“Bunların başında devrin büyük ozanlarından Şair Yahya vardır. Padişah, perde arkasından Rüstem Paşa’yla Şair Yahya arasındaki konuşmayı dinlemektedir. Şimdi bu konuşmanın bu bölümünü vermeye çalışalım:
Rüstem: “İyi bir şair olduğunuzu söylerler.”
Yahya: “Ben bundan böyle hakkımda ne diyecekler onu düşünürüm. Şimdiye kadar ne dediklerini değil!”
R.“Şehzade Mustafa’ya pek bağlı görünürsünüz.”
Y. “Onu görüp de sevmemek, onu tanıyıp da ona bağlanmamak mümkün mü?
Rüstem Paşa, Şair Yahya’nın Şehzade Mustafa hakkında yazdığı bir şiiri okumaya başlar. Yahya, Rüstem Paşa’nın belli bir amaçla okuduğu bu şiirin son bölümünü onun ağzından alır ve:‘Hatası gayri muayyen, günahı nâmalûm / Zehi şehidü saidü, zehi şehi mazlum’ der.
R.: “Bu mersiyeyi tanıdınız demek?”
Y. “Elbette… Kendi sözlerimizi kendimiz reddetmek âdetimiz değildir.”
R. (Birden parlayarak), “Peki, bu sözlerle demek istediğiniz nedir? Kimi kastedersiniz? Kime karşı gelirsiniz? Düşündünüz mü hiç?”
Y. (Hor gören bir bakışla onu süzer), “Düşündük devletlû, düşündük. Ancak, Padişahımız, efendimiz çok büyük bir günah işlediler. Çok büyük bir vebale girdiler. Tahtından da, tacından da, devletinden de kıymetli bir evladına kıydılar. Tanrının en güzel eserini mahvettiler demeye dilimiz varmadığı için, fesatçılar fesat etti demeyi uygun bulduk.”
R. (Tekrar parlayarak), “Bre, nabekâr, ne haddine senin? Padişahımız efendimiz için böyle fitne, fesat edersin?”
Y. Ona ağlayanlar ile ağlarız.. Bu bir suçsa, katlimizi gerektiriyorsa; tez buyurun, tez buyurun da acımız biraz dinsin.”
R. (Kılıcını çeker), “Senin gibi köpeklerin katli şer’an caizdir.”
O anda Kanuni girer, arkasında Hürrem vardır. “Dur Rüstem, anlaşmamızda bu yoktu, bu kadarı yoktu.”
R. “Efendimiz, pek büyük saygısızlık eder, pek büyük küfürde bulunur.”
Kanuni: (Acı bir sesle) “Öyledir, şair taifesi hep öyledir. Küçük kelimelerden hoşlanmazlar. (Batıcı bir eğlenişle) Tahtımın etrafında senin gibi uyanık, senin gibi müdebbir vezirler ne kadar lazımsa,uyanık kafalı insanlara da ihtiyacım vardır. Bırakalım bu adamlar yazsınlar… Bırakalım, yaptıklarımız dışarıdan iyi mi görünür kötü mü?.. Serbest bırakın onu! (Yahya’yı serbest bırakırlar, Kanuni, Rüstem’e döner) Onlar bize ayna tutarlar, Rüstem. Yüzün temizse bak, değilse kaçın. (Çok üzgün) Ben o aynayı birkaç kere kendime tuttum Rüstem. Ne söyler bilirim…
“Perde iner, salonu bir alkış tufanı alır. Seyirciler, Bayar’ın kulak zarını patlatırcasına bir kıyamettir koparırlar... Bayar, yerinden kalktı, başyaveriyle salondan ağır ağır çıkar...
“Ertesi gün, Kanuni’nin “fikir özgürlüğü” hakkındaki sözlerinin yapıttan çıkarıldığını öğrendik! Adamlar, yüzlerce yıl önce özgürlük açısından söylenen sözlere bile dayanamıyorlardı…”
***
Yukarıdaki olayı Emin Karakuş, “Kırk yıllık bir gazeteci gözü ile İŞTE ANKARA” adlı kitabında anlatır.. (Hürriyet Yayınları, İstanbul, Ekim 1977) 14 ay sonra 27 Mayıs darbesi/devrimi yaşanacaktır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder