27 Nis 2013

Çözülmekte Olan Kürt Sorunu mu, Ülke mi?


Bilimsel sosyalist ideolojinin başlıca temellerinden biri diyalektik düşünme yöntemidir.
Bu yöntem de öncelikle irdeleyici akıl demektir.
İrdeleyici akıl, herhangi bir sorunu bütün yönleriyle, içerebileceği tüm olasılıklarla ele alır.
Özdeyişsel, yüzeysel değil, açıklayıcıdır.
Suçlayıcı değil, saptayıcıdır.
Duygusal değil, adı üstünde, akılcıdır.
Son günlerde, açılım adı verilen süreçlerde, bütün bunların tam tersi yaşanıyor.
Kürt sorunu denilen sorunun çözümü konusunda kuşkuların mı var? Demek ki barışa karşısın.
Analar ağlamasın deyişini fazlaca duygusal, daha doğrusu duygu sömürücü, yüzeysel ve içeriksiz mi buluyorsun?
Demek ki sen anaların ağlamasını, art arda tabutlar gelmesini istiyorsun vb…
Bu türden suçlama ve yakıştırmalar, sıradan bir akla bile aykırı, şaşırtıcı bir bilinçsizlik ve düzeysizlikle tekrarlanıp duruyor.
Bunu, kendi amaçları doğrultusunda, kasıtlı olarak yapan iktidar çevreleri ve yardakçıları için bu söylediklerimiz hafif kalır.

Kürt sorunu nedir?
Kürtler ayrı bir devlet mi kurmak istiyor?
Türkiye federasyonlara mı ayrılacak?
Dedikodular, söylentiler, tahminler birbirine karışıyor ve zaten karışık olan akılları büsbütün karıştırıyor.
Bir yanda analar ağlamasıncılar...
Yanı sıra, verelim gitsinciler...
Şaşırmış, kafası karışmış, sonuçta da belki düşünmemeyi yeğleyen, kurtuluşu tepkisizlikte bulan bir toplum.
Bu tabloyu büyük olasılıkla ellerini ovuşturarak izleyen emperyalist güçler.

Bugünkü siyasal iktidar neden barış istesin?
Mayasında savaşçılık, tekçilik, dogmatizm olan bir dünya görüşünün barışçılığına nasıl inanılır?
Kürt sorunu ne oranda etnik, ne oranda ekonomik, ne oranda yapay bir sorundur?
Bilim, etnik kavimleşmeden ulusal devlete geçişin bir üst aşama olduğunu söylüyor.
Türkiye’de büyük çoğunluğuyla yoksul, yine büyük çoğunlukla kendilerinden farklı etnik kökenlerden insanların yaşadığı bölgelerde, büyük şehirlerde, onlarla kaynaşık olarak yaşayan Kürt kökenli ahali, böyle bir aşamaya mı ulaştı?
Kürtler, ayrı bir devlet, ayrı bir federasyon içinde yaşamayı mı, yoksa Türkiye’nin herhangi bir yerinde, özellikle de ekonomik bakımdan daha zengin bölgelerde yaşayıp iş güç sahibi olmayı, çocuklarına iyi bir gelecek sağlamayı mı yeğliyor?
Bir seçim yapma ikilemiyle karşılaşsalar, hangisini yeğlerler?
Bir parçası olduğumuz coğrafyada, farklı ulus devletler kapsamındaki Kürt unsurların bir araya getirilerek bir Kürt devleti kurulması tasarımı, ırkçı bir tasarım değil midir?
Bunun bir zamanların pantürkizminden ne farkı var?
Yine son zamanlarda dile getirilen İslam şemsiyesi kavramı, solcu, laik Kürtleri tedirgin etmiyor mu?
Bütün bu oluşumların, oldubittilerin gerisinde emperyalist bir elin, emperyalist çıkarların olabileceği akıllara gelmiyor mu?

Bizler, bu gibi soruları soranlar, emperyalist kan dökücülük Irak’ı mezbahaya çevirmekteyken kararlılıkla karşı çıkmıştık.
Bugün de, Suriye halkına yaşatılmakta olanlardan acı duyuyoruz.
Günümüz siyasal iktidarının, geçen yüzyıl başında İttihatçıların ülkeyi savaşa sürüklemesi gibi, ülkemizi Suriye ve İran’a karşı bir savaş cehennemine sürükleyebilecek olmasının kaygısını, tedirginliğini yaşıyoruz.
Duygu sömürücüsü savsözlerin, demagojik çığırtkanlıkların gerisinde, emperyalizmin kirli hesaplarının gizlenmesinden, bugün önlendi denilen kan dökücülüğün beş beterine sürüklenme olasılığından korkuyor, kuşku duyuyoruz.
Analar, babalar, kardeşler ağlamasın. Gazete sayfaları, TV ekranları tabut görüntüleriyle dolup taşmasın.
Fakat bunun bedeli, bütün bir ülkenin ağlaması, Türkiye Cumhuriyeti’nin cenazesinin kaldırılması olmamalıdır.
Çözülmekte olan Kürt sorunu mu; yoksa hangi etnik aidiyetten olursak olalım hepimizin varlığımızı, kimliğimizi, uygar yurttaşlar olma onurumuzu borçlu olduğumuz, laik, çağdaş ulus devletimiz, Türkiye Cumhuriyeti mi?
Üzerinde ısrarla düşünmemiz gereken yaşamsal sorun budur.

Hiç yorum yok: