Siyasi retorikte kimi girişimler zaman zaman tersi kavramlarla etiketlenerek sunulurlar. Ecevit’in 1974 Kıbrıs müdahalesini “Barış Harekâtı” olarak nitelemesi, bu olgunun örneklerinden biridir.
Türkiye’nin ve bölgenin sorunlarını geçmişinden günümüze çok iyi bilen emekli büyükelçi ve eski İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ’dan aldığım bir ileti, benzer bir durumla yeniden karşı karşıya olup olmadığımızı düşündürüyor.
Gönderdiği iletiyi yayımlayarak, sözü Sayın Şükrü Elekdağ’a bırakıyorum:
“Öcalan’ın Nevruz’daki çağrısı sözde ‘barışçı çözümün’ ipuçlarını içeriyor.
Söz konusu çağrının odağını, Erdoğan’la Öcalan arasında mutabık kalınan Anadolu ile Mezopotamya’yı Türk-Kürt Federal Devleti çatısı altında birleştirme projesi oluşturuyor.
Federal devletin, Kürt Federe Devleti ayağı, (1)Türkiye, (2) Irak ve (3) Suriye Kürtlerinden oluşacak ve coğrafi olarak Türkiye’nin güneydoğusunu, Musul ve Kerkük’le birlikte Irak Bölgesel Kürt yönetimi topraklarını ve Kuzey Suriye Kürt bölgesini kapsayacak. Çağrıdaki misakımilli vurgusu Türk kamuoyunu etkilemeyi ve projeyi cazip göstermeyi amaçlıyor.
Bu birleşik Türk-Kürt yapılanması Türkiye’nin öncülüğünde ve çabası ile sağlanacak. Bunun da ancak Türkiye’nin ağır bedeller ödemesiyle gerçekleştirilebilecek bir hedef olduğu açıktır. Zira, Irak Başbakanı Maliki, Musul ve Kerkük’ün Arap toprağı olduğunu ileri sürüyor ve Barzani’nin bu bölgeye ancak savaşla egemen olacağını vurguluyor. Diğer bir deyişle Erdoğan-Öcalan ortak projesinin uygulanması Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmesi demek. Bunun gerçekleşmesi için ise Türkiye’nin hem Irak’la, hem de Suriye ile savaşı göze alması zorunlu.
Diğer taraftan Türkiye’nin liderliğinde böyle bir yapılanma, İran Kürtlerini de cezbedeceği için, bu gelişme İran’ı müthiş rahatsız edecektir. İran esasen ABD’nin ve İsrail’in hedef tahtasında ve sürekli tehdit altındadır. ABD Kongresi İran’ı içinden çökertmek için 97 milyon dolarlık bir tahsisat ayırmıştır. Bu bakımdan Tahran, bölgedeki bu siyasi mühendislik ortamında ABD’nin yakın müttefiki Türkiye ile kendini ismi konulmamış bir savaş içinde görecektir.
Sonuçta Türkiye’nin kendisini İran, Irak ve Suriye’den oluşan bir koalisyonla ardı arkası gelmeyen savaşlar içinde bulması kaçınılmaz olacaktır. Farzımuhal proje gerçekleşse dahi, kurulacak Türk-Kürt federasyonunun yaşama şansı yoktur. Çünkü federasyonun ikinci kanadını oluşturan Kürtler velinimetleri olarak gördükleri ve biat ettikleri ABD ve onun yandaşı İsrail’in politikalarını gözü kapalı izleyeceklerdir.
Zira, Erdoğan-Öcalan ikilisi tarafından lanse edilen bu projenin patenti esasında ABD’ye ve İsrail’e aittir. Bu durumda federal devletin Türk ve Kürt kanatlarının çıkarları sürekli çatışma halinde olacak ve sonuçta Kürtler bağımsız bir devlet olarak ayrılacaklar ve ABD ile İsrail çıkarlarının Ortadoğu’daki bekçisi rolünü üstleneceklerdir.
Anadolu-Mezopotamya projesi gerçekte Bağımsız Büyük Kürdistan’ı Türkiye’ye kurdurtma ve bu bağlamda Güneydoğu’yu Türkiye’den kopartma projesidir.
Kendini büyüklük kompleksi girdabına kaptırmış olan Başbakan Erdoğan, ABD tarafından övülen ve desteklenen bu projenin Türkiye’yi bölge ülkeleriyle kanlı bıçaklı hale getirecek ve nihayetinde Türkiye’nin bölünmesiyle sonuçlanacak bir felaket senaryosu olduğunun maalesef farkında değildir.
Sözde akil adamların misyonu da Türk halkını bu felaket senaryosuna razı etmektir.”
Sayın Elekdağ’ın engin bilgi ve deneyimleriyle derin analiz sentez gücünün ürünü olan bu satırlara olduğu gibi katılıyor, yalnız bir noktayı eklemekle yetinmek istiyorum:
- Bunun bir ihanet senaryosu olduğunu Erdoğan’ın bilmemesi sonucu değiştirmez. Zira siyasette, objektif sorumluluk esastır ve ihanette her zaman kasıt aranmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder