Recep Tayyip Erdoğan’ın 1980’li yıllarda Hizb-i İslam lideri Gülbeddin Hikmetyar’ın dizinin dibinde çektirdiği fotoğrafı zihninizde canlandırmaya çalışın. Bu fotoğraf aslında çok şey anlatıyor.
AFGANİSTAN’A BAŞBAKAN YAPILAN HİKMETYAR
Önce Gülbeddin Hikmetyar kimdir, ona bakalım. Hikmetyar, 1979’da Sovyetler Birliği’nin, işgal ettiği Afganistan’dan atılması için ABD tarafından desteklenen “mücahit” grupların liderlerinden biridir.
“Afganistan’ın en büyük kabilelerinden biri olan Peştun asıllı Hikmetyar (1947), 1968 yılında askeri akademiye girmiş, iki yıl sonra buradan atılmıştır. 1970 yılında Kâbil Üniversitesi mühendislik bölümüne kaydolduğunda, “CIA’nın kurmuş olduğu Asya Vakfı ile ilişkiye girmiştir. Abdul Resul Sayyaf, Burhaneddin Rabbani, Ahmet Şah Mesut, Gulbeddin Hikmetyar’ın başını çektiği Müslüman Gençlik Örgütü 1973’te kurulunca, CIA ile ilişkiler sıklaştırılmış ve Hikmetyar örgütün askeri kanadının lideri olmuştur.1
“Hikmetyar, üniversitede yüzü açık kızların ‘yüzlerine kezzap atmakla’ ünlenir. Daha sonraları, arkadaşları tarafından acımasızlığıyla tanınan Hikmetyar, yakaladığı esirlerin derilerini diri diri yüzmekle de, ününe ün katar.” 2
“Hikmetyar, Pakistan gizli servisi (ISI) kanalıyla CIA’dan milyonlarca dolar almıştır. Peter Bergen’e göre bu miktar, 600 milyon dolardan az değildir.”3
CIA’nın kontrolünde olan bu şahıs, 1992 yılında Afgan direnişçilerin oluşturduğu Yönetim Konseyi tarafından başbakan seçilmiştir. Görevde olduğu 1996 yılında Kabil’deki radyo ve televizyonlarda müzik yayımlanmasının yasaklanması ve bütün sinemaların kapatılmasını emretmiştir.
Afganistan’dan Rusları atmak için başlayan CIA destekli bu kanlı ve gerici süreç sonuç itibariyle bir müddet sonra ülkede Taliban’ı iktidara getirmiştir.
AFGANİSTAN ORTAÇAĞA BÖYLE GERİ GÖTÜRÜLDÜ
Taliban’ın Afganistan’da iktidarda olduğu dönemde nelerin yaşandığını kısaca hatırlamakta fayda var:
-Kız çocuklarının eğitim görmesi yasaklandı,
-Şeriat kuralları gereği hırsızların eli kesildi,
-Cinayetten suçlu bulunanlar, halkın gözleri önünde idam edildi,
-Erkeklere sakal mecbur edilirken, kadınların çalışması yasaklandı ve peçe zorunluluğu getirildi,
-Bu kuralların uygulandığını kontrol etmek için din polisi tesis edildi.
Taliban iktidarında yapılan bu uygulamalar, doğal olarak ülkeyi kısa sürede ortaçağa geri götürmüştür.
ERDOĞAN NASIL KURBAN SEÇİLDİ?
Şimdi bir başbakan adayı düşünün (Erdoğan) Hikmetyar gibi bir liderin dizinin dibinde oturuyor. Dizinin dibinde oturduğuna göre Hikmetyar kadar olmasa bile her halde onun da benzer radikal İslami düşünceleri vardır. Böyle bir ismi siz (CIA) bir ülkeye başbakan yapabilirseniz, ister istemez yetiştiği kültürün genetik kodlarına yazdığı değerleri iktidarı döneminde uygulamaya koymaya çalışacaktır.
Bu noktada emperyalizmin plancılarının görevi; böylesi “yetenekleri” keşfederek, ortamın ihtiyacına göre bunlardan uygun olanlarını kilit görevlere taşımaktır. İşte bu kapsamda Recep Tayyip Erdoğan, 1989-91 yılları arasında Türkiye’de görev yapan Amerikan Büyükelçisi Morton Abromowitz tarafından, geçmişine bakılarak önce “keşfedilmiş”, sonra da devşirilmiştir.
O dönemde Erdoğan daha Refah Partisi Beyoğlu ilçe başkanıdır. Bu “keşiften” sonra sürekli yıldızı parlatılarak önce İstanbul Belediye Başkanlığına, takiben Başbakanlığa taşınmıştır. Rand Corporotion daha Ocak 1996’da, gelecekte Tayyip Erdoğan’ın Başbakan, Abdullah Gül’ün ise Dışişleri Bakanı “olacağını” (siz “yapılacağını” anlayın) açıkça yazmıştır.
ABD ERDOĞAN’DAN NE BEKLİYORDU?
Şimdi Erdoğan’ın siyasi-kültürel kodlarını ortaya koyan, başbakan olmadan önce söylediği birkaç cümleyi hatırlayalım:
-“Bu demokrasi amaç mı olacak, araç mı olacak?”
-“Demokrasi bir tramvaydır istediğimiz durakta ineriz.”
-“Hem laik hem Müslüman olunmaz, ya Müslüman olacaksın ya laik.”
-“Maddede ve manada egemenlik kayıtsız şartsız Allah’ındır.”
-“Minareler süngü, kubbeler miğfer, camiler kışlamız, müminler asker… “
Şimdi de Erdoğan iktidara geldikten sonra yapılan icraatlardan sadece bir örnek verelim:
-Başbakan şöyle diyor: “Modern dindar bir gençlikten bahsediyorum. Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı bir gençlikten bahsediyorum.”
Bu talimat sonrasında eğitimde 4+4+4 uygulaması yürürlüğe konulmuştur. Bu uygulamanın “kazancını” ise AKP Muğla Milletvekili Ali Boğa; “4+4+4 eğitim sistemiyle birlikte bütün okulları imam hatip yapma şansını elde etmiş bulunmaktayız” diyerek açıklamıştır.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür, ancak saydıklarımız ABD’nin Türkiye’yi dönüştürmek için en uygun insanı tespit ettiğini göstermek için yeterlidir.
LAİK-DİNCİ, ALEVİ-SÜNNİ KUTUPLAŞMASININ TEMELİ BÖYLE ATILDI
Planlandığı gibi AKP iktidarı halka bir “İslami düzen” dayatmaya başladı. Ama onun İslam’ı hangi İslam? Türkiye halkının dini inancı olan İslam mı, yoksa ABD imalatı “Ilımlı İslam” mı? Peki, herkes bu din anlayışını benimsiyor mu? Hayır. Halkın büyük bir kesimi bu anlayışı benimsemiyor. O zaman bu dayatma nasıl sonuçlanacak?
Sonuçta yabancı odaklar bu nitelikteki bir insanı iktidara getirerek toplumda din ekseninde oluşturmayı planladıkları fay hattını tetikleyecek bir kutup yaratmış oldular.
Erdoğan’ın AKP iktidarında sadece onun gibi düşünenler devletin nimetlerinden faydalanabiliyor, bürokraside ilerleyebiliyor veya iş adamı olarak ihale vs alabiliyorlar. Hatta sınav soruları yandaşlara verilerek gençlerin gelecekleri çalınıyor. Bu durum, birilerini kendisine çekerken birilerini ise itiyor. Öteki konumuna düşen insanlar ister istemez kendi çıkarlarını korumak için birlikte olmaları gerektiğini düşünerek yeni bir kutba doğru yöneliyorlar.
Emperyalizm tarafından milleti birbirine boğazlatacak etnik ve mezhep kavgaları işte böyle kurgulanıyor.
Tek çözüm: Erdoğan’a güle güle demek.
O gitmeden çocuklarımızın hayati tehlikesi bitmeyecek.
Dipnot:
1- Robert Dreyfuss, The Devil’s Game, Metropolitan Books, November 2005, s. 260’dan aktaran: Vahap Erdoğdu, “Hikmetyar’ı tanıyor muyuz?”, Cumhuriyet, 7 Nisan 2010.
2- Age, akt: Vahap Erdoğdu.
3- Ahmed Rashid, Descent into Chaos: The U.S. and the Disaster in Pakistan, Afghanistan, and Central Asia, Penguin Bokks, s. 10, 12’den akt: V. Erdoğdu, aynı yazı.
AFGANİSTAN’A BAŞBAKAN YAPILAN HİKMETYAR
Önce Gülbeddin Hikmetyar kimdir, ona bakalım. Hikmetyar, 1979’da Sovyetler Birliği’nin, işgal ettiği Afganistan’dan atılması için ABD tarafından desteklenen “mücahit” grupların liderlerinden biridir.
“Afganistan’ın en büyük kabilelerinden biri olan Peştun asıllı Hikmetyar (1947), 1968 yılında askeri akademiye girmiş, iki yıl sonra buradan atılmıştır. 1970 yılında Kâbil Üniversitesi mühendislik bölümüne kaydolduğunda, “CIA’nın kurmuş olduğu Asya Vakfı ile ilişkiye girmiştir. Abdul Resul Sayyaf, Burhaneddin Rabbani, Ahmet Şah Mesut, Gulbeddin Hikmetyar’ın başını çektiği Müslüman Gençlik Örgütü 1973’te kurulunca, CIA ile ilişkiler sıklaştırılmış ve Hikmetyar örgütün askeri kanadının lideri olmuştur.1
“Hikmetyar, üniversitede yüzü açık kızların ‘yüzlerine kezzap atmakla’ ünlenir. Daha sonraları, arkadaşları tarafından acımasızlığıyla tanınan Hikmetyar, yakaladığı esirlerin derilerini diri diri yüzmekle de, ününe ün katar.” 2
“Hikmetyar, Pakistan gizli servisi (ISI) kanalıyla CIA’dan milyonlarca dolar almıştır. Peter Bergen’e göre bu miktar, 600 milyon dolardan az değildir.”3
CIA’nın kontrolünde olan bu şahıs, 1992 yılında Afgan direnişçilerin oluşturduğu Yönetim Konseyi tarafından başbakan seçilmiştir. Görevde olduğu 1996 yılında Kabil’deki radyo ve televizyonlarda müzik yayımlanmasının yasaklanması ve bütün sinemaların kapatılmasını emretmiştir.
Afganistan’dan Rusları atmak için başlayan CIA destekli bu kanlı ve gerici süreç sonuç itibariyle bir müddet sonra ülkede Taliban’ı iktidara getirmiştir.
AFGANİSTAN ORTAÇAĞA BÖYLE GERİ GÖTÜRÜLDÜ
Taliban’ın Afganistan’da iktidarda olduğu dönemde nelerin yaşandığını kısaca hatırlamakta fayda var:
-Kız çocuklarının eğitim görmesi yasaklandı,
-Şeriat kuralları gereği hırsızların eli kesildi,
-Cinayetten suçlu bulunanlar, halkın gözleri önünde idam edildi,
-Erkeklere sakal mecbur edilirken, kadınların çalışması yasaklandı ve peçe zorunluluğu getirildi,
-Bu kuralların uygulandığını kontrol etmek için din polisi tesis edildi.
Taliban iktidarında yapılan bu uygulamalar, doğal olarak ülkeyi kısa sürede ortaçağa geri götürmüştür.
ERDOĞAN NASIL KURBAN SEÇİLDİ?
Şimdi bir başbakan adayı düşünün (Erdoğan) Hikmetyar gibi bir liderin dizinin dibinde oturuyor. Dizinin dibinde oturduğuna göre Hikmetyar kadar olmasa bile her halde onun da benzer radikal İslami düşünceleri vardır. Böyle bir ismi siz (CIA) bir ülkeye başbakan yapabilirseniz, ister istemez yetiştiği kültürün genetik kodlarına yazdığı değerleri iktidarı döneminde uygulamaya koymaya çalışacaktır.
Bu noktada emperyalizmin plancılarının görevi; böylesi “yetenekleri” keşfederek, ortamın ihtiyacına göre bunlardan uygun olanlarını kilit görevlere taşımaktır. İşte bu kapsamda Recep Tayyip Erdoğan, 1989-91 yılları arasında Türkiye’de görev yapan Amerikan Büyükelçisi Morton Abromowitz tarafından, geçmişine bakılarak önce “keşfedilmiş”, sonra da devşirilmiştir.
O dönemde Erdoğan daha Refah Partisi Beyoğlu ilçe başkanıdır. Bu “keşiften” sonra sürekli yıldızı parlatılarak önce İstanbul Belediye Başkanlığına, takiben Başbakanlığa taşınmıştır. Rand Corporotion daha Ocak 1996’da, gelecekte Tayyip Erdoğan’ın Başbakan, Abdullah Gül’ün ise Dışişleri Bakanı “olacağını” (siz “yapılacağını” anlayın) açıkça yazmıştır.
ABD ERDOĞAN’DAN NE BEKLİYORDU?
Şimdi Erdoğan’ın siyasi-kültürel kodlarını ortaya koyan, başbakan olmadan önce söylediği birkaç cümleyi hatırlayalım:
-“Bu demokrasi amaç mı olacak, araç mı olacak?”
-“Demokrasi bir tramvaydır istediğimiz durakta ineriz.”
-“Hem laik hem Müslüman olunmaz, ya Müslüman olacaksın ya laik.”
-“Maddede ve manada egemenlik kayıtsız şartsız Allah’ındır.”
-“Minareler süngü, kubbeler miğfer, camiler kışlamız, müminler asker… “
Şimdi de Erdoğan iktidara geldikten sonra yapılan icraatlardan sadece bir örnek verelim:
-Başbakan şöyle diyor: “Modern dindar bir gençlikten bahsediyorum. Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı bir gençlikten bahsediyorum.”
Bu talimat sonrasında eğitimde 4+4+4 uygulaması yürürlüğe konulmuştur. Bu uygulamanın “kazancını” ise AKP Muğla Milletvekili Ali Boğa; “4+4+4 eğitim sistemiyle birlikte bütün okulları imam hatip yapma şansını elde etmiş bulunmaktayız” diyerek açıklamıştır.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür, ancak saydıklarımız ABD’nin Türkiye’yi dönüştürmek için en uygun insanı tespit ettiğini göstermek için yeterlidir.
LAİK-DİNCİ, ALEVİ-SÜNNİ KUTUPLAŞMASININ TEMELİ BÖYLE ATILDI
Planlandığı gibi AKP iktidarı halka bir “İslami düzen” dayatmaya başladı. Ama onun İslam’ı hangi İslam? Türkiye halkının dini inancı olan İslam mı, yoksa ABD imalatı “Ilımlı İslam” mı? Peki, herkes bu din anlayışını benimsiyor mu? Hayır. Halkın büyük bir kesimi bu anlayışı benimsemiyor. O zaman bu dayatma nasıl sonuçlanacak?
Sonuçta yabancı odaklar bu nitelikteki bir insanı iktidara getirerek toplumda din ekseninde oluşturmayı planladıkları fay hattını tetikleyecek bir kutup yaratmış oldular.
Erdoğan’ın AKP iktidarında sadece onun gibi düşünenler devletin nimetlerinden faydalanabiliyor, bürokraside ilerleyebiliyor veya iş adamı olarak ihale vs alabiliyorlar. Hatta sınav soruları yandaşlara verilerek gençlerin gelecekleri çalınıyor. Bu durum, birilerini kendisine çekerken birilerini ise itiyor. Öteki konumuna düşen insanlar ister istemez kendi çıkarlarını korumak için birlikte olmaları gerektiğini düşünerek yeni bir kutba doğru yöneliyorlar.
Emperyalizm tarafından milleti birbirine boğazlatacak etnik ve mezhep kavgaları işte böyle kurgulanıyor.
Tek çözüm: Erdoğan’a güle güle demek.
O gitmeden çocuklarımızın hayati tehlikesi bitmeyecek.
Dipnot:
1- Robert Dreyfuss, The Devil’s Game, Metropolitan Books, November 2005, s. 260’dan aktaran: Vahap Erdoğdu, “Hikmetyar’ı tanıyor muyuz?”, Cumhuriyet, 7 Nisan 2010.
2- Age, akt: Vahap Erdoğdu.
3- Ahmed Rashid, Descent into Chaos: The U.S. and the Disaster in Pakistan, Afghanistan, and Central Asia, Penguin Bokks, s. 10, 12’den akt: V. Erdoğdu, aynı yazı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder