sadece biri. Aslında en az riskli olanı da diyebiliriz. Daha riskli ölüm rotaları var. Özellikle mevsim koşullarına bağlı olarak kış aylarının oldukça uzun sürmesi, sert geçmesi dikkate alındığında sınırın izole bölgesinde pek çok mültecinin donma tehlikesi geçirdiği, donduğu düşünüldüğünde Van Gölü ölümcül rotalardan sadece bir tanesi. Mültecilerin ölümcül rotalara yönelmesini Türkiye’nin iltica sistemi ile açıklayabiliriz. Türkiye’de 2014 yılında uygulamaya konulan, uluslararası standartlarla uyumlu olduğu belirtilen sığınmacılara yönelik bir yasa yürürlüğe girmiş olsa da iltica sistemindeki belirsizlikler ve sisteme erişimdeki güçlükler sığınmacı ve göçmenlerin sığınma arama çabalarına karşılık vermiyor. Dolayısıyla göçmenler, Türkiye’yi daha çok transit olarak kullanıp diğer Avrupa ülkelerine ulaşma çabaları içine giriyor.
Bir mültecinin bir kontrol noktasında güvenlik güçlerince yakalandığında, karşısına çıkan ilk resmi kişiye “sığınma başvurusunda bulunmak istiyorum” deme hakkı var mı? Mevcut yasa ya da düzenlemeler bu hakkı tanıyor mu?
Sığınmacının güvenlik güçlerince yakalanması durumunda 6438 sayılı yasa sığınmacıya “sığınma başvuru hakkını” tanıyor. Ancak, sorun da burada. Çünkü kontrol noktasında yakalanan bir sığınmacı iltica, sığınma, uluslararası koruma başvurusunda bulunmak istediğini belirtse dahi hiçbir şekilde yasal talepleri dikkate alınmıyor. Ülkelerine gönderilmek üzere en yakın geri gönderme merkezine teslim ediliyorlar. Göçmenler de işte bu nedenle Van Gölü ya da dağlardaki ölümcül rotalara yöneliyor.
İltica prosedürleri neden uygulanmıyor?
Bunun birden fazla nedeni var. 2011 Suriye iç savaşı sonrası yoğun göç aldıktan sonra Türkiye’nin yürüttüğü dış politika ile açıklamak mümkün. Uzun yıllar Suriye’den gelen mültecilere “açık kapı” politikası uygulandı. Gelen mültecilerin siyasi veya fiziksel bir engellemeyle karşılaşmayacağı söylendi. Bu politika üzerinden Türkiye devleti birçok uluslararası kurumdan ve diğer devletlerden ekonomik destek aldı. Son yıllarda, siyasi atmosfer değişip Avrupa Birliği ile ilişkiler kötüleşmeye başlayınca bunu diplomatik bir araç olarak kullanma eğilimi başladı. 28 Aralık 2019 gecesi Cumhurbaşkanı sınırların açıldığını söyleyerek, Suriyeli ve diğer uyruklu mültecilerin başka ülkelere gitmesini teşvik etti. Zaman zaman müvekkillerimizle ya da sınır hattına giden sığınmacı ve mültecilerle yaptığımız görüşmelerde o gece idari gözetim altında bulunanların dahi devlet eliyle bizzat sınıra araçlarla taşındıklarını ifade ettiler.
İltica politikasının uygulanmamasının bir diğer önemli nedeni de Avrupa Birliği’nin ve uluslararası kamuoyunun da aslında Türkiye’nin mülteci politikalarını teşvik edici bir konumda bulunmaları. Avrupa’nın, Türkiye’ye bir jandarma görev ve misyonu vermeye çalışması, “ekonomik olarak yardım edelim, ülkesinde tutsun” gibi vaatlerle birleşince mülteciler diplomatik bir araç olarak kullanılma eğilimine gidildi. Türkiye’de sığınma prosedürü, yeni gelen sığınmacılara, iltica sistemine erişim sağlamak yerine bu kişileri “Nasıl sınır dışı ederim?”, “Nasıl geri gönderebilirim?” üzerine kurulmaya başlandı. Geri gönderme merkezlerine girdiğinizde binalarda “Gönüllü olarak nasıl geri dönebilirim?” yazan bilgilendirme afiş ve broşürleri ile karşılaşırsınız. Türk iltica sistemi ağırlıklı olarak sınır dışı etme üzerine kurulu. Şunu da belirtmek lazım, Avrupa desteği ile Türkiye’de altı pilot kentte sığınmacı kabul merkezleri oluşturulmuştu. Ama bu kabul merkezleri de kapatılarak artık geri gönderme merkezlerine dönüştürüldü. Şu anda Türkiye’de bir kabul merkezi yok. Kabul merkezi işlevi amacıyla kurulan yapıların tamamı geri gönderme merkezine dönüştürüldü.
Ölümleri de beraberinde getiren Türkiye’nin iltica politikasında değiştirilmesi gereken en önemli adım nedir?
Sınır geçişi yapan mültecilerin yakalandığı kontrol noktaları, sığınma talebinde bulunabilecekleri, kendilerini ifade edecekleri noktalara dönüştürülebilir. İnsanlar, bu kontrol noktalarından kaçmak için göçmen kaçakçılarının elinde farklı ölüm rotalarına yöneliyor. Evet, birçok ülke iltica sistemini kurarken bir yandan da kişi mülteci olma şartlarını taşımıyorsa sınır dışı etme hakkını saklı tutuyor ve uyguluyor. Türkiye’de de elbette bu işlemler yapılabilir. Ama kişilerin sığınma taleplerinin, şeffaf ve adil yöntemlerle değerlendirilip işleme alınması gerekir. Aslında 2014 yılında yürürlüğe giren 6458 sayılı yasada bu konuda da bir düzenleme mevcut. Yasaya göre, sığınma başvurusunda bulunmadan yolda ya da farklı bir noktada kolluk kuvveti tarafından yakalanan kişi sığınma başvurusunda bulunabilir. Bu başvurunun da ilgili kurumlarca hızla değerlendirilmesi gerekir. Yani söz ettiğim yasa ve bununla bağlı Türkiye’nin taraf olduğu 1951 tarihli BM Sözleşmesi’nde belirtilen kriterleri karşılayıp karşılamadığı hızlıca değerlendirilip olumlu ya da olumsuz kararın sığınmacıya tebliğ edilmesi gerekir. Yine yasa gereği başvurusu kabul edilmeyen kişinin yargı yollarına başvurma hakkı da var. Yani yargı yolları tüketilmeden “sınır dışı edilmememe” gibi otoritelere yüklenmiş sorumluluklar var yasalar çerçevesinde. Ama uygulamada maalesef hiçbir şekilde sistem işletilmiyor. Mültecilerin hukuki standartları ile ilgili coğrafi çekince kaldırılmalıdır, artık bir anlamı kalmadı. Bir de başta Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği başta olmak üzere bu alanda çalışan uluslararası kuruluşların sesini çıkarması zorunluluktur. İltica sistemini sadece sınır dışı etmek üzerine kurarsanız, maalesef göçmen ve sığınmacılar kış aylarında dağlarda donarak, yollarda trafik kazalarında ya da Van Gölü’nde olduğu gibi sulara gömülerek hayatlarını kaybetmeye devam edecek.
Yakalanıp Van Geri Gönderme Merkezi'ne konulduktan sonra sığınma başvurusu kabul edilenlere ilişkin bir veri var mı elinizde?
Eskiden Göç İdaresi kendiliğinden baro başkanlığı ile temasa geçerek geri gönderme merkezindeki kişilerin avukat talebi olduğunu iletirdi. Van Barosu’na yıllardır böyle bir talep ulaşmıyor. Geri gönderme merkezinde idari gözetim altında tutulan kişiler imkân bulabilirlerse çeşitli STK’lar ya da aileleri aracılığıyla baromuz adli yardım merkezine başvurabilirlerse kendilerine avukat ataması gerçekleştirebiliyoruz. Bu uygulama da gösteriyor ki Türkiye’deki iltica sistemi kişilerin iltica, sığınma başvurularını alma konusunda gönüllü değil. Hatta bunun önüne fiilen de birçok engel çıkarıyor. Yakalandıktan sonra geri gönderilmek üzere beklerken sığınma kaç kişinin sığınma başvurusunun kabul edildiğine dair bir veri yok. Bu verilerle ilgili yapılan bilgi edinme başvurularına da yanıt verilmiyor. Ancak sahada müvekkiller aracılığı ile tespit edebiliyoruz.
Sığınmacı yakalanmadan Van İl Göç İdaresi’ne ulaşırsa sistem nasıl işliyor?
Yasanın dili ile konuşursak, sınırdan geçiş yapan kişi İl Göç İdaresi’ne “uluslararası koruma” başvurusunda bulunursa, kendisine belirsiz bir tarihte randevu verilir. Uygulamadan bildiğimiz, kayıt işlemlerinin gerçekleştirilmediği, uzun yıllara yayıldığı yönünde. Elbette bu belirsizlik sığınma arayanlar aleyhine sorun yaratan bir durum. Kendisine uluslararası koruma hakkı verilmeyen kişiler temel haklarını kullanamıyor. Yani, Türkiye’deki statüsü illegal, yasadışı oluyor. Dolayısıyla herhangi bir güvenlik noktasında kimliğini ibraz edemeyen ya da ülkesine ait kimliği ibraz eden ama Türkiye’de yasal bir statü ile ikamet ettiğini kanıtlayamayan kişiler yakalanarak sınır dışı edilmek üzere geri gönderme merkezlerine teslim ediliyor. Geri gönderme merkezlerinde tutulan sığınmacıların uluslararası korumaya ulaşmaları da mümkün olmuyor. Dolayısıyla sığınma hakkı arayanlar, Türkiye’de bu hakka ulaşamayınca hayatlarını riske atarak uluslararası koruma alabilecekleri farklı bir ülkeye ulaşmak için yeni bir göç yoluna yöneliyor.
Van Geri Gönderme Merkezi’nde konulan sığınmacıların yaşamsal şartları nasıl?
Geri gönderme merkezlerinin işletme mantığı cezaevlerinin çok gerisinde. Cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin minimum hakları varken geri gönderme merkezlerinde tutulan kişilerin cezaevlerinde tutulanların çok çok gerisinde haklara sahip olduğunu söyleyebiliriz. Bunun en bariz örneği avukatla görüşme hakkı. Cezaevlerine 7/24 avukat girip tutuklu bir kişi görüşme gerçekleştirirken geri gönderme merkezlerinde avukatlar sadece hafta içi mesai saatleri içerisinde görüşme yapabilir. Van İl Göç İdaresi Mart ayında pandemi önlemleri çerçevesinde Van Barosu ile temasa geçerek geri gönderme merkezlerindeki görüşmelere kısıtlama getirildiğini bildirdi. İlerleyen zamanlarda biraz rahatlama olmuştu. Şimdi yine sıkı önlemler var. Geri Gönderme Merkezi’nde tutulan ve acil görüşme ihtiyacı olanların dışında avukatlar müvekkilleri ile telefon görüşmeleri yapabiliyor. Oysa orada tutulan insanların acilen hukuki desteğe ihtiyacı olabiliyor. Çünkü haklarında sınır dışı edilme kararı verildiğinde bir hafta içerisinde bu karara karşı mahkemede dava açma hakkı var sığınmacının. Bu süre içerisinde avukata erişemezse ya da avukat müvekkilinden bu süreç içerisinde ilgili evrakları elde edemezse süre aşımı yönünden davanın ret edilme riski çok yüksek. Bu nedenle bu konuda çok ciddi problemler yaşanıyor. Avukatlar hadi diyelim ki müvekkil ile görüşme gerçekleştirdi, dil bariyeri de çok ciddi bir sorun. Avukat, geri gönderme merkezine kendi temin ettiği tercümanı ile giremiyor. Barolar Birliği’nin bir tercüme hattı var. Avukat, geri gönderme merkezine girdiğinde görüş odasında sabit bir telefon hattı var, o hat aranıyor ve bir çeviri hizmeti var. Ama bunun da zaman zaman aksadığını biliyoruz. Meslektaşlarımızdan aldığımız şikâyetler bu telefon hattına erişim sağlayamadıkları yönünde. İltica sistemini sadece sınır dışı etmek üzerine kurarsanız, maalesef göçmen ve sığınmacılar kış aylarında dağlarda donarak, yollarda trafik kazalarında ve en son Van Gölü’nde olduğu gibi sulara gömülerek hayatlarını kaybetmeye devam edecek.
-BİTTİ-
İran Sınırı-1: Kurşunlar ve kurtlar arasında
Van, dünyada göçmen trafiğinin en yoğun yaşandığı noktalardan biri haline geldi. Ancak havadan ve karadan onca tedbire, kaçakçıların suistimal ve tacizlerine, donma, yüksekten düşme ya da kurtlara yem olma riskine rağmen bu trafik nasıl devam edebiliyor? İran Sınırı'nda bu sorulara yanıt arıyoruz...
VAN - Türkiye, coğrafi konumu nedeniyle göç hareketlerinin kesişim noktasında. Hem Ortadoğu ve Afrika hem Asya ve Orta Asya’dan göç alıyor. Böylesi bir göç hareketliliği sürerken Türkiye; Suriye, Irak ve İran sınırına binlerce kilometre uzunluğunda dünyanın en uzun duvarlarını örüyor. Sınır hattı boyunca yükselen duvarlar 7/24 termal kameralarla, insansız hava araçlarıyla, havadan ve karadan korunuyor. Savaştan, ekonomik şiddetten kaçan, ülkelerini terk edip göç yoluna düşen mültecilerin sınır geçişi duvarlarla engellenmeye çalışılıyor. Sınırlar, duvarlarla kapatılıyor. Lakin Fransız düşünür Jacques Derrida’nın mülhem tanımlamasına başvurarak, sınırları ihlal eden hayaletler de var diyebiliriz.
Dağlık alanlardan, gizli bölmelerde taşınan göçmenler, kaçakçılar aracılığı ile göç yolculuğuna başlayıp, sınırları aşıyorlar. Mültecilerin sınır geçişleri, öncesi ve sonrasıyla bir insani krize dönüşürken, “mülteciler insanlığın neresinde" sorusunu sordurtuyor: Daha geçen hafta İran askerlerinin ateş açması sonucu yaralandıktan sonra, bir tepenin arkasına saklanan ve kurtların parçalaması sonucu uzuvları göçmen kaçakçılarınca bulunan Bangladeşli göçmenlerin ölümünden kimler sorumlu? Ya Türkiye-İran sınırını göçmen kaçakçıları ile aşmaya çalışırken donarak yaşamını yitiren mültecilerden? Van-Hakkâri dağ yollarında yürürken bir anda karşımıza çıkan, basmaktan imtina ettiğimiz kemiklerin, yırtıcı hayvanlarca parçalanmış mültecilere ait olmasının "vakai adiyeden" sayılmasına ne diyeceğiz? İran sınırına yakın bir köye ulaşmaya çalışırken kıyısında yürüdüğümüz uçurumu gösteren aynı kaçakçının sıradan bir durum gibi ifade ettiği “abla, uçurumun dibi mültecilerin cesetleri ile dolu, kim bilir kaç kişi uçmuştur" cümlesi karşısında susmaktan başka verilebilecek bir tepki var mı?
Kocası savaşta öldüğü için tek başına göç yoluna çıkan kadınların Türkiye-İran sınır köylerinde çaresizlikten kaçakçıların yanından ayrılamaması ve intihar edenlerin bulunduğu iddiasının ağırlığı? İran sınırını geçerken Ruandalı bir kadına toplu tecavüz edilmesi, İranlı bir mülteciye Van Geri Gönderme Merkezi’nde görevli iki güvenlik memurunun tecavüz etmesi, Suriyeli dokuz yaşındaki bir kız çocuğunun Van merkezde cinsel istismara uğraması…
İran sınırını geçtikten sonra Çaldıran’da üç kişinin tecavüzüne uğrayan ve saldırı yargıya yansımasına karşın kendisinden bir daha haber alınamayan Ruandalı göçmen kadının akıbeti? Bu kadın sınır dışı mı edildi? Sınır dışı edilmediyse devlet görevlilerinin, “bu isimde bir göçmen kaydına rastlanmamıştır” yanıtını nasıl yorumlamak gerek?
79 MİLYON KİŞİ EVİNDEN, ÜLKESİNDEN OLDU
Son beş yılda, yeni ya da eski en az 15 çatışma dünya çapında milyonlarca kişi için tarif edilemez ölçekte trajedi ve acıyı beraberinde getirdi. Birleşmiş Milletler'e göre dünya üzerinde barındırdığı nüfusun yüzde 1’ine tekabül eden 79 milyon kişi savaş, çatışma ya da ekonomik gerekçelerle evini, yurdunu terk etti.
AFRİKALILAR DA İRAN SINIRINI KULLANIYOR
Böylesi bir resimde Türkiye en fazla sayıda mülteci barındıran ülke olarak işaretleniyor. Suriyelilerden sonra Afganlar, Türkiye'de kayıtlı resmi sayı olarak en büyük ikinci göçmen grubu. Afganlar köktendinci Taliban’ın yarattığı çatışma ve şiddet ortamından ya da yoğunlukla yaşadıkları İran’dan hükümetin uyguladığı şiddet ve sindirme politikalarından kaçarak Türkiye’ye geliyor. Ancak İran sınırı başka ülkelerden gelenler için de önemli bir geçiş noktası; Suriye iç savaşından sonra Türkiye’nin ilan ettiği açık kapı politikasının terk edilmesi ve sınıra duvar örülmesi sonrasında Suriye’den Türkiye’ye gelmek isteyenler de Avrupa’ya geçmek isteyenler de İran hattını kullanıyor. Benzer biçimde İran-Türkiye sınırı, Ortadoğu ve Afrika’nın Avrupa’ya geçiş noktası. Sadece Suriyeliler değil, göç yoluna çıkan Afganistan, Pakistan, Hindistan, Bangladeş ve Iraklıların yanı sıra Afrika ülkelerinden Kongo, Ruanda ve Nijerya vatandaşları da İran üzerinden Türkiye’ye, oradan da Avrupa’ya geçebilmek için giriş yapıyor.
Bu nedenle göç trafiğinin en yoğun olduğu il Van. Çünkü İran ile en uzun sınıra sahip kent Van. İran sırına gelen mülteciler Şırnak-Van-Hakkâri üçgeninden Türkiye’ye geçiş yaparken, Van’ın sınır köylerinden kaçak yollarla geçiş yapan mültecilerin ağır insani dramlarının mekânı haline de geliyor bu bölge.
VAN GÖLÜ ÖLÜM ROTASI OLARAK KULLANILMAYA DEVAM EDİLİYOR
Mültecilerin İran sınırından geçişi Covid 19 salgını ve kış koşullarına karşın devam ediyor. Gazetecilerin çektiği göç yolunda donarak ölen mültecilerin fotoğrafları ajanslardan geçiyor. İnsan kaçakçıları, küçük balıkçı tekneleriyle Van Gölü üzerinden mültecileri Tatvan’a doğru adeta ölüm yolculuğuna çıkarıyor. Van Gölü mültecilerin ölüm rotası. Bu yolculuğu yaşamını yitirmeden tamamlayanlarla yaptığımız görüşmelerde anlatılanları daha sonraki bölümlerde paylaşacağız. Ama önce bu kadar şanslı olmayanların hikâyelerine bakalım.
Aralık 2019’da, Van Gölü’nün Bitlis kıyısındaki Adilcevaz’da, yeni bir yaşam umuduyla küçük balıkçı teknesinin ambarına kilitlenmeyi kabul eden 7 kişi öldü. Kötü hava koşullarında yola çıkan, onlarca kişinin “istiflendiği” tekne, gelen dalgaya dayanamayarak battı. Hayallerini yüklenip tekneye binen, Afganistan’dan, Pakistan’dan, İran’dan yola çıkıp, Van’a kadar gelebilmiş insanlar, yaşama karanlık bir tekne ambarında veda ettiler. İnsan kaçakçılığını meslek edinen bir kişi tutuklandı olayın ardından. Van Gölü’nde, 28 Haziran’da, kapasitesinin çok üzerinde yolcu alan, o yolcuların depoya kilitlendiği bir tekne battı. Tam 61 kişinin cesedi çıkarıldı küçücük tekneden. Kurtulanlar, 5-6 kadın olduğunu söylüyordu teknede ama tek bir kadın cesedi bile çıkartılmadı. Tekneyi kullanan insan kaçakçısının kuzeni bulunamadı. Dokuz kişinin tutuklandığı söylendi ancak soruşturmaya nedense gizlilik kararı getirildi, tek bir bilgi alınamadı aylardır. Tekneye, mülteciler bindirilirken görülen silahlı kişilerin kim olduğu, mültecileri gasp edip etmedikleri, hatta teknenin bilerek batırılmış olabileceği iddiaları araştırılıyor mu, bilinmiyor. 61 cesetten bazılarını hemen teşhis etmek mümkün olabildi. Ancak gölün dibine çöken teknenin depo bölümünde kilitli kalan cesetleri çıkartmak öyle kolay değildi. Bir bölümü günler sonra çıkartıldığında tanınmayacak haldeydi.
Yaşamlarını yitiren mültecilerin cenazeleri ülkelerine gönderilemez ya da aileleri tarafından teslim alınmazsa Van’daki kimsesizler mezarlığına gömülüyor. İlde bu şekilde defnedilmiş 200’ü aşkın göçmen var.
İNSANİ KRİZİ GÖRÜNÜR KILMAK İÇİN HİKÂYELERE İHTİYAÇ VAR
Görünmezleri görünür kılmak, hikâyelerinin duyulması, mültecilerin sözlerine söz katılması, çoğaltılması adına gazetecilik hikâyelerine ihtiyaç var. Ankara’da resmi bir kaydı olmadan yaşamını sürdüren Afganlı mülteci Sarvar, başından geçen olayları anlatmasaydı Amerikan uçakları ailesinin yaşadığı evi bombaladığında annesi ile kız ve erkek kardeşlerini kaybettiğini bilmeyecektik. Yazan bizlerin, okuyan sizlerin dışında kimlerin bildiği hatta merak ettiği de başka bir dram aslında. Kaçakçıların yardımı olmadan yalnızca elinde bir haritayla beş ülke ve dört sınırı tek başına geçtiğini de bilmeyecektik. Eğer öyküsünü anlatmamış olsaydı, üç ay boyunca yürüdüğünü, Pakistan’a gitmek için Afganistan’ı terk ettiğini, Pakistan üzerinden Doğu İran’daki Zahedan’a vardığını, otobüsle önce Tahran ardından da İstafan’a geçtiğini, oradan Batı İran’daki Urumiye’ye gittiğini ve ardından da kaçakçılar aracılığıyla geçtiği Yüksekova’nın sınır köyünde kendini bulduğunu bilemeyecektik. Yine kayıtsız Afgan mülteci Hania, anlatmasaydı göçmen kaçakçılarının kadınlara çocuklarına içirmeleri için “ufak beyaz uyku hapları” verdiğini, annelerin, çocuklarına bu hapları içirmek istemediğini kaçakçıların, “eğer içirmezseniz sizi dağda bırakırız” tehditlerini bilmeyecektik.
TEKİNSİZ COĞRAFYALARIN AKTÖRLERİ: GÖÇMEN KAÇAKÇILARI
Mültecilerin geçiş noktası İran sınırına yaklaşıp sınır geçişlerinde karşı karşıya kaldıkları riskleri, sınırın her iki tarafında yaşanan ağır insanlık dramlarını kayıt altına almak, görünür kılmak, mültecilerin göç yolculuklarına tanıklık edip, hikâyelerine ses olmak için kameraman arkadaşım Volkan Nakipoğlu ile Van’a gittik.
İran sınırındaki bir köye ulaşıp, sınırdan geçmeyi başarabilen mültecilerin göç yolculuğuna eşlik etmek, fiziksel, coğrafi zorlukları ve ağır insani koşulları görünür kılmak istiyorduk. Belirlediğimiz hedefe ulaşmanın çok da kolay olmadığının farkındaydık. Bir mihmandara ihtiyacımız vardı. Öte taraftan kaçakçıların, mültecilerin göç yolunda karşı karşıya kaldıkları şiddet, açlık, taciz gibi pek çok başlıkta sayabileceğimiz olumsuzlukların baş aktörlerinden olduğu, Van ve bölge illerinde oluşan “göçmen kaçakçılığı” ekonomisi de bilinen bir gerçek.
GÖÇMEN KAÇAKÇILIĞI SİSTEMİ NASIL İŞLER?
İran sınırında göçmen kaçakçılığı sistemi nasıl işliyor? 7/24 termal kameralarla, insansız hava araçlarıyla korunan sınırlar nasıl aşılıyor? Donarak ölmenin dışında vefat edenlerin ölüm şekli nedir? Özellikle yalnız kadın mültecileri bekleyen ve karşı karşıya kaldıkları cinsel şiddet, taciz, cinsel saldırılar nasıl gerçekleşiyor? Bu sorulara yanıt bulmak için sınıra sıfır köylere ulaşabilmemiz, güvenlik denetimlerinin olmadığı alternatif dağlık yollardan geçerek mümkün olacaktı. Coğrafyanın zorluğu dikkate alındığında da bu yolları en iyi bilen ve kullanan göçmen kaçakçıları ile ilerleyebilmemiz mümkündü.
GÖÇMEN KAÇAKÇISI İLE ANLAŞTIK
Göçmen kaçakçıları ile temas kurduk. Beklediğim gibi çok sayıda kaçakçı sınıra birlikte ilerleme ve sistemi anlatma talebimizi geri çevirdi. Kimi kaçakçıların da güvenlik güçleri ile birlikte çalıştığımız yönünde endişe yaşadığını hissettik. Ancak göçmen kaçakçılığından ceza alan, kısa bir süre önce de hapisten çıkan bir kişi, uzun bir ikna sürecinden sonra ön görüşme yapmayı kabul etti. Kaçakçı Ali* ile Van'a bağlı bir kasabada bu ön görüşmeyi gerçekleştirdik. Ali, tanık olduğu pek çok olay nedeniyle de ağır vicdanı sorumluluk yaşadığını, göçmen kaçakçılığı işini bıraktığını söylüyordu. Ayrıca, Covid 19 salgını, sokağa çıkma kısıtlamaları ve son dönemde güvenlik güçlerinin havadan ve karadan mülteci geçişleri ve göçmen kaçakçılarına yönelik denetimleri sıkılaştırmasından dolayı da sınırdan geçişlerin azalarak devam ettiği bilgisini veriyordu.
GÖÇMEN KAÇAKÇISI: GÜVENLİĞİNİZDEN KAYGI DUYUYORUM, RİSKE GİREMEYECEĞİM
Ali, mültecilerin sınır köylerinden kaçak girişlerini çekmek, dağlık, ormanlık alanda yürüyüşlerine eşlik etmek için bölgeye gece gidilmesi gerektiğini ancak bizim can güvenliğimiz açısından kaygı duyduğunu, böylesi ciddi bir riski göze alamayacağını söyledi. Ali, bizlerin can güvenliği için kaygısını dile getiriyordu ama sınırı geçen ya da geçemeyen her mülteci için aynı riskler geçerliydi. Ali'ye riskleri tüm ayrıntıları ile öğrendikten sonra bir karar verebileceğimizi söyledik. O da karşı karşıya kalacağımız riskleri ardı ardına sıraladı: "İran sınır birlikleri asla mültecilere 'dur ihtarı' yapmıyor. İran askerleri kaçak mülteci geçişini fark ettiği anda Türkiye tarafına da ateş açıyor. Eğer mülteci Türkiye tarafına geçse bile kurşundan yaranabiliyor. Aynı şekilde mültecileri almaya gelen göçmen kaçakçılarına da ateş açıyor İran askerleri. Kaçakçılardan da ölen oluyor. Gece sınırda hava eksilerde. Sizi bölgeye götürdüğümde kamera ışığı fark edilirse direkt tararlar. Ha bir de dondurucu soğuk var. Bu bölgede kurt, tilki çok fazladır. Diyelim, İranlı kaçakçının getirdiği grup hiç İran askerine yakalanmadı ama her zaman kurtlarla karşılaşma olasılığı var. Yırtıcı hayvan saldırısı hem İran tarafı hem de Türkiye tarafına geçtikten sonra göç yolunda mülteciler için ölümcül risklerden biri. Bütün bu riskler sizin için de geçerli."
'GEÇEN HAFTA BANGLADEŞLİ BİR MÜLTECİ GRUBUNDAKİLERİ KURTLAR PARÇALADI'
“Abla, geçen hafta sınırda bir olay yaşandı Yaşananları açık açık anlatayım. Bunu da bilin de kararınızı ona göre verin” diyor Ali.
“Bizim köyden bir kaçakçı arkadaş Bangladeşli bir grubu almak üzere sınıra yakın bir köydeydi. Sabaha karşı atlarla iki kaçakçı sınıra gidiyor. Sekiz kişilik Bangladeşli kafile. Kaçakçılar adamları (Bangladeşli mültecileri) sınırdan alıyor. Tam o sırada İran askerleri ateş açıyor, gözleri kara, tarıyorlar. Kaçakçıların biri kurşunlardan ağır yaralanıyor. Diğer kaçakçı hemen yaralı akrabasını alıp atın üzerine atıyor hızla kaçırıyor. Ama mülteciler tam arada İran sınırının kenarında kalıyor. Ertesi gün öğrendik ki bazı Bangladeşlileri kurtlar parçalamış, yenmiş uzuvları ortalıktaymış.”
Ali'nin bir diğer kaygısı da bölge korucularının ya da herhangi bir göçmen kaçakçısının gazetecilerin sınır bölgesine kadar ulaşabilmesi ve geçişlerin kayıt altına almasından ciddi rahatsızlık duyup tepki göstermesi. Bu tepkinin boyutunu da tam kestiremediğini söylüyor.
KAÇAKÇININ YANINDAN AYRILIP VAN’A DÖNÜYORUZ
Ali’nin anlattığı tüm riskleri Volkan ile değerlendiriyoruz. Gece sınıra yaklaşsak dahi, hem can güvenliği hem de kamera kullanımı ve fotoğraf çekimi açısından imkânsızlıklar olacağını hesap ediyoruz. Tüm anlatılanlar, coğrafi koşullar, güvenlik önlemleri, riskler dikkate alındığında, sınır geçişlerinden sonra, hareket halindeyken dağlık alanda mültecilere ulaşıp, yolu beraber kat edip bir “göç yolu dosyası” hazırlamaya karar veriyoruz. Ali’den bizi İran sınırını geçtikten sonra mültecilerin kent merkezlerine yürüyüş rotalarına götürmesini, ayrıca kaçakçılık sisteminin nasıl işlediğini anlatmasını istiyoruz. Talebimizi çeşitli güvenlik taleplerinde bulunarak kabul ediyor. Ali’nin taleplerini yerine getireceğimize söz veriyoruz. Artık sokağa çıkma kısıtlamasının saati yaklaşmak üzere. Van merkeze doğru dönüşe geçmemiz gerekiyor. Ali ile sabahın ilk ışıklarında yeniden buluşmak üzere ayrılıp, Van merkeze doğru yola çıkıyoruz.
* İsim değiştirilmiştir.
İran Sınırı-2: Göçmen kaçakçısı ile sınırda bir gün
Göçmen kaçakçılığından hapse girip çıkmış Ali'nin rehberliğinde, İran sınırında dolaşıyoruz. Bir yandan da göçmenler nasıl getiriliyor, nerelere götürülüyor anlatıyor. Sonra telefonla başka kaçakçıları arıyor: Birkaç saat önce bir göçmen grubuna ateş açılmış, ölenler olmuş...
VAN - Göçmen kaçakçısı Ali* ile buluşmak üzere sabaha karşı Van merkezden yola çıkıyoruz. Hakkâri karayolu üzerinde daha önceden belirlediğimiz noktada buluşuyoruz. Ali kendi aracı ile buluşacağımız noktaya geliyor. Yola, bizim aracımız ile devam etme kararı alıyoruz. Direksiyona Ali geçiyor. Yolculuğun daha ilk dakikalarında Ali, göçmen kaçakçılığını bir süre önce bıraktığını tekrar tekrar vurguluyor: “Abla, haram para. Çaresiz insanların parasını alıyoruz. Burada fabrika yok, tarım yok. Her bir evde en az on çocuk var. Düşün ki bir asgari ücretle bu çocuklara bakmak mümkün mü? Gelir kazanacak, çocuklara bakacak iş yok. Ama mülteciden gelen paranın bir gram dahi değeri olmuyor. Geldiği gibi gidiyor. İçime sinmiyor. Bu insanlar çaresiz, savaştan kaçıyor. Bir yandan onları ülkeye alıyoruz. Yani burada güvenli ortama geliyorlar. Ama yine de zor durumdaki insanın parası almak çok ağırıma gitmeye başladı. Bu iş yüzden hapse de girip çıktıktan sonra bıraktım” diyor.

Van-Hakkâri karayolunda yol alırken, sınırdan en çok hangi ülke vatandaşlarının geçtiğini soruyorum. Ali, İran sınırının Afganistan, İran, Pakistan, Bangladeş, Hindistan vatandaşlarının yanı sıra az da olsa Afrika ülkelerinin vatandaşlarınca da kullanıldığını, Ruanda, Gana, Nijerya’dan da mültecilerin geçiş yaptığını söylüyor.
TÜRKİYE VE İRAN’DAKİ KAÇAKÇI ORTAK
Peki, sistem nasıl işliyor? Ali anlatıyor: “Bu kaçakçıya göre değişir. Afrika’dan çıkan kaçak, rota olarak İran’a gelmek zorunda. Afganistan’dan İran’a, İran sınırındaki yerlere gelene kadar yerel halktan aracılar, kaçakçılar var. Afganistan’dan çıkarma ayağını İran’daki kaçakçı ayarlar ama Türkiye'deki kaçakçı da İran’daki kaçakçıyla ortak çalışır. Bazı durumlarda Türkiye'deki kaçakçı İran’a geçer, İran’daki kaçakçı ile yüz yüze anlaşma yapar. Ama gitmeden telefonla da anlaşma yapılabilir. İran-Van-İstanbul hattı 5 bin dolar. Bir Afgan mülteciyi düşün. Afganistan’dan çıkmadan önce İran’daki kaçakçı ile temas kuruyor. Mülteciler İran’a ulaştıklarında kaçakçı onları belirli bir noktadan alıp İran sınır köylerine kadar getiriyor. Mültecilerin İran sınırını geçmesi sağlandıktan sonra Türk güvenlik güçlerince yakalanmadan güvenli yerlere götürmek için Türkiye’deki kaçakçı devreye giriyor. Sadece sınırı geçirmek için İranlı kaçakçı mülteci başına 1000-1500 dolara kadar varan paralar alabiliyor. İranlı kaçakçı da diğer ülkelerden gelen mültecileri sınır köylerindeki evlerde günlerce bekletiyor. Yemeklerini veriyor. Kafileyi sınırdan geçirmek için en uygun zamanı kolluyor. Türkiye’deki kaçakçılar da tek başlarına çalışmıyor. Gelen grubun büyüklüğüne göre beş, bazen altı kişilik alt yardımcı ekipler oluyor. Mülteci Türkiye’ye geldiğinde de buradaki ana kaçakçıya parasını ödüyor. Türkiye’deki kaçakçının mülteciden aldığı para da farklılık gösteriyor. Ama bazen şöyle de oluyor: İran’daki kaçakçı mülteciyi sınıra yakın bir yere getiriyor. 'Şok' adı verilen evlere yerleştiriyor, sonra gidiyor. Kaçıyor yani. Bir daha o eve dönmüyor. Yani onları çaresizliğe, açlığa, ölüme terk ediyor. Mülteciler aç susuz evlerde günlerce kalıyor. Zaman zaman oluyor böyle olaylar. O zaman Türkiye’deki kaçakçının bir şekilde haberi oluyor. Telefonu olan bir mülteci Türkiye'deki kaçakçıyı arıyor ve İran'daki kaçakçının onları terk ettiğini, günlerdir evde beklediklerini anlatıyor. Mülteciler, yol iz bilmedikleri için, hangi bölgeden, hangi yollardan yakalanmadan nasıl geçeceklerini bilmedikleri için Türkiye'deki kaçakçı sınırı geçip mültecileri o evden alıp taksit taksit geçiriyor. Bazen de onlara telefonla yol anlatılıyor. Ya da Türkiye’deki kaçakçı İran’dan tanıdığı başka bir kaçakçıyı arıyor. Bu sefer o kaçakçı devreye giriyor. Tabii tüm bunlar mülteci için kaçakçılara ödenecek yeni paralar demek."
MÜLTECİLERİN TUTULDUKLARI 'ŞOK EVLERİ'
Ali anlatmayı sürdürürken araya girip “Şok/lara yerleştiriyorlar” cümlesini biraz daha ayrıntılandırmasını istiyoruz: “Göçmenler sınırı geçmeden önce ya da sonra kaldıkları evlere, yani kaçakçıların ayarladığı evlere şok evleri diyoruz. Çünkü göçmen kampı gibi düşün abla. Ülkelerini, evlerini bırakmışlar. Günlerce yürümüşler, açlar. Sonra bir eve ya da ahırdan bozma bir yere topluca konuluyorlar. Adamlar (mülteciler) sanmasınlar ki hani gideceğiz de rahat edeceğiz. Bu nedenle 'şok evi' diyoruz. Topluca bir yerde kalıyorlar. Ama gerçekten de şok içinde oluyor mülteciler. Günlerce, aylarca yürümüşler ve belki ilk kez aylardan sonra bir evde kalacaklar. Bu evlerde halı ve minderler var. Anlaşmaya göre sıcak yemek, ya da ekmek/su veriliyor."
ŞOK EVLERİNDE GÜNLERCE TUTULUYORLAR
"Mülteciler bu evlerde ne kadar süreyle tutuluyor?" sorusunu yöneltiyoruz kaçakçıya: "Duruma göre değişir. Bazen üç gün, bazen bir hafta, bazen on gün, bazen bir ay. Ana kaçakçı diyelim üç ayrı kaçakçı grubu ile çalışıyor ve sınırın farklı noktalarından kafileleri alacaklar. Şöyle düşün: Üç gün içinde toplamda 200 kişilik bir mülteci grubu geçiş yapacak. Diyelim 50 kişi İran sınırının bir noktasından giriş yaptı, diğerleri farklı farklı gizli noktalardan. Diyelim 15 kişilik bir grup kaldı. Geçiş yapması beklenen ve diğer kaçakçı grup üç gün sonra geçiş yapacak diye düşün. Farklı farklı noktalardan geçiş yaptıkları için birbirlerine mümkün olan en yakın coğrafyalardaki evlere yerleştiriyorlar. Kalma süresini belirleyen pek çok faktör var. Yollarda çok sıkı güvenlik varsa, hava şartları çok kötüyse, güvenlik güçleri göçmen kaçakçılarına yönelik bir gözaltı süreci başlattıysa o zaman kalma süreleri uzuyor. Altı, yedi gün kaldıkları da oluyor, bir aya yakın kalan grup da oluyor. Hava karlı olursa, sonuçta bu insanlar kışın karlı yollardan yürüyecekler. Kaçakçılar güzergâhları kontrol ediyor. Dağların arasından farklı güzergâh belirliyor onları evden çıkarmak ve il merkezlerine, ilçelere götürmek için.”

İNTİHAR EDEN KADIN MÜLTECİLER VAR
Ali’ye, Ankara’da bire bir görüşme yaptığımız mültecilerin, özellikle mülteci kadınların sınır köylerindeki evlerde kalırken, çocuklarına süt istediğinde kaçakçının bir çay bardağı süt için 50 lira istediğini anımsatıyorum. Ali, “Her işin iyisi de var kötüsü de var. Vicdanlısı da var, vicdansızı da var. Biz bu işi yaparken, sıcak yemeklerini verirdik. Bebek, çocuk olursa dikkat ederiz. Bak abla, hamile kadın eğer şok evinde doğum yaparsa kaçakçı, bebek 40 günlük olana kadar bırakmaz. Kadın, çocuk, aile evde kalmaya devam eder” diyor.
Ali'ye, basında sık sık yer alan, kimi zaman dava konusu olarak yansıyan, en çok da Ankara ve ilçelerinde bulunan kadın mültecilerle yaptığımız görüşmelerde anlatılan "Kaçakçıların mülteci kadınlara cinsel saldırısı" konusunu da açıyoruz. "Bunu yapanlar var. Şahsen ben asla ve asla yapmam, yapmadım. Benim arkadaşlarım da yapmadı. Ama öyle olaylar oluyor tabii ki. Mesela diyelim zor durumda kaldı. Yalnız kaldı. O zaman kaçakçı ile kalmak istiyor. Bazen kaçakçı yanlış yapıyor" diyor.
Ali'den son cümlelerini biraz daha ayrıntılı açmasını istiyorum. "Diyelim kadının savaşta kocası ölüyor. Türkiye’ye geliyor, çocukları var. Van'da, Batman'da kalabileceği hiçbir yeri yok. Parası da yok. Çalışacak durumda da değil. Hakları da yok. Çaresiz durumda. İşte o zaman bazı adamlar kadınlara yanlış yapıyor. Kadın bazen adamların yanında kalıyor ya da çok çaresizlikten kendini öldürmek zorunda kalıyor. Öyle olaylar da var. İntihar edenler de var. "
'ADAMIN EŞİ OLUYOR O DA ONA BAKIYOR'
“Peki, intihar edenler kadınların cenazeleri nereye defnediliyor? Güvenlik güçlerinin haberi oluyor mu? Çocukları ne oluyor. Ülkelerindeki aileleri kadınlardan haber alamayınca akıbetlerini araştırıyor mu?” diye soruyoruz. Ali, “Bilemem ki abla. Ben duyduklarımı anlatıyorum. Kimseye kötülük yapmadım ben. Gerisini de bilmiyorum” diyor. Ali’ye halen sınır köylerinde kaçakçıların yanında kalan mülteci kadınlar olup olmadığını soruyorum, “Zaman zaman oluyor. Köyde kalıyor. Adamın eşi oluyor. O da ona bakıyor” diyor. Burada aklımıza Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yer alan, 2017 yılında Cumhurbaşkanı kararnamesi ile isimleri ''güvenlik koruyucusu' olarak değiştirilen köy korucularının, sınır köylerinde yaşandığı iddia edilen kadın intiharlarını güvenlik güçlerine ne ölçüde bildirdiği sorusu geliyor.
MÜLTECİLERİN GECİŞ GÜZERGÂHINDA YÜRÜYORUZ
Artık bir sapaktan döneceğiz. Ali ulaşmayı hedeflediğimiz güzergâh olan dağlık bölgelerde yürüyüşte olan mülteci grubu olup olmadığını öğrenmek için telefon açması gerektiğini söylüyor. Aracı sola çekiyoruz, Ali arka koltuğa, Volkan, direksiyona geçiyor. Ali’nin yönlendirmesiyle bir sapaktan dönüyoruz. Dağlık, karlı bir bölge. Dik yamaçta ilerliyoruz. Ali, telefon konuşmalarını bitiriyor. İlerlediğimiz dağ yolundan 15 dakika önce bir mülteci grubunun minibüs ile indirildiğini, onları kaçırdığımızı söylüyor. Ali'ye "minibüsün içindeki mültecilerin güzergâhları neresidir? Ne yapacaklar? Ne tarafa doğru gidiyorlar?" diye soruyoruz. Yanıtlıyor: "Minibüs sabah saatinde karayoluna çıkmaz. Bir yerde bekletilirler. Bazen arabada, bazen bir ahırda. Duruma göre minibüs yola çıkar yavaş yavaş Van’a, Van Denizi’ne kadar götürülürler."
KAÇAKÇILAR, YOĞUN GÜVENLİK ÖNLEMLERİNİ NASIL AŞIYOR?
Ali’ye, Van merkezden çıkıp kendisi ile buluştuğumuz noktaya gelene kadar üç kontrol noktasından geçtiğimizi, aracın bagajının dahi jandarma tarafından arandığını söyleyip, içinde mültecilerin bulunduğu bir minibüsün bu denli güvenlik önlemleri altında karayolunda nasıl ilerleyebileceğini soruyoruz. “Gözcüler var" diyor. "Eğer minibüs ana yola çıkacaksa geceleri, jandarma/polis noktalarında nöbet değişimi yapılırken gözcüler bu değişim anını bekler. Bir tepeye yatar, oradan aşağıyı kontrol eder. Tam değişim sırasında da minibüs şoförünü arar. Şoför o sırada ana yola çıkmak üzere sapakta bekleme anındadır. Kontrol olmadığı sırada da yola çıkar geçişi yapar "
KAÇAKÇI DİĞER KAÇAKÇILARDAN BİLGİ ALIYOR
Ali, dağlık bölgede yürüyüş halinde olan mülteci grubu olup olmadığını öğrenmek için sınır bölgesinde olan bir kaçakçıyı arıyor, uzun sayılabilecek bir görüşme yapıyor. Telefonu kapattıktan sonra gece, (üç dört saat önce) sınırı geçmeye çalışan bir kafileyi İran askerlerinin taradığını, mültecilerden ölenler olduğunu, bazı mültecilerin de dağlık alanlara kaçıştıklarını söylüyor. Kaçakçılardan bazıları halen o alanda mültecileri aramayı sürdürüyormuş. Telefonuma bakıyorum hava durumu 1 dereceyi gösteriyor. Olay, üç dört saat önce olduğuna göre, dağlık alanda havanın eksilerde olduğunu söylemek mümkün.
'YARALI MÜLTECİ YA DONAR YA DA KURTLAR PARÇALAR'
Ali’ye aslında yanıtını az çok tahmin ettiğimiz bir soru daha soruyoruz: “Kaçakçılar, kaçan mültecileri gerçekten arıyorlar mıdır?” “Arıyorlardır" diyor. “Paralarını almadıkları için arıyorlardır” diye soruyorum. “Tabii paralarını da alacaklar. Bir de dağlarda geceleri kurtlar oluyor. Kurtlar savunmasız gördüğü insanları parçalar. Onun için sizi sınıra götürmek istemedim. Tilkiler de eğer açsa insanı parçalar. Hava aydınlık şimdi. Hâlâ bulamamışlar ama eğer donmamışlarsa, kurt parçalamamışsa, tilki parçalamamışsa muhtemelen bir taşın arkasına falan saklanmışlardır. Saklanan mülteci yolu izi bilmediği için, dağlık alanda tek başına kalıyor. Bir de bunlar (mülteciler) çok çok korkak oluyor. Saklandıkları yerden çıkmıyorlar. En çok ölüm de o saklandığı yerde oluyor. Donuyorlar ya da yırtıcı hayvan geldiğinde parçalıyor. Yaz kış bu yollarda kemikler çok olur. Bilmeyenler yoldaki kemikleri hayvan kemiği zanneder ama hepsi kurtların parçaladığı insan kemikleri.”
'MÜLTECİLERİ SALMIYORLAR, ŞOKLARDA BEKLETİLİYORLAR'
Araçla, dağlık yolda kıvrılarak ilerlemek zorlaşıyor. İnip, yola yürüyerek devam ediyoruz. Ali, dağın eteklerinden yukarı doğru ilerledikçe telefon şebekesinde sorun yaşanacağını söylüyor. Geçeceğimiz güzergâhta mülteci grubu olup olmadığını öğrenmek için farklı noktalardaki kaçakçı arkadaşlarını arıyor. Görüşmeleri bittikten sonra, “Birkaç farklı ekibi aradım. Ama şu anda dağ yoluna bıraktıkları mülteciler yok. Jandarma sıkı denetimdeymiş şoklarda (şok evleri) tutuyorlarmış. Salmamışlar yollara” diyor. Yürüyüşe devam ediyoruz.
Ali’nin telefon konuşmalarını yaptıktan sonra biraz tedirgin ve huzursuz olduğunu hissediyor ve nedenini soruyorum. Çok ayrıntı vermese de bazı kaçakçılar, Ali’nin sorduğu ayrıntılı sorulardan rahatsız olmuş. Ali, “Kaçakçılar haber uçurmuştur. Sınır köylerine köylüler bizi sokmazlar” diye endişesini dile getiriyor.
YÜRÜYÜŞ YOLUNDA UÇURUMDAN DÜŞEREK ÖLEN MÜLTECİLER
Ali ve ben önden yürüyoruz. Volkan çekim yapıyor. Yerler buzlu ve kaygan. Yolun sağ tarafı uçurum. Sık sık dönüp arkada kalan Volkan'ı kontrol ediyorum. Uçurumdan kaynaklı ölümleri soruyorum. “Çok kişi uçurumdan düşüp ölüyor” diyor.
ALİ KAÇAKÇILIĞI NEDEN BIRAKTI?
Bu kez bize mihmandarlık yapmayı neden kabul ettiğini soruyoruz. Mülteciden aldığı parayı "haram" olarak niteliyor. Göçmen kaçakçılığından tutuklanıp hapse girdiğinde "ana kaçakçının" hapiste olduğu süre içerisinde çocuklarına ve ona bakma sözünü yerine getirmediğini söylüyor. Pek çok göçmen kaçakçısı tutuklandığında "ana kaçakçı" verdiği sözleri yerine getirmediği için ailelerinin ve kendilerinin çok zor durumlara düştüğünü anlatıyor: "Büyük kaçakçı diyor ki, ‘sen minibüsü kullan, bunları (mülteci) Van Gölü kıyısına götür, bırak’. Karayoluna çıkmak, minibüste mültecileri gizli saklı götürmek risk. Jandarma bir anda durduruyor ve arama yapıyor, mültecileri buluyor. Sonra gözaltına alınıyoruz. Ardından da tutuklama süreci geliyor. Büyük kaçakçı tüm bu riskleri biliyor ama diyor ki, 'Yahu sen götür. Al sana da şu kadar para. Sana bir şey olursa tüm ailen bundan sonra benim başım üstüne. Yani tüm masraflarını ben karşılayacağım, onlara aylık para göndereceğim. Sana da hapiste krallar gibi bakacağım.' Ama hapse girdikten sonra öğreniyoruz ki ailelerimiz perişan. Biz zaten perişanız. Kaçakçı verdiği hiçbir sözü tutmamış."
KİMDİR 'ANA KAÇAKÇI', NEREDE YAŞAR?
Ali'ye zaman zaman "baş kaçakçı", zaman zaman da "ana kaçakçı" diye bahsettiği kişilerin kimler olduğunu soruyoruz. Bu kişi, sınır köylerinde mi yaşar? Kent merkezlerinde mi? Yoksa metropollerde mi? Kaçakçılığın dışında farklı iş kollarında da çalışıyor mu? Ticaretle mi uğraşıyor? Kimdir bu büyük kaçakçılar? Ali, birkaç saniye sessizlikten sonra, "Büyük adamlar" diyor: "Daha da fazlasını bilmiyorum. Ama bu işte (göçmen kaçakçılığı) büyük paralar var. İnsanların üzerinden çok büyük paralar dönüyor” diyerek konuyu konuşmak istemediğini ifade ediyor.
KAÇAKÇILIK SİSTEMİ NASIL İŞLİYOR?
"Sen göçmen kaçakçılığı yaparken tanıdığın bildiğin baş kaçakçı senin memleketinden miydi? Yani siz sürekli temas halinde miydiniz?" diye soruyoruz. "Abla zor sorular bunlar" diyor. Farklı bir açıdan soruyoruz: "Senin çalıştığın ekipte kaç kaçakçı vardı? Sistem nasıl işliyordu?"
“Ana kaçakçının dışında beş kişi daha vardı. Kaçak yolla göçmen sokma görüşmelerini, anlaşmalarını ana kaçakçı yapar. Bizlerin alacağı para bellidir. Ana kaçakçı İran'daki kaçakçı ile farklı farklı koşullar için anlaşma yapar. Bunlar kaçakların geçirileceği noktaya, mayınlı alan var mı yok mu ona göre değişir. İranlı kaçakçı sınıra kadar gelmek istemeyebilir. O zaman ana kaçakçı, ekipteki başka bir kaçakçıyı İran sırından gizlice geçirir. Kafile olarak geçtikleri için onları sınırda bekleyen başka bir ya da birkaç kaçakçı vardır. Onlar kimi zaman at kimi zaman eşek ile gelirler. Kimi zaman yürüyerek. Sınırdan geçenleri o bekleyen kaçakçılar alır. Kafilenin sayısına göre ata, eşeğe bindirir ya da yürüyerek, bazı bölgelerde yerde sürünerek sınırdan uzaklaşmalarını sağlar. Kafiledeki kişi sayısı fazlaysa mutlaka üç kaçakçı o alanda bulunur. Geçişler geceleri olduğu için özellikle soğuk havalarda yırtıcı hayvan saldırılarından korunmaları ya da donmamaları için hızlı hareket etmeleri istenir. Sınır köyüne ulaşmaları için gene en az üç dört saat yürümeleri gerekir. Bu insanlar düşünün İran tarafında da aylarca yürüyorlar. Soğukta günlerce bekliyorlar. Çok yorgun oluyorlar. Hızlı yürüyemiyorlar. Dağ sınır köyüne ulaşıldığında ekipteki başka bir kaçakçı onları bekler. Şok evine yerleştirilirler. Bu evler önceden hazırlanır. Ana kaçakçı mültecilerin evden ne zaman çıkması gerektiğine karar verirse mülteciler o zaman çıkar. Araçların ayarlanması, havanın durumu, güvenlik güçlerinin aldığı önlemler etkili. Son dönemlerde kaçakçılara güvenlik güçlerinden çok baskı var örneğin. Polis, jandarma göz açtırmıyor. Bu nedenle kaçakçılar, jandarma baskın yapacak diye şok evlerinin yerini değiştiriyor zaman zaman.”
'JANDARMA YAKALARSA MÜLTECİLER KAÇIŞIYOR'
Ali’ye bulunduğumuz coğrafya itibariyle kalekolları, termal kameraları, gece devreye gezen askeri personeli, sınır köylerindeki korucuları, askeri birlikleri anımsatıp "Sınırdan mülteci geçişleri sonrası gece yürüyüşü yaparken hiç mi jandarma karşınıza çıkmıyor?" diye soruyoruz. “Çıkıyor abla, çıkmaz mı?” yanıtını veriyor. Peki mülteciler ne yapıyor? O anlar nasıl yaşanıyor?
“Abla, ben değil de bir arkadaş Yüksekova tarafından geçiş yapan mülteci kafilesini almıştı. Türkiye’ye gelen kaçaklar durduk yere gelmiyor Memleketinde savaştan kaçmış, kurşun, bomba görmüş insanlar bunlar. Jandarma mülteci kafilesi ile karşılaşınca havaya ateş açıyor takır takır... İşte o zaman görmen lazım, etrafa kaçışıyorlar. Jandarma kovalıyor, hepsi bir yere kaçıyor. Eğer kaçakçı jandarmadan kurtulursa o zaman ağaçların arasında falan saklanan mültecileri arıyor ama her zaman bulması mümkün değil. Jandarma kaçakçıyı bulup yakalıyor. Eğer yaz ayı ise hava sıcak, ama yine yırtıcı hayvanlar saldırabilir. Ama kış ayı ise işte kuytu yere de saklandıysa o zaman zaten donarak ölüyor ya da hayvanlar parçalıyor.”
KAÇAKÇILARIN COVID 19 ÖNLEMLERİ
Dağ yolunda yürümeyi sürdürüyoruz. Ali, bulunduğumuz noktadan karşıki dağları göstererek mültecilerin geçiş güzergâhlarını ve ulaştırılma noktalarını anlatıyor. Covid 19 süreciyle iyiden iyiye artan güvenlik önlemleri, sıkı denetimler, baskınlar kaçakçıları olumsuz etkilemiş, kaçakçılar da enfekte olmamak için önlemler almaya başlamış: “Korona denen hastalık çıktığında beri gelen mülteci sayısı da azaldı. Bu hastalık olmasa şimdi buralarda kaç mülteciye rastlamıştık. Afrika’dan çıkmış. Kaç tane ülke geçip İran’a gelecek. Sadece Afrikalılar için değil, Afgan, İran, Pakistan, Bangladeş, Hindistan hepsi için geçerli. Kaçakçılar hele bu son birkaç ayda en fazla 10-15 kişilik kafilelerle geliyor. Aylardır yürüyorlar. Hastalar, yorgunlar. Sınırı geçince evlere yerleştiriliyorlar. Bilmiyorsun ki hangisi koronalı? Belki de kaçakçı mülteciden kapacak koronayı. Artık minibüsçüler ‘altı yedi mülteciden fazlasını minibüsümde taşımam’ diyerek rest çekiyor büyük kaçakçıya. Böyle olunca kaçakçılar mültecileri şoklardan taksit taksit yola çıkartıyor."
KAÇAKÇILAR PARALARINI SARRAFLAR ÜZERİNDEN ALIYOR
Göçmen kaçakçılığı çok kısa sürede çok yüksek paraların kazanıldığı bir alan. Mültecilerin yolda karşı karşıya kaldıkları risklerden dolayı yanlarında nakit para taşımadıkları bilinen bir gerçek. “Göçmen kaçakçıları, ödemelerini mültecilerden nasıl alıyorlar?" sorusunu yöneltiyoruz. Ali’nin anlattıkları uluslararası kara para aklama yöntemlerinden biri olan 'sarraflık' sisteminin “göçmen kaçakçılığında” da kullanıldığını ortaya koyuyor. Mülteciler, Afganistan’dan çıkmadan paralarını oradaki sarrafa veriyor. Sarraflar, genellikle gerçekten kuyumculuk yapan kişiler oluyor. Afganistan’dan çıkan kişi İran’a vardığında İran’daki sarraf ile temasa geçiyor aradaki kişilere ödemeler ya banka hesapları ya da sarrafların adamları tarafından elden yapılıyor. Afrikalı bir göçmen de İran üzerinden geçmek zorunda olduğu için İran’daki sarraf üzerinden ödeme yaparak hareketliliğini sürdürebiliyor. Göçmen, göç yolunda ilerledikçe sarraflar ödemeleri yapıyorlar. Türkiye’deki kaçakçı da banka hesaplarında büyük para girişleri olmaması için Afganistan ve İran’daki sarraflar aracılığı ile çalışıyor. Ana kaçakçı adına çalışan göçmen kaçakçıları kimi zaman İran’a gidip sarraftan parayı alıp, ya nakit para ya da değerli bir taş ya da ziynet eşyasına çevirip Türkiye’ye getiriyor. İddiaya göre İran askerleri sistemin işleyişini bildiği için göçmen kaçakçılarının adamlarından zaman zaman rüşvet talep ediyor.
DAĞ YOLUNDAN YÜRÜYEREK VAN’A İNEN MÜLTECİLER DE OLUYOR
Dağ yolunda yürüyüşümüz devam ederken en tepeye tırmanıyoruz. GPS’ten bakıp ulaşmayı hedeflediğimiz sınır köylerine yaklaşmamıza kısa bir mesafe kaldığını görüyoruz. Tırmandığımız noktada bir köy tepeden görülüyor. Bu kez yamaçtan inip köyün arkasından dolanıyoruz. Bu yol mültecilerin geceleri geçtiği güzergâhlardan biri. Coğrafi koşullar gereği korunaklı bir alan olduğunu söylemek mümkün. Minibüsler genellikle dağın eteklerinde bekleyip mültecileri araçlara alıyor. Peki, mültecilerin bundan sonraki durakları neresi?
Ali anlatıyor: “Koşullara göre değişiyor. Eğer ilerleyebilirlerse Van, Ağrı, Tatvan'a kadar gidebiliyorlar. Ama eğer güvenlik nedeniyle ilerleyemezlerse ve bu süreç bir süre devam edecekse ana kaçakçı ne olacağına karar veriyor. Mesela böyle durumlarda mültecilerin alındığı noktaya geri dönülüyor. Cin Deresi yamacından dağlardan yaylalara oradan da direkt Van'a yürüyerek iniyor mülteciler.”
VAN'DA NELER YAŞANIYOR?
Ali, Van'a ulaştırılabilen mültecilerin kent merkezinin biraz dışında bulunan büyük dev kapılı evlerin olduğu bir mahalledeki şok evlerinde tutulduğu bilgisini veriyor. “Emin misin?" diye soruyorum. "Evet. Van'daki şok evlerine defalarca göçmen gruplarını bıraktım” diyor ve devam ediyor: “Şimdi o evler korona nedeniyle tam dolu değildir. Ama iki üç katlı evler, bodrum katları var. Bodrum katları yazları tıka basa mülteci dolu olur. Büyük demir kapılı evlerdir. Her bir demir kapının farklı deseni vardır. Kaçakçılar evleri karıştırmasın diye farklı renk ve desendedir binalar ve demir kapıları.”
Ali’ye, “Van merkezdeki şok evlerine yerleştirilen mülteciler ne kadar süre kalıyor? Evlerden ne zaman çıkartılıyor? Çıkartılınca nereye götürülüyorlar?” sorusunu yöneltiyoruz. Anlatıyor: "Mülteciler Van’a gelene kadar çok yoruluyor. Aylarca süren yürüyüşün beklemelerin ardından Van’daki eve yerleşiyorlar. Artık dağlık alanda yürümek istemiyorlar. Van yakalanmaları açısından en riskli yer. Yakalandıkları anda Geri Gönderme Merkezi’ne gönderilirler. Van merkezden mülteci çıkarmak için yıllardır Van Gölü kullanılır. Van'daki kaçakçı mültecileri peyderpey evlerden çıkartır. Van Gölü kıyısının çeşitli noktalarına bırakır. Orada onları balıkçı tekneleri bekler. Balıkçı Tatvan tarafına geçirir. Kimi büyük kaçakçılar Tatvan'a ulaşan mülteciyi eğer iyi para aldıysa bir şekilde bir ulaşım aracı ile metropollere ulaştırır. Ama tabii bu çok pahalı bir sistem. İran sınırından geçirilen ve İstanbul'a kadar güvenli gitmek isteyen bir mültecinin en az beş bin dolar ödeme yapması gerekir."
SAHTE KİMLİK, PASAPORT YAPIMI VE TEMİNİ
Ali'nin anlattıkları üzerine bu kadar güvenli sistemin ancak sahte kimliklerle sağlanabileceğini söylüyoruz. Ali bu konuya girmek istemediğini, çok bilgisi olmadığını söylüyor. O her ne kadar suskun kalmayı tercih etse de kaçakçıların sosyal medya hesapları üzerinden sahte kimlik kartları, sahte pasaport, sahte otobüs biletleri düzenledikleri ve bunu açık hesaplarda yayımladıkları da bilinen bir gerçek.
GÜVENLİK GÜÇLERİ, BİZİ DAĞ YOLUNDAN İNDİRİYOR
Dağlık alandan aşağı inerken, üç arazi aracının dağlık yola yöneldiğini görüyoruz. Bir süre sonra bulunduğumuz mevkiye ulaşıyorlar. Araçların içinde sivil görevliler ve özel harekât personeli var. Sorular yöneltiyorlar. Bölgede bulunmamızın risk teşkil ettiği ve ayrılmamız gerektiği söyleniyor. Sınır köylerine ulaşma imkânımız böylece ortadan kalkıyor. Görevliler, bulunduğumuz bölgeyi terk etmemiz konusunda oldukça kararlı. En kısa yoldan aracı bıraktığımız alana doğru yürüyüşe geçiyoruz.
MÜLTECİLERİN TUTULDUĞU ŞOK EVLERİNİ ÇEKTİK
Van-Hakkâri karayolu üzerinde Ali’yi indirdikten sonra Van merkeze doğru yola çıkıyoruz. Ali’nin bahsettiği kaçakçıların merkezde mültecileri tuttuğu “şok evi” olarak adlandırdıkları mekânların olduğu mahalleye doğru yol alıyoruz. Ali’nin verdiği bilgilerdeki gibi iki ya da üç katlı ve her birinin geniş, heybetli ve özel tasarımlı çelik kapılarının olduğu birkaç sokak... Araçtan inmeden görüntü ve fotoğraf alıyoruz. Sokağa çıkma kısıtlaması başlamak üzere. Bölgeden ayrılmamız gerekiyor. Sabahın erken saatlerinde bu kez Van Gölü’nden bindirilip Tatvan kıyılarında bırakılan mültecilerin hikâyelerini görünür kılmak üzere Bitlis’in Tatvan ilçesine doğru yol alacağız.
* İsim değiştirilmiştir.
İran Sınırı-3: Kaçtık ama burada da her an yakalanabiliriz
İran'dan Türkiye girebilen mülteciler Van'da neler yaşıyor? Gelirken yolda olup bitenleri nasıl anlatıyorlar? Türkiye'de ne yapmak istiyorlar? İran Sınırı'nın üçüncü bölümünde Van'da her an yakalanıp geri gönderilme korkusu içerisinde yaşayan göçmenler konuşuyor...
VAN - Afganistan’dan bir buçuk ay önce yola çıkan 17 yaşındaki Hajmar ile Bitlis’in Tatvan ilçesinde polisten gizlendikleri bir mekânda konuşuyoruz: “40 gündür yürüyorum. Kaçakçılara kişi başı bin dolar ödedik. Kaçakçılar bizi denizden (Van Gölü) kayığa bindirdi. Gece üçte buraya denizin kıyısına (Tatvan kıyıları) bıraktı. O saatten beri yürüyoruz, sokaktayız.”
Hajmar ve arkadaşları göçmen kaçakçıları ile İstanbul’a ulaşmak üzere anlaşmış. Ancak kaçakçı, Van Gölü’nün Tatvan kıyılarında indirip kaçmış. Van’ın çevre illerle bağlantısını sağlayan karayollarında bulunan arama ve kontrol noktaları göçmen kaçakçılarını alternatif rotalara yöneltmiş. Van Gölü’nün son yıllarda artan bir oranda yeni geçiş rotası olarak kullanılmasının temel nedeni de bu.

KAÇAKÇI TATVAN KIYILARINA MÜLTECİLERİ BIRAKIYOR
Henüz dakikalar önce polis etrafta gördüğü mültecileri minibüslere doldurup götürmüş. Kaçabilenleri de metruk binaların önlerinde, Tatvan eski otogarında, sanayi sitesindeki terk edilmiş depolarda ve merdiven altlarında görüyoruz. Bazı mülteciler de yollarda, ara sokaklarda yürüyor. Eski otogarda bir grup mülteciyi gördüğümüzde konuşmak için onlara doğru yürüyoruz ama kaçışıyorlar. İçlerinden bir mülteci konuşmayı kabul ediyor. Pakistanlı mülteci aslında göçmen kaçakçısı ile İstanbul’a kadar götürmesi için anlaşmış. 300 kişilik bir kafileyle bir hafta önce İran sırından Türkiye’ye geçiş yapmış. Kaçakçı bir gece önce Van Gölü kıyısından bindirdiği mülteciyi Tatvan’a kıyısı olan bir köye bırakmış. Geri gönderilmekten çok korkuyor. Kimlikleri olmadığı için otobüsler almıyor. Yürüyerek de olsa Ankara’ya gideceğini söylüyor.
DEPODA SAKLANAN MÜLTECİLERİN TEDİRGİNLİĞİ
Eski otogarın arka tarafında terk edilmiş depolar bulunuyor. Bir Tatvanlı, eğer depolara girersek mültecilerin orada toplu olarak görebileceğimizi söylüyor. Depoların olduğu alana yöneliyorum. İçerisi çok karanlık, soğuk, kesif bir küf kokusu var. Covid 19 virüsü nedeniyle ben de ciddi bir kaygı yaşadığımı itiraf etmeliyim. Aylardır yollarda olan bir mülteci grubu ile kapalı bir mekândayım. Oturmak için izin istiyorum. Kimse tepki vermiyor. Ben de yavaşça yere oturuyorum. Hikâyelerini dinlemek istediğimi ve eğer izin verirlerse yüzlerini göstermemek kaydıyla dışarda bekleyen kameraman arkadaşımı içeri çağıracağımı söylüyorum. Sınır dışı edilmekten, ülkelerine geri gönderilmekten duydukları kaygı her şeyin önünde. Tepkisizler. Açlar, yorgunlar, belirsizliğin içindeler. Kaygıyla, öfkeyle, yorgunlukla bakan onlarca gözle göz gözeyim. Kimse konuşmuyor. Titriyorlar. Konuşmamak konusunda kararlılar. Sınırlara ulaşma ve geçme mücadelelerini nasıl görünmezlik çabası içinde sürdürüyorlarsa o depoda da görünmez olmak istiyorlar. Mekândan ayrılıyorum.
MERDİVEN ALTINA SAKLANAN MÜLTECİ ÇOCUKLAR
Depodan çıktığımda Volkan, bir grup Afgan mültecinin merdiven altında olduğunu söylüyor. Yaşları 15 ila 20 arasında değişen bir grup genç. Arkadaşlarını kısa bir süre önce polis ekipleri götürmüş. Merdiven altında saklanıyorlar. Hajmar anlatıyor: “Afganistan’dan İran’a gelmemiz 40 gün kadar sürdü. İran sınırında çok uzun süre bekledik. Hava çok soğuktu. Ölenler oldu. Bir de dağlık bölge. Birkaç kez sınırdan geçmek üzere gidip geldik. Yolda yürürken düşüp kolunu, bacağını kıranlar, yaralananlar oldu. Bizim başımıza bir şey gelmedi. Ama kadınlar ve çocuklar çok zor durumdaydı. Kaçakçılarla anlaşmıştık. Kişi başı bin dolar vermiştik. Ama sınırdan geçerken Türk askerine yakalandık. Askerler üç, dört kişiyiz diye görmezden geldi, sınırdan geçmemize izin verdi. Van’da bir evde birkaç gece kaldık. Kaçakçılar bizi Van’dan gemiye bindirdi. Gece üçte buraya denizin kıyısına (Tatvan kıyıları) bıraktı. O saatten beri sokaktayız. Arkadaşlarımızı polis yakaladı götürdü. Bizler kaçtık. Ama burada da her an gelip yakalayabilirler. Biz ülkemize geri gönderilmek istemiyoruz. Bizim köyümüz Taliban denetiminde. Taliban’ın adamları bizi askerleri yapmak istiyor. Ama biz istemiyoruz. Onlara karşı gelenleri de öldürüyorlar.”
Ne yapacaklarını, geceyi nasıl geçireceklerini bilmiyorlar. Kayıtsız oldukları için seyahat etme hakları yok. Yürüyerek Ankara’ya gitmeyi hedefliyorlar.
NASİR: İRAN SINIRINDA MAFYA DÖVÜP PARAMIZI ALDI
Nasir ve arkadaşları ise inşaat halindeki bir binanın zemin katında battaniyeye sarılmış, bekliyorlar. Kaçakçılar Nasir ve arkadaşlarını iki gün önce Van Gölü üzerinden Tatvan kıyısına bırakıp kaçmış. Ses kaydı alınmasını, görüntü çekilmesini istemiyor. Elimde tuttuğum ses kayıt cihazını kapattığımı görmek istiyor. Kendisinden izin almadan asla kayıt cihazının kayıt düğmesine basmayacağımı ifade ediyorum. Nasir, “Ben kimseye güvenmiyorum” diyor. Yaşadığı, gördüğü onca şeyden sonra kaygılarında elbette haklı. Nasir’e ses kayıt cihazımın kapalı olduğunu gösterip çantamın içine atıyorum. Sohbete devam ediyoruz. Afganistan’ın Mezar-ı Şerif kentine bağlı bir köyden yola çıkmış arkadaşları ile. İran sınırına kaçakçılar aracılığıyla yürüyerek gelmiş. Nasir, İran sınırında İran sınır birlikleri ile çalışan bir mafya olduğunu iddia ediyor. Nasir’in iddiasına göre kaçakçılar da bu kişiler ile ortak çalışıyor. İran sınırına yakın kaldığı bir evde mafyanın adamları tarafından dövüldüklerini ve üzerlerindeki tüm paranın alındığını söylüyor.
'KOCASI OLMAYAN KADINLARA ÇOK KÖTÜ DAVRANIYORLAR'
Kaçakçının İran sınır köyünde tuttukları evden onları zorla çıkarttığını, yol ve güzergâh bilmeden tam 14 saat yürüdüklerini anlatıyor: “İran sınırında askerler bizleri yakaladılar. Yine para istediler. Biz de soyulduğumuzu hiç paramızın kalmadığını anlattık. Afganistan’daki kaçakçıya da ulaşamadık. Telefonlarımıza da el konuldu. İran sınırında beklerken erkekler, kadınlara çok kötü davranıyorlardı. Kötülük yapıyorlardı. Bunlar mülteciler değildi. Sınırda mafya çok. Eğer kadının yanında erkek yoksa o zaman kötülükler yapıyorlar. İran askerlerine para veremeyince bizi geri gönderdiler. Altı saat kadar gerisin geri yürüdük. Biz dört arkadaştık. Sonra orada bir Türk kaçakçı ile karşılaştık. Ona dedik ki sen bizi geçir, biz sana para vereceğiz. Bizi sınırdan Türk kaçakçı geçirdi. Sınırı geçirdikten sonra bizi bir eve götürdü. Telefon verdi bize. Videolarımızı çekti. Ailelerimize gönderdik. Para istedik. Onlar da kuyumcularla para gönderdiler. Paranın gelmesi bir hafta sürdü. Kaçakçı bize ekmekle su verdi. O kadar. Bir dağın tepesinden aşağı doğru geceleri yürüdük. Başka bir kaçakçı iki gece önce bizi bir tekneye bindirdi denize açıldık (Van Gölü). Sabaha karşı bizi bıraktı. İki gündür burada bekliyoruz. Polise yakalanmadık ama buradan ayrılmamız gerekiyor. Benim yaşadığım yerde Taliban var. Taliban’ı biliyor musun? Onlar kadınları, insanları öldürüyorlar. Eğer orada Taliban’ın askeri olmazsan öldürüyorlar. Taliban’dan kaçtık. Ankara’ya ya da İstanbul’a gidersem iş bulacağım. Kimliklerimiz olmadığı için araçlar bizleri almıyor. Ankara’ya doğru yürümek istedik, hava çok soğuk yürüyemedik. Şimdi bir araba sahibi ile anlaşmayı bekliyorum. Belki o bizleri Tokat’a götürecek. Ama çok para istiyor. Ailemden haber bekliyorum."
Yarın: Mülteciler bedava sağlık hizmeti mi alıyor?
İran Sınırı-4: Kadınları ve çocukları bekleyen en büyük tehlike
Göçmen kadın ve çocukları bekleyen en büyük tehlike henüz ülkelerinden ayrılmadan önce başlayan cinsel saldırı ve taciz... İranlı bir kadının Van'daki Geri Gönderme Merkezi'nde iki güvenlik görevlisinin cinsel saldırısına uğramasının ardından aynı yerde tek başına tutulduğu ve 'geri dönmüş' gibi gösterilmeye çalışıldığı ortaya çıktı.
Göç İdaresi Başkanlığı’nın verilerine göre Van’da ikamet izni ile 1698 mülteci bulunuyor. Geçici koruma statüsü ile ilde bulunan Suriyeli mülteciler, statüleri gereği sağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlanabiliyor. Ancak sağlık hizmeti almalarının önündeki en büyük engel dil bariyeri. Van’ın Seyrantepe Mahallesi’nde, 2011'deki deprem sonrasında oluşturulan çadır kentte halen depremde evleri yıkılan Vanlılar ve Suriyeli mültecilerden oluşan 250’yi aşkın kişi yaşıyor. Her bir ailenin en az beş ya da altı çocuğu var. Bölgeye gittiğimizde 27 kişinin korona virüsüne yakalandığını öğreniyoruz. Bunların 12’si hastanede tedavi gördükten sonra taburcu olmuş. İlaç tedavileri bitenlerin enfekte durumunun sonlanıp sonlanmadığını kesinleştirecek kontrol testleri ise yapılmamış. Enfekte olan, ilaç tedavileri devam eden Suriyeli mültecilerden konuşabilecek durumda olanlarla evlerinin penceresinden görüşüyoruz. Hastanelerde tercüman bulunmaması nedeniyle tedavi süreçlerinde ve ilaçların kullanımında ciddi sorun yaşadıklarını anlatıyorlar. Durumu halen iyi olmayan, nefes almakta güçlük çeken mülteciler, hem maddi imkânsızlık hem de hastanelerde karşılaştıkları zorluklar nedeniyle evde iyileşme beklentisi içinde.
VAN İL GÖÇ İDARESİ DE KAYIT ALMIYOR
İran sınırı üzerinden Van'a giriş yapan mülteciler güvenlik güçlerine yakalanmadan göç yolunu aşabilirse İl Göç İdareleri’ne başvuruda bulunma hakkına sahip. Ancak özellikle son bir yıldır başvuruculara “kayıt almadıkları” yönünde yanıt verilip bir başka il göç idaresine yönlendiriliyorlar. Van İl Göç İdaresi’nde 'kayıtların kapalı olduğunu' öğreniyoruz. Van ve çevre illerde kayıt yaptıramayan mültecilerin diğer illerdeki göç idarelerinden de benzer yanıtlar almaları ise genel bir uygulama halini almış. Öte yandan maddi olanağı, barınma imkânı olmayan mültecilerin bir ilden başka bir ile gitmeleri “kayıtlı” olmadıkları için legal yollardan mümkün olmuyor. “Kayıtsız” sayılmaları nedeniyle yurt içinde dolaşım serbestlikleri bulunmuyor. Şöyle ki, kaydı olmayan bir Afgan ya da Iraklı mülteci kayıt yaptırabileceği herhangi bir il bulabilmek için şehirlerarası otobüsü kullanamıyor. Terminallerde bilet satışında “kimlik ve kayıt” belgeleri soruluyor. Kimlik kartı, yol izin belgesi olmayanlar kimi zaman çok fahiş ücretler karşılığında otobüslerin bagaj bölümlerinde yolculuk ederek ulaşmak istedikleri kente gidebiliyor. Ya da taksiciler, şehirlerarası ulaşımda denetimlerin olmadığı farklı otoyolları kullanarak mültecileri taşıyor. Ancak mültecilerden talep edilen rakamlar 200 kilometrelik mesafe için 3 bin liraya kadar yükselebiliyor. Eğer sığınmacı yüksek rakamları ödeyebilirse binbir zorlukla ulaştığı yeni ildeki Göç İdaresi’ne başvuruyor. Kayıt yaptırabilirse “geçici kimlik kartı” alıyor. Ancak uygulama, mülteciye “geçici kimlik kartı aldığı kentte barınma” zorunluluğu getiriyor. Kayıtlı olduğu ilde iş bulma imkânı bulamayan mülteciler ise çalışıp, çocuklarına yeni bir yaşam kurma umuduyla büyük kentlere gitmek zorunda kalıyor. Güvenlik güçleri tarafından kayıtlı olduğu ilin dışında bulundukları fark edilirse ya yeniden kayıtlı oldukları illere ya da sınır dışı edilmek üzere bulundukları ildeki geri gönderme merkezine gönderiliyor.
SON BİR YILDIR SGK’LAR AKTİF DEĞİL
Uluslararası Koruma Kanunu ve ilgili yönetmelikleri çerçevesinde “geçici kimlik kartı” alan kişinin sağlık hizmetinden yararlanmak için Sosyal Güvenlik Kurumu’nca başvurusunun aktif hale getirilmesi gerekiyor. Ancak özellikle son bir yıldır SGK aktivasyonu sağlanmıyor. Uygulamadaki bu aksaklık mülteciler için ciddi sağlık sorunlarını beraberinde getiriyor. Özellikle kadın ve çocuklar hastalandıklarında hastaneler tarafından kabul edilmiyor, kabul edilmeleri durumunda da yüksek ücretler talep ediliyor.
GERİ GÖNDERİLME KAYGISI İLE SAĞLIK HİZMETİ ALMIYORLAR
Van Tabip Odası Başkanı Hüseyin Yaviç mültecilerin ciddi sağlık sorunları ile karşı karşıya olduklarını, “kayıtsız” bekleyen ya da yerleşik yaşama geçen hamile kadın ya da çocukların da sağlık hizmeti almak konusunda çok az talepleri olduğunu belirtiyor. Yaviç, kayıtsız ya da hareket halindeyken (göç yolu) hastalanan mültecinin herhangi bir sağlık kurumuna başvurmamasının temel nedeninin “geri gönderilme kaygısı” olduğunu ifade ediyor. Geçici koruma statüsü tanınan Suriyeli mülteciler ise hastanelere gittikleri zaman ana dillerinde tercüman bulunmaması nedeniyle gerekli muayeneyi yaptıramıyor. Dil bariyeri de yanlış teşhis ya da tedavinin ertelenmesinden kaynaklanan ciddi sağlık sorunlarını beraberinde getiriyor.
GERİ GÖNDERME MERKEZLERİNE GEREKLİ SAĞLIK HİZMETLERİ VERİLMİYOR
Doktor Yaviç’in aktardığına göre İran sınırından geçiş yaptıktan sonra yakalanarak ülkelerine iade edilmek üzere Geri Gönderme Merkezi’ne yerleştirilen mülteciler de ciddi sağlık sorunları ile karşı karşıya. Aylarca hareket halinde, yollarda olan mültecilere bu merkezlere getirildiklerinde revir alanı ve yeterli sağlık ekipmanı bulunmaması nedeniyle sadece birinci basamak sağlık taraması yapılıyor. Geri Gönderme Merkezi’nde doktorlara yönelik koruyucu önlem alınmaması hekim sağlığında riskleri de beraberinde getiriyor.
VAN OTOGARI’NDA POLİS ENGELLEMESİ
Geri Gönderme Merkezi’nden avukatların girişimleri ile çıkarılabilen ve “yol izin belgesi” alabilen mültecilerin ilk durağı Van Otogarı. Öğle saatlerinde gittiğimiz otogarda bir grup mülteci farklı kentlere hareket edecek otobüslerin kalkış saatini bekliyordu. İl Göç İdaresi tarafından verilen “yol izin belgeleri”ne sahip oldukları için legal yollarla seyahat edebiliyorlar. Otogarın bekleme salonunda mültecilerle konuşmak üzere yanlarına gittim. Ancak kısa bir süre sonra otogar polisi mültecilerle konuşmanın ve fotoğraf çekiminin “valilik iznine” tabi olduğunu söyledi. Polise, fotoğraf çekimi yapmayacağımızı, mültecilerle konuşmak istediğimizi söylüyorum. Polis bunun da mümkün olmadığı yanıtını veriyor ve Van Emniyeti’ne bağlı Güvenlik Şube ekiplerini otogara çağırıyor. Güvenlik Şube ekiplerinin gelişini beklerken bir 'vatandaş' olarak mültecilerin yanındaki boş koltuklardan birine oturuyorum. Hemen yan koltuklarda oturan ailenin biri bebek, diğerleri de altı ila 10 yaşları arasında dört çocukları var. Hitap etmek için kadının ismini soruyorum ama mülteci kadın söylemek istemiyor. Babası bebeği kucağına alıp yürüyerek susturmaya çalışıyor. Kadın “yol izin belgesi” ve Ankara otobüs biletini sıkı sıkı elinde tutuluyor. Mülteci kadın “Polisler size, bizimle konuştuğunuz için mi kızdılar?” diye soruyor. “Hayır. Sizinle ilgisi yok” diyorum. Mülteci kadın “Biz aylarca Geri Gönderme Merkezi’nde kaldık. 14 gün önce de karantinaya aldılar, yeni çıktık. Yanımda durduğun için bizi de götürürler yeniden diye korkuyorum” diyerek endişesini dile getiriyor. Kadın mültecinin yaşadığı kaygıyı artırmamak için hemen koltuktan kalkıyorum. Birkaç dakika sonra Güvenlik Şube ekipleri geliyor. Van’da herhangi bir yerde, otogar da dâhil olmak üzere çekim/ya da mültecilerle temas için “valilik izni gerektiğini” söylüyor. Valilik ile dolaylı olarak kurduğumuz temas sonucunda “Vali Bey’in mültecilere dair görüntü alınmaması konusundaki kararı çok net” yanıtı geliyor. Güvenlik Şube, otogardan ayrılmamızı talep ediyor, ayrılıyoruz.
GERİ GÖNDERME MERKEZİ’NDE İRANLI SIĞINMACIYA TECAVÜZ
Sağlık sorunuyla birlikte kadın ve çocukları göç yolu, sınır geçişi ve sonrasında bekleyen en büyük tehlike şiddet, cinsel saldırı ve istismar. Şiddet ve istismar, henüz bulundukları ülkedeki çatışmalar sırasında başlıyor. Kaçış ve göç yolunda, sığınılan ülkede artarak devam ediyor. Van’da da mülteci kadın ve çocuklar cinsel saldırı ve istismar tehdidi ile karşı karşıya. İranlı sığınmacı Z.N.'nin Van Geri Gönderme Merkezi’nde görevli iki kişinin tecavüzüne uğradığı geçtiğimiz günlerde basına yansıdı. Tecavüz, İranlı Z.N.’nin durumu merkezdeki görevlilere durumu anlatması ile ortaya çıktı.
MÜLTECİ KADIN ODASINDA CİNSEL SALDIRI
Van Barosu Göç ve İltica Komisyonu Üyesi Avukat Mahmut Kaçan’ın aktardığına göre Z.N. merkezin, erkek görevlilerin girmesinin yasak olduğu, kadınların tutulduğu bölümündeki tek kişilik odalardan birine alındıktan sonra iki güvenlik görevlisinin cinsel saldırısına uğradı. Korkudan sesini bile çıkartamayan Z.N., tercümanla konuşma fırsatı bulduğu ilk anda, iki kez tecavüze uğradığını anlattı. Beyanları kayıt altına alındı, savcılığa gönderildi. Yapılan inceleme sonucunda, güvenlik görevlilerinin odaya yasak olmasına ve acil bir durum bulunmamasına rağmen girdikleri kamera kayıtlarından saptandı.
GÜVENLİKÇİLERİN DNA KALINTILARI BULUNDU
Detaylı araştırma sonunda ise iki güvenlik görevlisinden birinin DNA kalıntıları ile Z.N.’nin çamaşırındaki kalıntıların uyumlu olduğu görüldü. Z.N.’nin beyanları tutarlıydı. Savcılık, "nitelikli cinsel saldırı" suçundan iki güvenlik görevlisi hakkında dava açtı. Güvenlik görevlileri, Z.N.’nin 'olay çıkarttığını', 'saçlarını yolduğunu', 'kendine zarar vermeye çalıştığını' öne sürdü ancak kamera görüntüleri ikisini de yalanlıyordu. İkisi de tutuklandı. Ancak bir sorun vardı. Z.N., iddiaları ile ilgili bu işlemler yapılırken ortadan kaybolmuştu. Van Barosu’nun, olayla ilgilenen gönüllü avukatları, soruşturmanın başlatıldığı dönem, ifade verirken Z.N.’ye eşlik eden avukatlar, genç kadına ulaşamıyordu.
AYLARCA TECAVÜZE UĞRADIĞI YERDE TUTULDU
Sordukları makamlardan bilgi de alamıyorlardı. Yaşadıklarının etkisiyle ülkesine geri dönmüş olabileceği yönünde kanaat oluştu. Daha doğrusu bu kanaatin oluşması sağlandı. Z.N., ortada yoktu ancak dava görülecekti. Duruşma öncesinde avukatlar şaşkındı. Z.N., gözetim altında adliyenin bekleme bölümünde bekletiliyordu, gitmemişti, kaçmamıştı. Kısa sürede, Z.N.’nin aylardır, tecavüze uğradığı merkezde, 'idari gözetim' altında tutulduğu, travma yaşamış olmasına rağmen bir sağlık kurumuna ya da bir başka kuruma nakledilmediği, suçluymuş gibi, kimseye bilgi verilmeden bir başına durmaya zorlandığı açığa çıktı. Van Barosu davaya katılmak istiyordu. Van 1. Ağır Ceza Mahkemesi, bu talebi reddetti. Duruşmaya, baronun "talep üzerine" atadığı avukattan başka avukatın girmesine izin verilmedi.
Salona basın mensupları, STK temsilcileri de alınmadı. Mahkeme, salgın koşullarını gerekçe göstererek bu kararı aldı. Ancak salona silahlı bir düzine polis getirildi, Geri Gönderme Merkezi’nin görevlileriyle birlikte hepsi salonda bekledi. Avukatlar, bu duruma itiraz ederek mahkemeye "bir tecavüz mağdurunun, bu kadar erkek arasında kendini nasıl anlatabileceğini" sordu ama sonuç değişmedi. Mahkeme, salonun kapısını kilitleterek, duruşmayı gerçekleştirdi. Duruşma sonunda, cezaevinden SEGBİS ile ifade veren iki güvenlik görevlisinin tutukluluk halinin devamına, merkezdeki diğer görevlilerin tanık olarak dinlenmesine karar verildi. Mahkeme, avukatın talebi üzerine Z.N.’nin bir başka yere nakli için aile mahkemesine de yazı gönderdi. Aylardır harekete geçmeyen Göç İdaresi nihayet, Z.N.’nin sığınma evine alınması için avukatıyla duruşmadan sonra temas kurabildi. Avukatlar seslerini çıkartmasa, davanın takibi yapılmasa, aslında iltica etmek isteyen Z.N., sessiz sedasız geri gönderilecek, geri gönderilene kadar da tecavüze uğradığı merkezde tutulmaya devam edilecekti. Van’da bulunduğumuz tarihlerde Z.N.’nin İl Göç İdaresi’nin kararıyla akrabalarının bulunduğu bir ile gönderildiğini öğrendik.
GÖÇMEN KAÇAKÇILARI RUANDALI KADINA TECAVÜZ ETTİ
Van’da geçen yıl İran sınırından kaçak yollarla Türkiye’ye giren Ruandalı bir kadın, Çaldıran yakınlarında üç göçmen kaçakçısının tecavüzüne uğradı. Olay yargıya intikal etti. Ruandalı göçmen kadının verdiği ifade doğrultusunda bir göçmen kaçakçısı tutuklandı. Diğeri ise halen firari. Göçmen kaçakçısı hakkında yakalama kararı var. Van Barosu, yetkili kurumlardan Ruandalı kadının kimlik bilgilerinin yanı sıra bulunduğu yerin bilgisini istedi. Resmi talebe verilen yanıtta “Bu isimde bir kişiye ulaşılamadı” denildi. Avukat Mahmut Kaçan, Ruandalı göçmen kadına dair bilgilere ulaşılamamasına ilişkin “kuvvetle muhtemel sınır dışı edildiğini düşünüyoruz” yorumunda bulundu.
MÜLTECİ KADINLARA INSTAGRAM ÜZERİNDEN TEHDİT VE ŞANTAJ
Avukat Mahmut Kaçan mülteci kadınlara yönelik şiddet ve istismara ilişkin son günlerde Van Barosu’na kadın avukatlar aracılığıyla ulaştırılan bir bilgiyi de paylaşıyor. Kaçan “Bir erkek şahıs, Instagram'dan oluşturduğu hesap üzerinden mülteci kadınları hedef alarak şantaj yapıyor. Cinsel isteklerine yanıt vermemeleri durumunda sınır dışı ettireceği yönünde tehditte bulunuyor. Bu konuda mağdur birkaç kadın var. Kadın avukat arkadaşlarımız kendileri ile konuşmuşlar. Ama mülteci kadınlar şikâyet etmek istemedikleri yönünde beyanda bulunmuşlar. Bu konuda bir çalışma yapıyoruz. Eğer kadınları ikna edebilirsek olayın ayrıntılarını şikâyet dilekçesine dönüştürüp Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurmayı düşürüyoruz” diyor. S Kaçan, mülteci kadınlara yönelik cinsel şiddet ve tehdit vakaları ile sık karşılaştıklarını, ancak kadınların her zaman yaşadıklarını anlatma ya da seslerini duyurma imkânı bulamadığını söylüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder