15 Eki 2011

Karanlığa Atılan Çığlık

MERİÇ VELİDEDEOĞLU
Ülkemizin gündeminden hiç düşmeyen, dahası çoğalarak yerini koruyansorunlaşmış konuların içinde, yargı ile olanların büyük bir yer tuttuğu görülüyor.
Bunlar arasında Silivrideki yargılamalar, duruşmalar; onlarla bağlantılı konular kuşkusuz en başta geliyor.
Örneğin, geride bıraktığımız eylülayında da, bu darbeyargılamasıyla ilgili olarak gündemde yer alanlar; ilk adımda şöyle sıralanabilir.
Silivride hücretutuklusu avukata“ hücre cezası; internet, ıslak imza davalarıDoğan Yurdakula izin sorunu; Silivri hücrelerini yine su basması;Anayasa Mahkemesinin,AKPyi kapatma davasında sözde Ergenekon baskısının yine konu edilmesi; iddianamelerdeki TSK” belgelerinde tahrifat” yapıldığının ileri sürülmesi; komutanların bitmek bilmeyen tutuklanmaları; tutukluluğun kaldırılmasını isteyen“ Özel Yetkili Yargıç ve Savcıların yetkilerinin geri alınması; görev yerlerinin değiştirilmesi; 1. Ergenekon duruşmaları; 9 Eylül günkü duruşmada yaşananlar; 2. Ergenekon duruşmaları; 30 Eylül tarihli duruşmada izleyicilere, avukatlara yaşatılanlar ve ötekiler...
Kuşkusuz bu liste eksik olabilir; ama buncası bile şaşırtıcı olsa gerek, bir tek konu ve bir aylık” süre için.
Bu durumun nedeni, bir tutuklu tarafından iddiaların Nasrettin Hoca fıkralarına benzediği” söylemiyle dile getirildi.
Bir bakıma; izleyicilerin dahası savunmanların sabırlarının taşmanoktasına gelmesininnedenini de açıklayan bir değerlendirme bu...
Çünkü -kendini ele veren- üretilmiş” delillerle, iftiralarla; düzmece suçlamalarla; onca çelişkiyle; çocuklara özgü yanlışlarla oluşturulmuş iddialarla kotarılan binlerce sayfalık bir iddianame var ortada.
Öte yanda bu tür” iddiaların da; ancakusu (akıl) ve mantıkı devreden çıkaran bir yolla oluşturulmaları dışında pek başka şansları yok.
Bu durumda da büyük bir bölümünün gülmece fıkralarıyla boy ölçüşecek bir içerikte olmasının önü alınamıyor.
Örneğin iddianameye göre; TSKnin onca general ve amirali, öteki rütbeli subayları bir araya gelip bir darbe planı hazırlıyorlar; ne zaman mı“2003” yılının başlarında (şubat sonu-mart başı).
Operasyon sırasında muhabere (iletişim),emniyetli cep telefonlarıile sağlanacaktır kararı alınıyor yapılması gerekenlerle birlikte; böyle yazıyor savcıların hazırladığı iddianamede.
Ama gelin görün ki, Türkiyede emniyetli cep telefonu kullanımına ilk kez, ancak 2 Aralık 2008 tarihinde başlanabilecektir...
“2008” yılının sonundagerçekleşebilecek bir kullanımı; yaklaşık altı yıl önce kulanıldığını gösteren bir iddia ile suçlansanız, dolaysıyla da -bir ay bir yıl değil- yıllarca tutuklu olsanız ne yapardınız, ne yapardık?
Bu soru; iddianameyi hazırlayan savcılar; yargılamayı yapanyargıç” lar için de geçerlidir, öyle değil mi?
Evet; kuşkusuz öyledir; öyledir de onlar bu gibi durumlarda tutukluTuğgeneral Hakan Akkoçun dediği gibisusma hakkını kullanırlar hep.
Savunmaların yapıldığı duruşmalarda; sorgulananlardan gelen bu tür -bütünüyle haklı- sorulara karşı; ne yargıç heyeti kürsüsünden, ne de savcıların köşesinden hiçbir ses çıkmaz; içleri titreten bir suskunluk, bir sessizlik yayılıverir ortalığa.
Sessizlik, savunmasını yapanın Bu siyasal bir davadır! vurgulaması ile bozulduğunda ise mahkeme başkanı anında: Mahkeme tarafsızdır! diye sertçe çıkışmaya başlar.
Asıl bu vurgulamanın önünde, susmaları gerekir. Ben bu davanın savcısıyım! diye haykıran bir başbakanı olan bir ülkede...
Duruşmalarla ilgili bu tür başka sorunlar da var; örneğin sanıklaştırılan jandarma subaylarına sorulan soruların -bir bakıma- içeriksizliği karşısında, kimi tutuklu komutanlar savunmalarını jandarmanın teşkilat yapısını; kimisi degörevlerini anlatmaya özgülemek zorunda kaldılar; yargılamanın eski bir deyişle,selameti açısından...
6 Ekim günkü duruşmada da böyle oldu; jandarma subayı Kubilay Aktaş, savunmasının bütününü bu konuya ayırdı; gerek verilen bilginin, gerekse bu özverili tutumun umarım bir değeri olur.
Başlıktaki çığlıka gelince; J. Kur. Alb. Mustafa Önselin çığlığıdır bu. O da 6 Ekim tarihli duruşmada savunmasına, Burada ne söylersek söyleyelim, yaptığımız karanlığa atılan çığlıktır! diye başlamışşöyle de sürdürmüştü:
Biliyorum ki bu çığlığı kimse duymayacak. Kimse duymasa da; basın sussa, yetkililer el ovuştursa, millet kayıtsız kalsayargıçlar sadece baksa da ben haklılığımı haykırmaya devam edeceğim.
Şu davaya bakın, artık yeni tutuklananlarınhaber değeri bile yok.Sadece iki Alb. tutuklandı diye TVlerde alt yazı geçiyor; gazeteler arka sayfalarda iki satır yazı yazıyorlar.İsimleri bile yok!. Hırsız kadar, arsız kadar, namussuz kadar değerleri yok.
Yazıklar olsun...

Hiç yorum yok: