12 Nis 2013

Ebu Zer’in düşündürdükleri

“Ey Muaviye, görüyorum ki elbiselerin sayısı artmış, sofranda 

kuş sütü eksik! Etrafın al yanaklılarla dolmuş, Muhammed’in

getirdiği dinin neresinde yazıyor bunlar ?”


“Ey Muaviye! Eğer bu sarayı kendi paranla yaptırıyorsan

israftır, halkın parasıyla yaptırıyorsan kul hakkıdır, her iki 

halde de haramdır!!”


Yoldaki kitaplarımdan biri olan ‘Sosyal Adalet Fikrinin Öncüsü Ebu Zer’ üzerinde çalışıyorum. Daha doğrusu kitabın son rötuşlarını yapıyorum. Bu münasebetle birkaç söz söyleyeceğim. Bunu Ebu Zer konusunda ister ‘ağzınıza bir parmak bal çalmak’ olarak alın, ister ‘vicdanınıza bir sızı akıtmak’ olarak…

İslam Peygamberi’ne inananların dördüncüsü olan Ebu Zer insan hakları, sosyal adalet ve hakça paylaşım konularında Müslüman tarihin ilk büyük savaşçısıdır. İslam Peygamberi’nin “Güneş, Ebu Zer’den daha dürüst ve doğru bir adamın üstüne doğmadı” diyerek yücelttiği Ebu Zer, Emevî Arabizmine karşı savaştığı için Emevîci Müslüman aydınlar (!) tarafından unutturulmuştur. Bilinmelidir ki, Ebu Zer, bizzat dindaşları tarafından kahır ve işkenceye uğratılıp dışlanmış, ‘sivri fikirli’ bir fesatçı olarak damgalanıp kenara atılmıştır.

Şimdi birileri çıkıp, “Müslümanların, sosyal adalet, toplumculuk, paylaşım gibi değerlerle ilgili hangi fikri, hangi mücadelesi var?” diyerek cehalet pazarladığında ‘muhafazakârlığa’ (emperyalizm muhafızlığına) dokunmamayı din bellemiş birtakım adamlar iki şeyden birini yapmaktalar: Ya “Bizim de sosyal adaletçilerimiz var, onlar da sosyalist ve komünist düşüncelere sahipler” gibi laflar ederek Ebu Zer’i komünistleştirmek ya da Ebu Zer’i, sosyal adalet fikrinde işi çığırından çıkarmakla itham edip etkisizleştirmek.

Bu tatlı su aydınlarını dinleyenler, Ebu Zer’in Marx, Engels gibi sosyalist teorisyen ve eylemcilerden sonra yaşadığını, onları izleyerek sosyal adaletçi fikirler geliştirdiğini mi düşünüyorlar? Böyle düşünüyorlarsa, tarihi tersinden okuyorlar, bin yılı aşkın bir zamanı yok sayıyorlar demektir.

Şu gerçeği görmeyecek miyiz: Ebu Zer, bir büyük Kur’an mümini olarak, en eski Batılı sosyalistlerden yaklaşık bin yıl önce yaşamış ve paylaşımcılığın, sosyal adaletin hem ilk mücadelesini vermiş hem de metafizik dayanaklarını ortaya koymuştur. Eğer bu konuda birilerini birilerine uyduracaksak, Batılı sosyalistleri Ebu Zer’in çömezi yapmamız gere-kir. Tarih de vicdan da bunu emreder. Hal böyle olunca, paylaşımcı bir mutluluk toplumunu Marx ve şürekâsında değil, Ebu Zer ve dayandığı ölümsüz ilkelerde aramalıyız. Tarihe, insana, gerçeğe, devrimciliğe, hakka saygı bunu gerektirir.  ‘Solcular’ın çuvalladıkları yer işte burasıdır. Dahası var:


DİNCİ BAŞARININ SIRRI
Yakalarına taktıkları rozetlerle ‘Atatürkçülük’ hegemonyası kuran ama esasında Atatürk’ün iman ve dehasından zerre kadar nasibi olmayan birtakım ‘basireti tutuk adamlar’ın hüsran sebeplerinin başında da andığımız o ‘solcu’ zihniyete teslimiyeti görmekteyiz. O solculukla bu Atatürkçülük ele ele vererek, Türkiye’yi çöküşün eşiğine getirdi. Nasıl mı?

Türkiye’yi çökertmek isteyen haçlı emperyalizmle onlara içeride ‘Atatürk düşmanlığı’ adına kulluk eden dincilik ekiplerinin bir numaralı enerji kaynağı, ‘basireti tutuklar’ın sergiledikleri akıl almaz tutarsızlıklardır. Türkiye’nin geldiği yeri uzaktan seyredenler de sanıyor ki, dinciliğin giriştiği büyük işleri kotaracak bir zekâsı veya dehası vardır. Hayır! Hayır!

Dinciliğin bütün şansı, solculuk ve Atatürkçülük adına hezeyan ve hüsran sergileyen ekiplerin yanlışlarıdır. Dincilik, bu yanlışlardan yararlanmada, işbirliği yaptığı haçlı emperyalizmin hünerli stratejlerinden, toplum mühendislerinden büyük yardımlar aldı ve haçlı emperyalizmin büyük desteğine mazhar olduğu için, ötekileri pestil gibi çiğneyip dümdüz etti. Olan, muhteşem iki mirasa oldu: 1. Kur’ansal düşüncenin yarattığı antiemperyalist akılcı miras, 2. Atatürk aydınlığının yarattığı antiemperyalist akılcı miras.

Bu iki mirasın şaşmaz ve ortak özelliklerinin başında zulme karşı çıkış gelmektedir. Dincilik, çok büyük bir zulüm olduğu için bu iki miras dinciliğe de temelden karşıdır. Bu hayatî meselenin ayrıntılarını biz, ‘Kur’an Penceresinden Kurtuluş Savaşı’na Bir Bakış’ adlı eserlerimizde ortaya koyduk. Dışarıdaki haçlı emperyalistlerle onların içerideki dinci muhafızlarını aynı anda rahatsız edişimiz biraz da bundandır.

Hiç yorum yok: