Bugün MİT’in eski ve yeni yöneticilerini “şüpheli” duruma getiren PKK ile müzakereler nasıl başladı?
Aydınlık’ta sıkça dikkat çektiğimiz son haftaların “best seller”i “Sızıntı: Wikileaks’te Ünlü Türkler” kitabında bu konuda ilginç bir kripto var. ABD’nin Bağdat Büyükelçiliği kaynaklı 13 Mart 2008 tarihli belgeye göre, Başbakan Erdoğan, dönemin MİT Müsteşarı Emre Taner’i PKK ile görüşmeler için bizzat görevlendiriyor. Gizlilik taşıyan belgede Taner’in Aralık 2007’de PKK’nın kandildeki yöneticileri ile görüşmek için öneride bulunduğu ancak PKK yöneticilerinin güvenlik gerekçesiyle Taner’le dağda görüşmeyi reddettiği anlatılıyor.
Belgede bu ayrıntıları, Irak Cumhurbaşkanı Talabani’nin ABD’nin Bağdat Büyükelçisi Ryan Croker’a anlattıklarından öğreniyoruz. Talabani, Erdoğan’ın Aralık 2007’de müzakereleri başlatması üzerine TSK’nın sınırötesi harekât yaparak hem Erdoğan’ı hem de Emre Taner’i zor durumda bıraktığını söylüyor. Talabani, Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan’la ayrı ayrı görüştüğünü, her ikisinin de PKK’ya af planladıklarını aktarıyor.
PKK mektubu
14 Ocak 2008 tarihli belgede yine ilginç bilgiler var. PKK’nın lider kadrosu, Başbakan Erdoğan’a Talabani aracılığıyla Emre Taner’e iletiliyor. Bu mektuptan sonra Taner, Talabani’den PKK ile görüşebilmesi için aracılık yapmasını istiyor. Wikileaks belgelerinden anlaşıldığına göre PKK, bu görüşmenin dağda değil Avrupa’da yapılmasını öneriyor. Talabani, PKK’nın Avrupa’daki liderlerinin iletişim bilgilerini Taner’e verdiğini Büyükelçi Cracker’a aktarıyor. Brüksel’de PKK liderleri ile Emre Taner arasında görüşmelerin başladığını da gene Talabani anlatıyor. Her iki tarafla da görüşen Irak Cumhurbaşkanı, hem PKK’nın, hem de MİT’in görüşmelerden memnun olduklarını söylediğini ifade ediyor.
Talabani’nin Amerikan Büyükelçisi’ne anlattıklarından ilginç bir bilgi daha ortaya çıkıyor: AKP hükümeti içinde bu müzakerelere karşı olanlar da bulunuyor. Talabani, “Washington’u bu konuda da Türk hükümetini teşvik etmesi için devreye soktu” diyor.
İşte Erdoğan’ın görevlendirmesiyle PKK ile görüşmeler böyle başlıyor. Müzakereleri fiilen başlatan Emre Taner ise şimdi “şüpheli” olmaktan kurtulmak için MİT yasasındaki değişikliğin onanmasını bekliyor.
( Editör notu: Yazarımız bu yazıyı kaleme aldığı sıralarda yasa henüz onanmamıştı.)
“Ergenekon” MİT’in neresinde?
Daha düne kadar ulusal istihbaratın en tepesindekiler için yakalama kararı çıkarılıyor, evleri basılıyor, “bulunamadı” diye tutanak tutuluyor. Meselenin sadece müsteşar Hakan Fidan meselesi olmadığı belli.
Çatışmanın AKP ile Cemaat arasında olduğunu gözden kaçırmak için “MİT ile Yargı-Emniyet kavgasından” söz ediliyor. Doğru ama eksik.
MİT’in karşısında yer alan “yargı ve emniyet” değil. Daha somut belirtelim: “Beşiktaş ile İstanbul Emniyeti içindeki F tipi polis şefleri. TEM şubede son olarak görevden uzaklaştırılan polis de aynı ekipten.”
Bu kavga şimdi neden patlak verdi? Askerin elindeki GES’in emniyete değil de MİT’e devrinden mi? Cumhurbaşkanlığı koltuğu için mi? Yoksa Suriye yüzünden mi? Ya da KCK operasyonları, Oslo görüşmesi...
Rivayet muhtelif. Belki de hepsi doğru. Tüm bunlar, daha büyük, topyekün bir iktidar kavgasının ön çatışmaları gibi.
Ergenekon bunun neresinde?
Bu çatışmanın pek dile getirilmeyen bir başka yönüne de biz dikkat çekelim. Daha doğrusu Aydınlık’ın bir haberini hatırlatalım.
MİT’i Ergenekon’a çekmek
28 Haziran 2009 tarihli haftalık Aydınlık dergisinin kapağının sürmanşetinde şu satırlar dikkat çekiyor: “Emre Taner: ‘Mehmet Eymür MİT’i Ergenekon’a çekmeye çalışıyor.”
Ufuk Akkaya’nın haberine göre, 26 Kasım 2088 günlü Sabah gazetesinde yayımlanan “Tuncay Güney, MİT’in İpek’iydi.” haberinden bir hafta 10 gün sonra dönemin MİT Müsteşarı Emre Taner, MİT İstanbul Bölge Başkanlığı’nda bir toplantı yaptı. Taner, toplantıda Eymür‘den duyduğu rahatsızlığı dile getirdi ve “Bu adam bizi Ergenekon pisliğinin içine çekmek istiyor” diye konuştu.
Müsteşarlık, Eymür‘den duyduğu rahatsızlığı, Sabah’ın Tuncay Güney haberinin çıktığı gün sıcağı sıcağına dile getirmişti. Açıklamada, MİT’e yönelik asılsız iddiaların “belirlenmiş senaryolara göre” ortaya atıldığı belirtiliyor ve şöyle deniyordu:
“Tuncay Güney o dönem itibarıyla şüpheli faaliyetlerinden dolayı dikkatimizi çeken ve üzerinde çalışma yapılan bir şahıstır. Bu bağlamda Tuncay Güney kayıtlı bir haber kaynağımız değildir. Kuruluş ve işleyişi tartışmalı olan Kontr-Terör Merkezi sorumluları ile birlikte 1997 yılında kuruluş şemasından çıkarılmıştır.”
Aynı günlerde cemaate yakın medyada MİT’i hedef alan yayınlar yoğunlaştı. Bakın o haberlerden birinde ne deniliyor: “ Orduda olduğu gibi MİT’in sivil kadroları da Ergenekoncu olanlar ve olmayanlar diye ikiye ayrılmış durumda. MİT’te hâlâ çok sağlam ve çok sert bir Ergenekoncu kanat var. Geçmişte Susurluk’u yaratan gurup da bu zaten. Bunlar Ergenekon’un yargı sürecine direniyorlar. MİT’in kapıları Ergenekon savcılarına açılmıyor. MİT elindeki olanakları, dosyaları Ergenekon operasyonunu yürütenlerin önüne koysa, arşivini onların kullanımına sunsa, bugün çok daha ciddi bir operasyon yapılıyor olurdu. Ama MİT bunu yapmıyor, Ergenekon soruşturmasına kurum olarak destek vermiyor. MİT’in arşivi Zekeriya Öz’e açılmıyor. Bu iş sadece askerle sınırlı kalmayacak. Ergenekon’da daha pek çok dalga yaşanacak. MİT’in Ergenekoncu sivil kadrolarına da operasyon yapılacak”
Sabah gazetesi yazarı Mahmut Övür, 12 Ocak 2009 günlü Taraf’ta Neşe Düzel’e böyle söylüyor, MİT’e açık açık “Ergenekon savcılarına yardım etmezseniz, sizi de Ergenekoncu ilan ederiz” demeye getiriyordu. Övür’ü cemaat konuşturuyordu!
Başta Emre Uslu, Mehmet Baransu gibi yazarlar olmak üzere cemaatin emrindeki kalemlerin uzunca bir süredir MİT’i hedef almaları şimdi daha iyi anlaşılıyor.
Yarbay Dönmez: Başbakan’ı şikâyet ettiğim için tutukluyum
İkinci Ergenekon davasının 7 Şubat 2012 tarihli duruşmasında konuşan Yarbay Mustafa Dönmez neden tutuklu olduğunu şu çarpıcı ifadelerle anlattı:
“Tutuklu kalmamın nedeni; tutuklanmadan önce başbakanı yazılı olarak şikayet etmiş olmamdır.
Tutuklu kalmamın nedeni; tutuklu tüm subaylar arasında, emperyalizmle, tam bağımsızlıkla, M.Kemal devrimciliğiyle ilgili, rütbeli personelin okuyabileceği makaleleer yazmak ve bu düşüncelerimin askeri yayınlarda yer almasıdır.
Tutuklu kalmamın bir başka nedeni; Sapanca’da komşumuz olan, M.Kemal’e hakaret eden, Başyetkilinin de zaman zaman evinde kaldığı, AKP milletvekili İhsan Arslan’ın bizlere beslediği husumettir.
Sizlerin tarafsız olmadığını nesnel delillerle görerek, haklarınızda reddi hakim talebinde bulunan tek muvazzaf subay da ne ilginçtir ki benim.
Sırf bu nedenlerle beni tutukluyorsunuz desem heyetiniz, kuvvetle muhtemel bu söyleme: ‘Bu davanın siyasi bir dava olmadığını bana söyleyeceksiniz...’
208 Muvazzaf Subay ve Astsubay Tutuklu
Yarbay Dönmez’in belirttiğine göre şu anda: “Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı yapılan Ergenekon, Poyrazköy, Kafes, Islak İmza, Amirallere Suikast, Çürük Çetesi, Askeri Casusuluk ve Şantaj, Balyoz, Gölcük Araması, Eskişehir Araması ve İnternet Andıcı” davalarından dolayı 208 muvazzaf subay ve astsubay tutuklu.
Pazar, 19 Şubat 2012 04:29
Pazar, 19 Şubat 2012 04:29
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder