Son günlerde ülkemizde yaşanan olaylar, bavul bavul belgeler, dosyalar, CD’ler, gizli ve açık tehditler, suçlamalar kafalarda bazı soruların çöreklenmesine de yol açıyor. Çıkar amaçlı örgüt, cemaat, tarikat, siyasal parti, mafya (mafia) arasında ne gibi farklar var? Aralarında kesin çizgilerle ayrım yapılabiliyor mu? Bu kişisel kapasitem yeterli olmadığından, çevreye, vatandaşlara sorarak sorunun yanıtını bulmaya çalışıyorum. Net ayrım yapanlar olmadığı gibi, sonuç olarak aynı kapıya çıkar yorumu yapanlar da var.
Tartışmaları da izleyerek fark yaratacak bir felsefi öğe, düşünce, inanç, amaç ayrılığı bulmaya çalışıyorum. Sonuç ne yazık ki ortak payda olarak çıkar bölüşümünde birleşiyor.
Bu bağlamda medyada TV programları neler tartışıyor, öneriliyor? Tanrı’ya ulaşma yolları mı? Mal ve makam tutkusunu yenmek mi? Para, mal, makam gibi dünya nimetlerine sırt çevirmek mi? Etik ilkelere dayanan bir yaşam biçimi geliştirmek mi? İnsanın erdemlerle, artamlarla (meziyetle) bezenmesi mi? Nefsi dizginlemeye örnek olmak mı? Hayır. Sonuç bir şekilde kişisel çıkar sağlamaya yönelik oluyor. Bazı TV programlarında bu bağlamda sesyayar, sözcü olarak kullanılan, rol verilen kişilerin çoğunun artistik yetenekleri de var. Yaklaşık bin dört yüz yıl önce yaşanmış olayları canlı tanıklarıymış gibi aktarıyorlar, dizi izliyormuşuz görüntüsü veriyorlar.
Eğitimde, hizmet savını da irdelemek gerekir. Dershanelere devam eden öğrenci sayısının 1 milyonu aştığı söyleniyor. Peki ürün, sonuç ne? Sadece bazı giriş sınavlarını kazanmak. Dershaneler de, belli piyango bayilerine benziyor. Milli Piyango bayileri, sattıkları büyük ikramiye kazanan bilet sayısı ile övünür, reklam yaparlar; dershaneler de, sınav kazanan öğrenci sayıları ile reklam yapıyorlar.
Gerçekte eğitimde bir aldatmaca, kaynak israfı var. Aileler çocuklarının eğitim aldığını sanıyorlar. Eğitimin amacı sanki bir giriş sınavını kazandırmakmış gibi algılanıyor. Eğitimin amacı, özgün, özgür düşünebilen, bilgi sahibi, kişilikli, becerileri gelişmiş ya da yeni beceriler kazanmış bireyler yetiştirmektir. Özetle nitelikli insan yetiştirmektir. Bu konuda başarılı mıyız? Alınan sonuçlara göre bir değerleme yapmak gerekir.
Yakın geçmişte, matematik, fen, okumaanlama alanlarını kapsayan uluslararası bir eğitim araştırmasının (PISA) sonuçları açıklandı. Bu araştırma 15 yaş çocuklarının eğitimle kazandıkları becerileri ölçüyor. 65 ülkede yapılan araştırmada Türkiye matematikte 44., fende 43., okuma-anlama becerilerinde 42. sırada yer alıyor.
Ar-Ge harcamalarına karşın inovasyon endeksinde niçin 68’inci sıranın üstüne çıkamıyoruz diye yakınıyoruz. İnovasyon için para vermek, vergi indirimi sağlamak yeterli, belki gerekli de değil. Bu alanda da yetenekli, nitelikli, yaratıcı insana gereksinim var.
Genç ve eğitimli sayılan grup arasında işsizlik oranı yüzde 18.7 gibi yüksek düzeyde. Bu yerleşik oran yalnız ekonomi politikasının başarısızlığını mı yansıtıyor? Hayır, gençlere yeterli ve gereken eğitimi verememenin sonucu. Bir şekilde eline diploma tutuşturulan gençleri, bireyleri eğitimli varsayıyoruz. Bilgi, beceri düzeyleri, düşünme, algılama kapasiteleri ne? Bilmiyoruz, ölçmüyoruz. Gerekli de bulmuyoruz. Bizim düşünen, becerisi yüksek, kişiliği gelişmiş bireylere sanki gereksinimimiz yokmuş gibi fütursuz bir tutumumuz var. Eğitim veriyoruz diye belki de gençlerin geleceğini karartıyoruz.
Dershane savaşlarında bile amaç eğitim kalitesini yükseltmek değil, güç gösterisi, çıkar beklentisi, yandaş kazanmak gibi görünüyor.
Başlangıçtaki sorunun cevabına dönelim. Ortada kendi çıkarları için her çareye başvuran, yerleşik düzenden pay alan, üstün olmaya çalışan grup varsa, isminin sivil toplum örgütü, tarikat, cemaat, siyasal parti veya mafya oluşu sonucu değiştirmiyor.
Tartışmaları da izleyerek fark yaratacak bir felsefi öğe, düşünce, inanç, amaç ayrılığı bulmaya çalışıyorum. Sonuç ne yazık ki ortak payda olarak çıkar bölüşümünde birleşiyor.
Bu bağlamda medyada TV programları neler tartışıyor, öneriliyor? Tanrı’ya ulaşma yolları mı? Mal ve makam tutkusunu yenmek mi? Para, mal, makam gibi dünya nimetlerine sırt çevirmek mi? Etik ilkelere dayanan bir yaşam biçimi geliştirmek mi? İnsanın erdemlerle, artamlarla (meziyetle) bezenmesi mi? Nefsi dizginlemeye örnek olmak mı? Hayır. Sonuç bir şekilde kişisel çıkar sağlamaya yönelik oluyor. Bazı TV programlarında bu bağlamda sesyayar, sözcü olarak kullanılan, rol verilen kişilerin çoğunun artistik yetenekleri de var. Yaklaşık bin dört yüz yıl önce yaşanmış olayları canlı tanıklarıymış gibi aktarıyorlar, dizi izliyormuşuz görüntüsü veriyorlar.
Eğitimde, hizmet savını da irdelemek gerekir. Dershanelere devam eden öğrenci sayısının 1 milyonu aştığı söyleniyor. Peki ürün, sonuç ne? Sadece bazı giriş sınavlarını kazanmak. Dershaneler de, belli piyango bayilerine benziyor. Milli Piyango bayileri, sattıkları büyük ikramiye kazanan bilet sayısı ile övünür, reklam yaparlar; dershaneler de, sınav kazanan öğrenci sayıları ile reklam yapıyorlar.
Gerçekte eğitimde bir aldatmaca, kaynak israfı var. Aileler çocuklarının eğitim aldığını sanıyorlar. Eğitimin amacı sanki bir giriş sınavını kazandırmakmış gibi algılanıyor. Eğitimin amacı, özgün, özgür düşünebilen, bilgi sahibi, kişilikli, becerileri gelişmiş ya da yeni beceriler kazanmış bireyler yetiştirmektir. Özetle nitelikli insan yetiştirmektir. Bu konuda başarılı mıyız? Alınan sonuçlara göre bir değerleme yapmak gerekir.
Yakın geçmişte, matematik, fen, okumaanlama alanlarını kapsayan uluslararası bir eğitim araştırmasının (PISA) sonuçları açıklandı. Bu araştırma 15 yaş çocuklarının eğitimle kazandıkları becerileri ölçüyor. 65 ülkede yapılan araştırmada Türkiye matematikte 44., fende 43., okuma-anlama becerilerinde 42. sırada yer alıyor.
Ar-Ge harcamalarına karşın inovasyon endeksinde niçin 68’inci sıranın üstüne çıkamıyoruz diye yakınıyoruz. İnovasyon için para vermek, vergi indirimi sağlamak yeterli, belki gerekli de değil. Bu alanda da yetenekli, nitelikli, yaratıcı insana gereksinim var.
Genç ve eğitimli sayılan grup arasında işsizlik oranı yüzde 18.7 gibi yüksek düzeyde. Bu yerleşik oran yalnız ekonomi politikasının başarısızlığını mı yansıtıyor? Hayır, gençlere yeterli ve gereken eğitimi verememenin sonucu. Bir şekilde eline diploma tutuşturulan gençleri, bireyleri eğitimli varsayıyoruz. Bilgi, beceri düzeyleri, düşünme, algılama kapasiteleri ne? Bilmiyoruz, ölçmüyoruz. Gerekli de bulmuyoruz. Bizim düşünen, becerisi yüksek, kişiliği gelişmiş bireylere sanki gereksinimimiz yokmuş gibi fütursuz bir tutumumuz var. Eğitim veriyoruz diye belki de gençlerin geleceğini karartıyoruz.
Dershane savaşlarında bile amaç eğitim kalitesini yükseltmek değil, güç gösterisi, çıkar beklentisi, yandaş kazanmak gibi görünüyor.
Başlangıçtaki sorunun cevabına dönelim. Ortada kendi çıkarları için her çareye başvuran, yerleşik düzenden pay alan, üstün olmaya çalışan grup varsa, isminin sivil toplum örgütü, tarikat, cemaat, siyasal parti veya mafya oluşu sonucu değiştirmiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder