Cumhuriyet 10.10.2011 |
“Ya saldır ya kaç” içgüdüsel komutunun ikilemidir korku. İnsan, korku yaratarak önce ürkütülür, sonra sindirilir. Yalnızlaştırılma korkusu. Parasızlık korkusu. Yaşlılık korkusu. Temel korku, ölüm korkusu. Yok olma korkusu. Kitleler bu korkularla yönetilebilir. Diktatörler bunu keşfetmiştir. Kitleleri yönetmenin iki silahıdır: Korkutma. Oyalama. Hiçbir şey yapamayacağına inandırma. Ne yapsa olmayacağına inandırma. Çaresizliğini bilinçaltına yerleştirme. Ondan sonra istediğini yaparsın. Yat dersin, yatar. Kalk dersin, kalkar. Sus dersin, susar. Konuş dersin, o gene susar. Ürkütülmüş insan sendromudur bu. Bu duruma getirilmiş insana şaşarsın. Şaşar kalırsın. Çalışır çalışır, eline bir şey geçmez. Katlanır. Aldığı her şeye zam yaparsın. “Hep böyledir” der, susar. Gözünün önünde lüks hayatlar yaşanır. “Onlar yaşamayacak da ben mi yaşayacağım?” der, hak verir. “Yediğin lokmaya şükret” derler, şükreder. Sel gelir, evini yıkar, “kader” der, boynunu büker. Deprem gelir, kentini yıkar. “Günahların yüzünden” derler, “doğru” der. Deresini kuruturlar, “onlar büyüktür, bilir” der. Ormanını keserler, “vardır bir bildikleri”der. Sen bakar bakar, anlamazsın. “Bizimkiler acaba et yemiyor da ondan mı?” dersin. Zihinlerinde bir tutukluk mu var diye düşünürsün. “Tepkisizler” diye şaşarsın. Kimi zaman içerlersin. Et yiyenlerin de böyledir, ot yiyenlerin de. Kapıcıların da böyledir, beylerin, ağaların da. “Bana dokunmasın da!” der geçer. “Bunlara müstahak” deyip kendini ferahlatır. Sıra kendine gelince artık yalnızdır. Cesaret, kaybetmeyi göze aldığın şey kadardır. Kaybetmeyi göze alamazsan, kazandığın her şeyi artık korkun yaparsın. “İşimi kaybedersem?” diye korkarsın. “Yerimi kaybedersem?” diye korkarsın. İtibarın, artık korkundur. Unvanın, artık korkundur. Ailen, artık korkundur. Çocukların, artık korkundur. Yaşamın korkun olmuştur. Artık teslim olmaktan başka yapacağın şey kalmamıştır. İnsan, çaresizliğini böyle yaşar. Korkutan böyle kazanır. Geçmişte böyle olmuştur. Günümüzde de böyledir. Gelecekte de böyle olacaktır. İliklerine kadar korkacaksın, sonra korkunu yeneceksin. Cesaretini böyle kazanacaksın. Mustafa Kemal’in ülkesi de böyleydi. İnsanlar böyle korkutulmuştu. “Düvel-i muazzama” idi düşman. Saltanatın etrafında toplanılmalıydı. Halife kurtarabilirdi vatanı. Herkes, herkes bir biçimde korkuyordu. HAYIR, dedi Mustafa Kemal. Hiçbir şeyi için korkmuyordu. Ne unvanı, ne malı, ne canı... Cesaret, işte budur. YA İSTİKLAL YA ÖLÜM, dedi. Ölümü göze almayanın özgür yaşamaya hakkı yoktur. Güçlü irade, korkuyu yendi. Kuvayı Milliye zabitleri ayaktaydı. Mustafa Kemal’in yanında toplandılar. Her şey, her şey değişti. Düvel-i muazzama yenildi. Saltanat kalktı. Halifelik kalktı. Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Ya şimdi mi? Korku yenilir mi? Yenilirse nasıl mı? Haftaya da onu görelim… Bilinçli korku; koruyucu bir duygudur. Saldıran bir köpekten duyulan korku insanı kurtarır. Ancak, ‘köpek saldırır’ diye sokağa çıkmamak sağlıksızdır. Bu durumda bilinç devre dışı kalmıştır. Koruyucu sistem ‘yanlış alarm’vermektedir. Nevrotik davranışlar, panik ataklar böyle oluşur. Çözüm; bilinçli olmaktır. Korkulan nesne, durum, her neyse‘önce tanınır’. Sonra da ‘gerçek boyutları’na indirgenir. Korku artık, başa çıkılabilir bir duruma indirgenmiştir. Bilinç korkuyu yenmiştir. Korkunun bilişsel terapisinin psikolojik anahtarı da budur. Saldırabilecek bir köpek gene korkutur, ama artık kaçabilir ya da siz köpeği korkutabilirsiniz. Korkunun yarattığı ‘zihinsel felç’ sona ermiştir. Korkuya karşı üç önemli aşamamız gelişir. Bilinçlenme. Örgütlenme. Harekete geçme. Bireysel ölçekte de toplumsal ölçekte de yapılması gereken, bu üç aşamanın gerçekleştirilmesidir. Birey ölçeğinde; korku nesnesini tanıyarak ‘bilinçleniriz’. Duygularımızı, düşüncelerimizi, davranışlarımızı aynı doğrultuda yeniden örgütleriz. Buna gerek vardır. Çünkü korku olgusunda duygularımız ile düşüncelerimiz çatışmakta, davranışımız da hareketsiz kalmaktadır. Dengemizi kurduktan sonra da harekete geçeriz. Bu üç aşama ile korkumuzu yenmiş, irademize yeniden egemen olmuşuzdur. Toplumsal ölçekte de gene üç aşama vardır. Öncelikle, korkumuz konusunda bilinçlenmemiz ilk koşuldur. Nelerden korkmaktayız? Neden korkmaktayız? Ne zaman ve nasıl oluşmuştur korkumuz? Bunu öğrendikten sonra‘örgütlenmemiz’ zorunludur. Toplumsal ölçekte güçlerin birleşmesi ancak örgütlenme ile olur. Örgütlenemeyen hiçbir toplumsal güç başarılı olamaz. Örgütlenemeyen gruplar ancak başkalarını eleştirmenin kolaylığına sığınır ve başarısızlıklarına (kendilerinden başka) herkesi neden gösterirler. Bu tutum, başarısızlığın inkârıdır. Bilinçli olanlar gerçeklerden korkmazlar. Gerçeğin inkârı sadece bilinci sislendirir, karartır. Örgütlerin de hareket edebilmesi gerekir. Gerçekçi hedefleri belirleyen örgütlerin kararlılıkla harekete geçmeleri korkuların yenilmesinin anahtarıdır. Böylece; bilinçli olunmazsa hiçbir şey yapılamaz. Bilinçli olunur ama örgütlenemezse sadece konuşan ama hiçbir şey yapamayan grupçuklar oluşur. Bilinçli gruplar örgütlenir ama hareket etmezlerse gene varacak hiçbir hedefleri olmadığından başarısız olurlar. Korku başarısızlığa neden olmamıştır. Başarısızlık korkuya neden olmuştur. Sonra da bu kısır döngüden kurtulmak zorlaşır. Çünkü; hareketin atalete dönüşmesi, zihinsel felce yol açar. Zihinsel felç de, ‘her şey bitti, artık hiçbir şey değişmez’ kötümserliğine yol açar ki içine düşülebilecek en büyük felaket budur. ‘Bilinçli örgütlenme’nin hareketsiz kalması, yaşam alanını ‘bilinçsiz örgütlenme’ye bırakır. Bu da bir toplumun felaketi olur. Bu felaket, ‘bilinçsiz örgütlenme’nin başarısından değil, ‘bilinçli örgütler’in başarısızlığından kaynaklanır. Duruma doğru tanı koyamama, sorumluluk almada kayıtsızlık gösterme, yapılacak işleri başkalarından bekleme, hiçbir şey olmayacağını sanma, olan biteni görmezden gelme, gerçekleri kabul edememe, zamanında toparlanamama, başlıca yanlışlardır. Sonucu da, ‘toplumsal korku’nun büyümesi ve yaygınlaşmasıdır. Yapılması gerekenler bellidir ve yapılmalıdır. Yapılması gerekenlerin sorumluluğu kimlerde midir? Hepimizde. Bende. Sende. Onda. Hepimizdedir. Gelecek hepimizin ortak geleceğidir. Geleceğimizi korku üzerine kuramayız. Güncel görev korkuları aşmaktır. Geleceğimiz bu başarıyı bekliyor… |
11 Eki 2011
Korkutulmuş İnsan Sendromu...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder