20 Oca 2014

Yanlış İşler (Rakıdan Votkaya)

17 Aralık yolsuzluk soruşturmalarıyla ilgili resmin CHP tarafı zihnimizde çoktan tamamlandı.
Bundan üç ay-dört ay önce kulağımıza Koç’un, Kasım, Aralık’ı işaret ederek‘bunların (AKP’nin) iki ayı kaldı’ dediği lafı geldi. Bu cümleyi aynen ekranlarda kullandım falcı çıktım, işin asıl yönü, böyle gizli özel bir laf hiçbir kapalı odaya girmemiş bizlerin kulağına kadar nasıl geldi, artık Fethullah Gülen’in telefon kayıtlarında dahi grizu patlaması oluyorsa, normaldir, orta yere kusalım.
Aynı günlerde yine sokakta yürürken herkes gibi bizim de kulağımıza bir ‘Beykoz konakları’nda Hüsamettin Özkan ve CHP liderinin özel görüştüğü ve bu saatten sonra CHP’nin temel politikalarında değişikliğe gidildiği lafları geldi, işin asıl yönü, yine, bu kadar özel bir görüşme bizim kulağımıza kadar nasıl geldi,  bilmeyen mi kaldı Allahaşkına.
Büyük sarsıcı gözle görülür değişiklik şaşırtıcıydı, o Beykoz Konakları’na kadar Sarıgül’e hiç de sıcak bakmayan CHP’de büyük bir değişim oldu, Sarıgül’e sarayların kapıları açıldı, Sarıgül dediğin bir garip oğlan, İslam’ın şartını sorsan kara bahtıma kırkbeş diyecek ancak cemaat odalarından çıkmıyor, üstüne bir iktidar heyecanı sormayın..Bu toplantıdan sonra ikinci değişiklik partide adına ulusalcı denilen milletvekilleri çizik yemeye başladı, bir bastırmalar üstünü örtmeler Sarayburnu’ndan çuvala koyup denize atmalar, CHP mi İbrahim Paşa konağı mı sormayın…
HÜSAMETTİN ÖZKAN CHP LİDERİNE 17 ARALIK OPERASYONUNU ÇOK ÖNCE FISILDADI MI
Meseleye vakıftık ancak şimdi okuyucunun kafasında filmin kopuk parçaları bir araya gelince, jenerik inmeye başladı ve telefon tapeleri de ortaya dökülünce… Artık başlasın hikaye, yani, Koç ya da Hüsamettin Özkan, CHP liderine 17 Aralık yolsuzluk operasyonunu çok önceden fısıldadı (mı), fısıldamadan öte CHP’nin hem omurgasını, hem de yerel seçim adayları deklare edildi mi, Hürrem Sultan hamile kaldı mı?
Arkasına Gezi Direnişini ve halkı almış CHP’nin, arkasına halkı değil geçmişte hükümet darbelerine adı karışmış ya da siyaset dışı cemaat lideriyle telefon görüşmeleri yakınlıkları aşikar şaibeli insanlarla birden büyük bir politika değişikliğine gitmesi, ah, televizyon başında  bizleri çok üzdü, biz de kişiliğimize uygun naralarla katur kutur feveranlarımızı bu sütunlardan fetva nutuk sigaya çekme bastık bağırmadık mı?
Hatta ‘alın partinizi başınızı çalın’ deyip yollarımızı ayırdığımızı umutsuzca haykırdık, ancak birileri kitlelerin algısıyla ve bizlerin pembe hayalleriyle profesyonelce oynadı ve bizlere de işin tadını kaçırmayın işin heyecanıyla gizemiyle oynamayın ‘buyruldu’, ve adımız birden ‘romantik sosyaliste’ çıktı, hayır, yer gök duysun, herkes gibi ben de daha iyisinden yanayım, her şeyin daha iyisi vardır, düşüncesi, ne sizin ne bizim hayallerimize dokunmaz, birlikte kardeş kardeş aynı evde yaşarız, dedik.
Şimdi yolsuzluk soruşturmaları arkasında, CHP’nin, Koç ya da başkaları eliyle cemaatle ‘zımnen’ ya da uzaktan bir gayri meşru ilişki içinde olduğu gerçeği, Bizans ellerinde herkes çakızlamaya dillendirmeye başlamadı mı?
CHP'YE BU GİZLİ SAKLI TEZGAHLAR YAKIŞMIYOR
Hacı Bayram Veli’nin toprağından Bizans ellerine doğru ellerimi kaldırıp CHP’ye bu gizli saklı tezgahların yakışmayacağını gül koklar gibi incitmeden söylemedik mi, bu sarayın kötü ruhlu cücesi olmadık mı? Beş-altı yıldır yazarlarınızı ve askerlerinizi gaddarca içeri atan insanlarla zımnen yakınlaşmanın CHP’ye kısa vadede seçim kazandırsa dahi uzun vadede  ‘ruhen’ bitireceğini söylemedik mi?
Zımnen ilişkiye girdiğiniz yapılar derin hatta işgalci hatta haşhaşi değil mi, Haberallar Balbaylar’ın tahliyeleri bir sürü tehlikeli muammalı uğursuz belirtiler bir bir önümüzden şeytani ‘belki, belki, ama, ama, olamaz, nayır…’ sanrılarıyla içimizden geçmedi mi?
Müneccim değiliz ama vakanüvis sayılırız, gün gün olup bitenleri izledik, kel oğlan keleşoğlan hiç değiliz.
Bu yolsuzluk soruşturmaları başlayacağı haberi çok önceden CHP’nin kulağına gittiğinde, CHP’nin hesabı, bu soruşturmaların zamanlamasına göre politika belirlemek olmamalıydı, bu yolsuzluk soruşturmasının zaman seçim beklemeden derhal mahkemeye verilmesini üstelik sert bir üslupla teklif etmek olmalıydı, CHP o zaman kazanırdı.
17 Aralık yolsuzluk soruşturması ortaya çıktığı gün ekranda şunları söyledim, bugünlerde muhalefet, arkası koklanan köpek gibi dili dışarda ama gözleri odak dışı yerlerde geziniyor, sanki bu yolsuzluk gibi büyük skandal hiç olmamış gibi, demedik mi?
CHP liderliğine yakışan, tekrarla, bu yolsuzluk lafını duyduğunda hemen kamuoyuna bu yolsuzlukları anında haberdar etmek olmalıydı, olmadı, manidar bir zaman beklendi ve parti politikaları bu soruşturma hesabına zamanına ayarına göre ve çok acımasızca ve köklüce yapıldı, bana sorarsan ‘sinsice’ yapıldı.
Belki de markası yine meçhul yeni bir kör bıçak sahne alıyordu ve CHP bu kör bıçağı tutan ellerle ‘politika’ yapmayı geçmişten hiç ders çıkartmamış gibi burnu havada pozlarla ‘siyaset’ sanıyordu…
BÜYÜK DUVARI ÇÖKERTEN KÜÇÜK TAŞLAR TEK TEK DÖKÜLMEYE BAŞLADI
Evet, Türkiye’de öyle bir ters rüzgar esiyor ki artık muhalefet köpek’i aday koysa köpek başkan olur, bunun sevinilecek bir tarafı olduğunu sanmıyorum, zaten büyük duvarı çökertecek küçük taşlar tek tek dökülmeye başladı, anketlere bakmayın, Ankara Şöförler Odası’nda Melih Gökçek adamları seçimi kaybetti, bunlar uçurumdan itilen iktidarın son çığlıkları.
Ancak beklenmeyen kirli şeyler oldu, şaibe pislik çürümüşlük bir tarafı değil her tarafı sardı, hukuk ve ahlak herkes için ‘iblis’ olmuş, bunca şaibe sonrası, seçimin şimdiden galibi CHP olabilir ama kazananı olmayacağı çok açık, sadece ‘intikam’ almış olurlar, ki şaibeli başkan adaylarıyla CHP’li seçmenin gözlerini kör etmiş ‘intikam’ duygusuna oynandı, ki, Tayyip de iktidara aynı duyguları fitilleyerek gelmişti.
Sol, sosyal partiler, politikalarını ‘halk’la ve ‘açık alanlarda’ dürüstçe harbi yapmalı, yoksa Türkiye’nin hali bu saf duygularla dalga geçecek kadar kötü mü?
Gerisi ‘pisliğe’ ‘karanlığa’ bulaşmak, gerisi tezgaha kumpasa ortak olmaktır, siyasetin her zaman bir temiz ‘neşeli makul kahramanı’ her zaman bir ‘defne tacı’ olmalı.
Siyasi çıkarı olanlar Hoca’nın salatalık kabuklarını az değmiş çok değmiş diye pekala afiyetle yiyebilir, ancak, ülkesi ve kendisi adına ucundan azıcık tertemiz duygular taşıyanlar, bu her parçasına işenmiş salatalığı neresinden ısırsın? Yani geleceğe ve gençliğe yatırım yapanlar, idealist cümleler kurabilmeyi, yüz akıyla huzurla en zor en karanlık günlerde dahi bir umut denemek zorundadır.
Gerisi yalandır, ne direnişe katılmış halka ne de bu kadar çekilen akıl almaz eziyetlere hiç yakışmamaktadır ve aptalcadır, Türkiye’de yaşananlar‘unutulmamıştır’, bu ülkenin yarınlarda Tanrıları olacaksa, onlar ‘asla unutmayan Tanrılar’ olacaktır.
12 Eylül sonrası Mamak cezaevi önünde birbirini öldürmüş sağcılarla solcuların soğuk teneke gibi somurtkan sert bakışlarını birbirlerine yakınlaştıran bir tılsımlı cümle vardı,  ‘bu iş’ten yine Koç kazandı’, sonra sağcının da solcunun da ayakları toprağı eşeleyip gözleri boşlukta, başları kırk yıl sonra yine yerde, üstelik şimdi Hürrem kimden hamile, bilen yok.
Görmüyor musunuz Özal’la Tansu’yla sonra Tayyip’le içtikleri aynı çorbayı yine aynı kirli şaibeli liberal kaşıklarla içiyorlar, insan içine artık çıkamazlar dediğimiz Hasan Cemal’i Cengiz Çandar’ı nicesi birkaç ay sonra kandilden değil CHP’nin içinden bildirmeye başlarlarsa, şaşırmayın. Ama sakın ha gözleriniz boşlukta ayaklarınızla yine toprağı eşelemeyin, o ayakkabı ucuyla kazıp çıkarttığınız toprak’tan bu saatten sonra hiçbir şey olmuyor, bir boş kırk yıl daha oluyor, o toprak’tan tarla olmuyor, yurt olmuyor, bağımsızlık hiç olmuyor, olan İsmail Korkmazlar’a oluyor, komada 15 yaşında dünya yakışıklısı Berkin’e oluyor.
VOTKA İÇENLERİ ANADOLU HALKI 'SİNSİ' BULUR
Hadi üzülmeyelim, annem oğlum çok düşünme derdi, düşününce yüzün kararıyor biber gibi oluyorsun, derdi, kararsın anne, deme oğlum, sonra, lafı değiştirmek için, benimle dalgasını geçerek oğlum bu kadar kitap aldın, insan yanında bir tane de ‘darbuka’ almaz mı, beynin hava alır rahatlarsın.
Hadi, Hürrem kimden hamile.. Hürrem kimden hamile.. ritmiyle CHP’nin önünde  tıngırdatalım biraz..
Votka Ruslar’ın haşin tabiatına çok uygun sert bir içkidir. Bizim için votkanın şöhreti, koku yapmamasıyla ünlüdür, hileyi şerriye gibi bir şey, içtiğin çakızlanmasın zıkkımlandığını el komşu bilmesin, ne ayıp!
Votka kokusuz bir içki ancak ruhu kokutan başka tür kokusu var, Anadolu’da votkanın şöhreti çok kötüdür, içimizden bazıları aileden etraftan arkadaş çevresinden içtiğimiz bilinmesin diye gizlice içilen bir içkidir sanki votka istihbarat’ın marka içkisidir.
Votka içenleri Anadolu halkı ‘sinsi’ bulur, yetmez, votka tek kişilik sarhoşluk isteyenler içindir, tek kişilik sarhoşluk, hap atmak gibi biraz piskopatça, düşman başına.
Rakı içen, içtim der, şenliklidir, gizlemez, tantanacı gürültücüdür, votka gizlenir, votka içen ya eşinden ya arkadaşlarından içtiğini gizlerken etraf ne der korkusunu taşıdığını gösterir. Yani korkağın içkisidir, oysa içki biraz meydan okumadır, votka, sarhoşluğunu dahi başkasıyla bölüşmek istemeyen bir düzenbaz ruh hali verir, kurnazlıkla içki ne alaka, zaten kurnazlıktan yorulduğumuz için içmez miyiz, yahu ne olacak şöyle dökelim dostların ortasına demek için içmez miyiz?
Votka içenler, sanki buralarda yapamaz, sanki onların bir zaman sonra kimseye söylemeden çok uzak ve bilinmez yerlere gidip kendilerini unutturacağı bir gizli maceraları olacakmış gerginliği hep üstlerindedir.
İşte sırf bu ‘gizem’ ve ‘gerginlik’ onların zoraki tutturulmuş karakteri olur, ki bazıları ülkemizde bu ‘gizem’ ve ‘gerginliği’ büyük politik sanat sanıyor.
İşte CHP, uzun yıllardır rakıcı bir partiydi, birden votka’ya dönüşü, bu ayakkabı kutuları kadar kötü bir şöhret, kapalı mekanlarda gizlice içilen, gizem, çok uzaklardan selamlar, etraf ne der korkusu, aman ağzımız kokmasın konu komşu halk duymasın, dikkatli olun uyarıları.
Oysa en iyi CHP bilir, rakı içenlerin hep bir sempati sevimliliği ve bağrına kadar açıklığı vardır, rakı içenin keyfi, ıstırabıdır, üzüntüyü havalandırmak ihtiyacı vardır.
Bizim de hayat tecrübelerimiz var, mesela votka içenler ekip takım olamaz, votkacılar bireyci değil ‘bencildir’, benciller diğerkamcı, arkadaşçı, grupçu, tartışmacı, geyikçi olamaz, bunu en iyi CHP bilir, muhabbet olmadan hayat olmaz, Tanrı olmaz, vicdan olmaz, unutmadan, votkacılar bir de hani içmedim ayağındalar ya bu yüzden hep burunlarının dikine dikine yürüyerek kasarlar kendilerini..
Takım olmak zor meseledir, halkımız rakıcıları pek sever, içleri dışları birdir, bu ülkede romancımız yani estetik itirafçılarımız deşifrecilerimizin hepsi rakıcıdır, önü arkası birdir, saklayacakları bir şey yoktur, etraf egosunu öfkesini ayrıntılarıyla her dedikodusunu bilsin ister, derinlere inelim, Anadolu’da teolojik eleştirilerin en sıkısını dünya güzeli Bektaşi kültürü temsil eder.
Bugün ‘cemaat’ denilen gizli yapılanma ülkemize felaketler üstüne felaketler yaşatıyor ve şimdi bu felaketleri misliyle kendisi yaşıyorsa, bunun sebebi, cemaat’in de ‘votkacı’ olmasıdır, yani her şeyleri gizli saklı, dünyaya, iyilik, hizmet melekleri diye şöhret olalım diye kasıldıkça kasıldılar sonunda ortadan ikiye çatladılar, ama kendi gizliliklerine ortak ettikleri her şeyi çürütmeyi ve çökertmeyi başarmışlardır, cemaatin içkisi büyük sarhoşluğu, gizlilik.
Cemaat yapılanması asla ‘ekip, takım’ olamadı, çünkü içlerinde rakıcı yok, içki kötülüklerin anası olduğu için değil, içki sırların dere olduğu kapıdır, bir gizli yapının kaldıramayacağı kadar, ve gayet iyi bilirler rakıcılar asla ‘berbat rezil’ el altından işleri beceremez.
İslamcı ideoloji ya da cemaat yapılanması ekip takım çalışmasını beceremez, çünkü, bu tayfanın içinden hep ‘ben bu işi biliyorum bana boyun eğin’ diyen biri hep vardır.
Hadi gelin bir rakıcının önünde ‘bana boyun eğin, ben bu işi biliyorum’deyip ‘biat’ isteyin, rakıcı onu dalgaya alır halk tabiriyle ‘taşak geçer’, üstelik sevimli iğnelerle alay ederek düşmanı dönüştürür hatta ‘dost edinir’, şu ‘güzelleşelim’ denilen şey, budur.
Hürrem’i hamile bırakan cemaate yakınlaşmış bazı patronlar, CHP’ye ‘biz bu işi biliyoruz, bizi izleyin’ deyip ‘biat’ istemiş, buraya kadar iyi, ancak rakıcı CHP’liler bununla alay etmeli eğlenmeliydi, tam tersine, tıpkı cemaat şeyhi ve İslamcı lider gibi ‘biat’ isteyen bu patronlara boyun eğdiler, insan soruyor Pensilvanya ne içiyor, cemaat ne içiyor Koç ne içiyor, dolar suyu mu altın suyu mu, imar suyu mu, banka suyu mu, hapis yatan general suyu mu, bok içsinler.
Çevirelim kaz’ı, şimdi, Weber’le meşhur olmuş şu teori: kapitalizmin önünü Protestanlığın açtığı söylenir.
Çünkü ‘katolik’ ölümüne kiliseye tabiidir, kilise otoritesine bağımlı. Tıpkı bizim cemaat ve İslamcı yapılar gibi. Tayyip beyin tayfası da Cemaat’in tayfası da ‘katıksız, geç kalmış bir kilise’, zaman’ın gözleri pörtlüyor ama tam kelleden bağlılık, ölümüne kefenle bağlılık.
Protestan böyle değil, o da hristiyan ama, kendine bağlı, biraz terelelli, aradan kiliseyi çıkartmış. Hatta proteston dans edebilir kırlarda koşabilir evlenebilir, kilisenin sert kuralları ipinde değil.
Daha üç-beş sene önceye kadar ülkemizde bilmiş yarım okumuş köşe yazarlarının nerdeyse tümü, ılımlı İslam-demokrasi-kapitalizm üçgeninde bir çok övücü yazılar yazdılar, iyi geçinmek için diyelim..
Ve İslamcı yapılar’ın kapitalizme çok uygun ‘protestan kültürüyle’ bu teorik kategoriye uyumluluğunu buldum buldum deyip icad ve ilan ettiler, hepsi halt etmiştir, şimdi o hamamda o kurna başında buldukları karanlık cehalet onları boğarak öldürüyor.
Bu İslamcı yapılar tam bir kilisedir, Protestanlıkla hiçbir ilişkisi yoktur, ama niyeyse, görüyoruz cemaatlerin ve dinin ve tarikatların halini, koşamayan sıçrayamayan neşelenemeyen dans edemeyen ne varsa ‘kiliselerine’dondurup kolalayıp tutkallayıp put yapıp asıyorlar hala, zamanı buzlayıp beddualar üfleyip kanımızı donduruyorlar işte.
İnsanlar sıçramadan eğlenmeden dokunmadan durabilir mi, hayır, bu yüzden, aslında ‘kilise’ maskedir.
İnsanlar büyük bir otoriteye ebedi bağımlı olduklarını söyler ama gerçek başkadır. Bugün Katolik kilise çocuk tacizleriyle dünya manşetlerinden inmiyor, yani kilise içinde yüzyıllardır bitmeyen dinmeyen bir sapıklık sürüp gidiyor, düşünün Allah’ın evinde çocuklara tecavüz eden rahipler ordusu, bütün kapalı yapılar’ın bütün kendini kasan açmayan sert disiplinli yapıların son durağı, taciz, tecavüz, hırsızlık, yalan, keşke kilisenin birkaç Papası Bektaşi olabilseydi, keşke CHP iktidar sevdasına rakıdan vazgeçmeseydi.
BU NE BÜYÜK TRAJEDİDİR
Cemaat denilen örgüte dahil olanların da tıpkı bu kilise gibi ‘rol’ yaptıkları sosyal bir gerçektir. Düşünün içimizde yüzbinlerce cemaatten çocuk işyerimizde okulumuzda ınternette sokakta ‘rol yapıyor’ yani kendini saklıyor, bu ne büyük trajededir, düşünün CHP’de artık bu çocuk gibi ‘rol’ yapıyor.
Ve dış görünüşleriyle, temiz müslüman, dindar ‘rolünü’ herkese ispat çabası.
Ve bu yorucu usandırıcı rol, çevresi ve kişiliğiyle çatıştığı için, durmaksızın zorunlu bir maske ihtiyacı...
Yani hepsi bindikleri dönmedolap’ın farkındadır. Hepsi güya hizmet, gönüllüler, Fethullah Gülen sevgisi, falan diye, bitmeyen MASALLAR’ı kırk yıldır döne döne söylerler, sağolsun çağdaş basın ilkeleriyle donanmış medyamız, bu masalcı ağbilerin tezvirat karargahı oldular.
Biz rakıcılardan da bu masallara inanmamızı bekliyorlar.
17 yaşındaki gencecik bir Anadolu çocuğu şucu bucu hizmetçi camiadan diye niye rol yapar niye maske takar?
Niye içi dışı bir olmaz, bu yaşta hangi günahı işlemiş gibi kendini gizler, kaçak mıdır ki katil midir ki cüzamlı mıdır ki kendini sosyaliteden toplumdan uzak tutar. Bu bir ülke için yeterince büyük bir felaket değil mi? Kendini saklamak zorunda kalmış yüzbinlerce çocuğun bu trajedisi kendi başına bir büyük sosyal trajedi değil mi?
CHP de kiliseye girdi ve ‘maske’ takması kaçınılmaz.
Oysa CHP’yi var eden temel politikaların hepsi kiliseyi aradan çıkartıp sonsuzluk hesabını Allah’la tek başına yapıp modern birey’in önünü açan Protestan kimliğin daha da gelişmesi evrimleşmesiyle yurttaşlık birey neyse işte, oldu.
Dikkat edin, yüzbinlerce çocuk gibi CHP de ‘coşkusunu’ kaybediyor, dikkat edin votka cinle içilir ve inancın şu çarpan cinleri aşağı yukarı aynı yere çıkar, yani sarhoş olduğunu anlamadan devrilir tökezler gidersin.
Sonra keşke şu ifriti adam gibi içseydim, dersin, iş işten geçer, dikkat edin CHP’nin neşesi kaçıyor ve donuklaşıyor, dikkat edin CHP’de bir şeyler ‘mask’laşıyor, aman seçim öncesi eleştirmeyin gizli ikazları putlaşıyor, ve dikkat edin kilise gibi yukardan bir kardinalin gölgesi CHP’nin üzerine işiyor…
Dönmedolap’ı biliyorsunuz, şimdi Tayyip yukarda, biraz sonra döner, aşağıdakiler yukarı gelir, ama hepsi aynı dönmedolap içinde.
Aynı daireyi dönen harman eşeği, İlerleme, gelişme, artı değer, bilim, eleştiri, bu kısır döngüde hiç olmaz. Olmadığı için bu kilisenin iktidarı bin yıl sürmüştür, yahu hiç mi bozlak dinlemediniz, bozlaklar solo’dur, uzun havası solo’dur, bu kilise bizim gibi yazarları kaldırmaz, özgür bağımsız medyayı kaldırmaz, kimseye eyvallahı olmayan Anadolu’nun Pir Sultan’ı hiç kaldırmaz, diye boşuna söylemeyin, marjinal hayalci çomak sokan olursunuz.
İlk gençlik yıllarımdan beri daktilo şampiyonuydum ve hayatım IBM makineleri operatörlüğüyle geçti, 1998’li yıllara kadar bu makinelere tapınan bir hayrandım.. Gelin görün ki Mikrosoft diye bir icad çıktı ve bizim ilk gençlik yıllarımızın tanrısı IBM göçüp gitti.
IBM dörtyüzbin işçi çalıştırıyordu, onbinlerce işçi çıkarttı, üstüne çok konuşuldu, ama en  önce IBM’de çalışan işinden atılmış mühendisler konuştu.. Bu bizim patron var ya İsrailli diyen bile çıktı, uluslar arası büyük güçlerin IBM’ı mahvettiği söylendi, sonra sonra sadede gelmeye başladılar, Hindistanlı ucuz işçiler demeye.. Ama gerçek daha başkaydı..
Oysa büyük yenilginin sebebi sadece Internet’in ucuz buluşları değildi, IBM, ataerkil bir yapıyla yönetiliyordu.
Takım, ekip çalışması deniyordu ama o ekip lafları takıma şevk gaz vermek için, gerçekte takım değildiler, çünkü emirler hep yukardan birileri tarafından veriliyordu, işin doğrusu IBM’de bir kiliseydi, çok büyük bir marka ama kilise, ‘bana herşey CHP’yi hatırlatıyor’..
Yalan ve masallar ve boş hayallerle ‘kiliselerini’ hala eleştiremeyenler felaketin boyutları hakkında bir bilgileri olamazdı.
Ve yeni fikirler yeni heyecanlara kapı aralayamadılar, kardeşlerim, dünya bunları konuşuyor, ekip de nasıl bir ekip, askeri manga da bir ekip, ama en uzun boylusu komutan oluyor, tartışan eleştiren konuşan bir ekip.. Sırf patronun gözüne girmek için boş hayaller boş anketler boş entrikalar kumpaslara yüz vermeyen bir ekip.
Hadi, yarasın.
Ve kardeşlerim henüz cemaati CHP’si AKP’si, zamanın dağıldığını görmedi.Açalım.
Şimdi hepsi ‘adanmış’ günler yaşıyor, hayatları çok anlamlı ve basit, yaşam ve ölüm, gibi, yani iki zamanlı bir dünyada gidiyorlar gündüz gece.. CHP’nin yakın tarihinde onyıllar boyunca bu girdaplara düşüp kaybolduğunu nasıl unutur.
Oysa Allah Müslümanlara boşluğa düşmemeleri girdaplarında kaybolmamaları için zamanı bölümlemiş, sabah, öğle, ikindi, akşam, yatsı diye.
İnsan emekli olunca sabah’ın öğle’nin uzadığını ve bu uzun boşlukları nasıl değerlendireceğini bilemez, içeri düşenler de.
Zamanın boşlukları ifrit kulaklarıyla uzar uzar gün içinde uçurumlara dönüşür.. Tez elden bir hobi bir meşguliyet aranır, panikle.
Tedavisi zordur.
Şimdi hayal kırıklığı travmasıyla sarsılmış bu yüzbinlerce genç çocuk, henüz sabahın genişliğini öğlenin geçmezliğini ikindinin bitmezliğini bilmiyorlar, CHP’ye adanmış milyonlar da henüz bilmiyorlar.
Bu milyonlarca kilise müridini işte bu zaman girdapları yutmayı bekliyor, hala masallarla boşa vakit harcıyorlar, onlara susmasını sabretmesini nasıl çalışmasını gösterip yardımcı olacak bilge bir ağbileri hiç yok, bunca hırsızlığa rağmen hala Allah’ın yakasından düşmüyorlar.
Anlatılmadı nerden bilsinler, mesela 12 Eylül öncesi kan gövdeyi götürüyordu ama günler aylar çok hızlı akıyordu.
Çünkü marşlı kızıl bayraklı hayaller vardı, herkes bir hafta sonra devrimin olacağını mutlak imanla bekliyordu.
Oysa 12 Eylül sonrası, hayaller çekilince, med-cezir okyanusu boşalttı, zamanın çamuru ve pisliği ve üstelik Kenan zulmü altında kaldık ve önce avurtlarımız çöktü sonra bileklerimiz inceldi ve sonra onlarca yıl çırpınarak battıkça battık, sıkılı yumruklarımız çamur içinde işe yaramadı.
İşte ülkemiz bu ‘boşluk’ta kafayı yiyip bugünkü sakat arızali ideolojileri ülkemize ve hayatımıza bir tuzak gibi hazırladı.
Nasıl mı, mesela bir çok solcu arkadaşımız etnik milliyetçiliğe döndü, bir çoğu manyakça hala anlamadığım bir liberalizm, bir çoğu Özal’ın adamı oldu, bir çoğu tarihin sonu dedi, uzun hikayedir, bir çoğu bulmaca gibi kompleksli şairlerden oldu, birazcık bahsedeyim.
Modern çağda üstelik şehirde yaşayan bizler için yalnızlık işsizlik ve parasızlık amansız bir hastalıktır, keşke depresyonuyla kalsaydı keşke ilaçla milaçla tedavi edilebilse. Ki, bu şehrin şansları tesadüflerine rağmen, bir de köyünü kasabasını düşünün.
AKILLAR ALMIYOR İŞTE
Köyünde ve kasabasındaki genç ve umutsuz ve işsiz bir çocuk düşünün.
Cemaat devreye burada girdi. Bu çocuklara ‘köklü bir bağlılık’ duygusu kazandırdı ve onlara bir iş ve güven verdi. Hücre arkadaşları inşa etti. İnsanlar bu hücrede yeniden ‘biz’ demesini öğrendi.
Yoksul ve sahipsizlere ‘biz’ duygusu vermek büyük iş’tir, bu kontrolsuz ve tarifsiz artık ‘biz’ olmuşların devlete şehre yukardakilere elitlere derin kin’ini düşünün.
Akıllar almıyor işte, İslam Müslümanlık değil sosyolojik anlamıyla bir‘ayaktakımı’ örgütlenmesi.. Bu milyonlar zamanın boşluklarına düşüp kaybolmuşlar Jüpiterden huzme çizgileri cetvelle buketleyen dergiler içinde tanımlanamayan cisimlerden oldular, yakında CHP’de tanımlanamaz cisimlerden olursa şaşırmayın.
Oysa CHP bu çocukları zamanın girdabına düşüp boğdurtan geri kalmışlığı yarı sömürge oluşumuzu, zamana hayata ve şehre çok geç kalışımızı hepimize hatırlatmalıydı.
Bu hücre evlerindeki ‘biz’in başka özellikleri de vardır, mesela hepsi‘ortalama’ işler yaparlar, hani iki elinden başka hüneri olmayıp elimden her iş gelir diyen eski zaman vasıfsızları… Kariyer, likayakat, yoktur.
Devlet ve geçmiş seksen yılın sağ iktidarları bu insanları kıyıya dibe sürmüş ve o devasa sosyal sorunları Mamak Çöplüğü gibi biriktirmiş, şu anda da o çöplükteki patlayan metan gazlarını izlemektesiniz.
CHP’ye düşen görev bu kiliseyle zımnen anlaşmak değil, bu kiliseyi inşa eden Türkiye’nin birikmiş çıplak sosyolojik gerçekliğiyle savaşarak ve milyonlara iş üretim atelye çalışma kariyer nitelik kazandırarak Türkiye’yi ve öncelikle o hücre evleri havalandırmaktır, oysa CHP elinden hiçbir iş gelmemiş kariyersiz liyakatsız siyasetçilerin ağzına bakmaya başladı.
Gördünüz milyonlarca onun bunun müridi ayaktakımı bir gençlik, bir cemaat bir İslamcı örgüt vasıtasıyla kendilerini kıyıya kusan sistemi, tarihlerde görülmemiş gaddarlıkla alaşağı edip intikamlarını aldılar.
Unutmayın burada ‘din’ sadece tutkaldır, insanları birbirine bağlamak için, bir insan terbiyesi bir iç terbiye olarak din’in bu insanlara beş paralık faydasının olmadığı açıktır, sosyolojik çalışmalarla kafa uçuklatacak ülkeler uçuracak derinliktedir, bugün ortaya dökülen pisliklerin sosyal psikolojik analizleri çok uzun yıllar sürecek.
Kardeşlerim, bu insanlar gerçekte asalak, tembel, mürid, dediğimiz, vasıfsız ayaktakımıdır, aşağılamak için değil sosyolojik tanımıyla.
Yüzyıl önce Amerika’da yoksul aşağılık tembel dendiğinde ‘zenciler’i aşağılamak üstelik ırkçı bir sıfat olarak kullanılan bir ‘kalıptı’, bu tembel asalak lafları.
70’li yıllarda Martın Luther ve sonra sporda sinemada siyahların olağanüstü başarıları gördük ve an itibariyle onlara hayranlığımız sürüyor..
Türkiye’de İslamcılar’a da yüzyıldır elitler tarafından yakıştırılan bu sıfatlar, aynıdır, uyuşuk, miskin, çağdışı, irticacı.
Bu son yolsuzluk ve yargıda cemaat tartışmaları sonrası olup bitenlerden gördük ki, İslamcılar 11 yıllık iktidarlarına rağmen bu kalıp ifadeleri DEĞİŞTİREMEDİLER.
Hatta uyuşuk, tembel, mürid, asalak tanımlarını tam anlamıyla HAK ETTİKLERİNİ ele güne dünyaya iftiharla ispat ettiler…
İş deneyim ve tecrübeleri sıfır.
Bürokratik terbiye ve tecrübeleri sıfır.
Ahlak ve etik değerler, sıfır.
Devlet toplum sorumluluğu, otur dön köyüne, sıfır.
Dahası, lider ya da şeyh, eşittir mafya babası, ya da büyük patron olduğu açık şekilde telefon festivalleriyle ispatlandı.
Artık Türkiye’de İslamcı bir kitleden değil ÇÜRÜMÜŞ BİR SINIF’tan bahsediyoruz..
Aralarında onurlu adaletli ilişki hiç kuramadılar.
Etnik köken, mezhebi köken, tarikat kökenleri hiç fark etmedi bütün kökenler yolsuzluk hırsızlık çıktı.
Seri üretim dev bir HIRSIZLIK örgütü.
Gıdaları ve alıp sattıkları, dolar, istihbarat, komplo, kumpas, ananas, kaset, iftira, itham..
HİÇBİRİ ALINTERİ kokmuyor.
Hiçbiri ‘iş’ten, üretim’den heyecan duymuyor.
Hiçbiri sendikadan tazminattan sigortadan iş kazasından hiç bahsetmiyor.
ARTIK SİYASİ SOSYAL VE KÜLTÜREL OLARAK bunun bir İSLAM bir MÜSLÜMANLIK OLMADIĞI aşikar, artık buna bir ad bulmalıyız.
Bu adı bulacak olanların başında bir sosyal parti olan CHP gelmeli ve bunları bu kandırılmış boşuna oyalanmış kitlelere öğreten anlatan CHP olmalı, tam tersine bu ÇÜRÜMÜŞ YAPI’ya özeniyor ortaklık kuruyorsun.
18. ve 19. yüzyılda çökmekte olan Osmanlı, çürümüş Osmanlı’nın bakiyesidir bu.
Çürümüş Osmanlı’nın ‘tortusu’nu birilerini Türkiye’de İslamcılık ideolojisine sarıp paketledi, bu paket uluslar arası stratejik kurumlarının ajanların da pek işine geldi.. Derin bir sosyal yaranın ‘kurtçuklarından’ mücahit İslamcılar, ileri muhafazakar demokratlar yapmayı denediler..
Kardeşlerim, faciamız şudur.
Bir işyerinde insanlar torpille işe adam alınmasını rüşvetle iş yapmaları konuşur ama çok da sorun yapmaz, ancak o işyerinde bir gün ELEKTRİKLER kesilir, ya da makineden bir parça kopar, işte o zaman, o makinedeki parçayı yerine takacak bir vasıflı işçiye ihtiyaç duyulur..
Ama kimse elektriğin dilinden anlamaz, ama kimse o parçayı bulup makineye takamaz, bu  şudur, oysa orada çalışan yüzlerce insan vardır, insan sormaya başlar, yahu siz burada ne iş yapıyorsunuz?
Birileri o parçayı bir türlü bulamayan CHP’ye bunu sormalı..
O makineyi çalıştıracak tek işçi bulamadığınız için işçileri yakından tanımaya çalışırsınız, yahu sen ne iş yapıyorsun, ben İslamcıyım, ben Cemaatçiyim, ben Allah’a inanırım, ben inanç sahibiyim, ben şeyhimin hizmetindeyim, ya da ben sosyal demokratım.. Tamam kardeşim, eyvallah, tamam, ama, hepimiz bu işyerinden ekmek yiyoruz, makinenin dilinden içimizden hiç değilse bir kişi anlamamız lazım..
Ortaya çıkan gerçek, şudur, hepsi vasıfsız HÖDÜK’tür..
Tam da kıyametin koptuğu bugünlerde işte bu hödükleşmiş cumhuriyetle yüzleşiyoruz.
Ve bir yüzyıldır batılılarca ve liberallerimizce pohpohlanmış bu ÇÜRÜMÜŞLÜĞÜN, süslü, İslami, demokrat, popüler siyasi tanımlarla örtülüp görmezden gelinen bu acı dipsiz sosyal gerçeğin altında, devlet ve toplum hep birlikte iniltilerle kalıyoruz.
Doların yükselmesi sıcak paranın kesilmesiyle İslamcılığın bitivermesi arasındaki bu derin ve manidar bağlantı, bu çürümüş yapının eseri’dir.
Ey CHP, bu çürümüş sınıfı en iyi sen tanımalıydın.
Seksen yılın sağ iktidarlarının öteleyip biriktirdiği bu çürümüş sınıf’ı ne anladın ne sordun ne tanımladın..
Bir bak topuna birden, hepsi Emek’e karşı, hepsi kariyer’e düşman, hepsi bilgiyle düşünceyle ilişiğini sıyırmış, bu hödüklüğün sağı solu muhalefeti kalmadı, ahtopot sarı kollarıyla heryeri bağlıyor…
Ve şimdi bu kızıl kıyamette cemaati ideolojisi dağılmaya yüz tuttu ve felaketlerin felaketi kapıda, çünkü artık hepsi dünden de beter, BAŞIBOŞ’lar sürüsü olmak üzere..
Ey CHP bu zincirlerinden yeni boşalmış kitlelere iş mi üretim mi bulacaksın yoksa yeni bir şeyh mi cemaat mi ayarlayacaksın, yer gibi zaman yarılıyor ve hepimiz girdabında kaybolmak anındayız..
Ey CHP, bu başıboş sürünün genelkurmay başkanını içeri tıktığını, kozmik odaları dağıttığını, yazarlarını içeri tıktığını, yasaları hukuku emniyeti orduyu ele geçirdiğini ve ülkeyi tam anlamıyla çözmekte olduğunu seyrede seyrede bugüne geldin..
Ne diyelim, yarasın..
Korkunun matematiği diye bir şey vardır, mesela içimizde en çok korkan insanlar totoya lotoya sığınır, yani korku hepimize en olumsuzlukları yaşatır ve hepimizi KÖR TALİH’İN kucağına atar.. Başka şansım başka çıkışım yok, der, ama bir sol parti hiçbir zaman ‘çıkışsızlığı’ kabullenemez, kör talih’e ve onların cinlerine ‘teslim olamaz’.
Devletin yüzyıldır itelediği ötelediği dışladığı ne kadar zor okuyan iş bulamayan acımasız gerçeği var, yarısı etnik milliyetçilerin, bir yarısı İslamcı örgütlerin ‘kumpasında’ FBI ajanı olacak kadar devlete karşı bir yıkım projesinde kullanılıp devletin karşısına koyuldu.
CHP’nin görmesi gereken sosyal gerçek burası, cumhurbaşkanlığı hesabı hiç değil.
18. yüzyıldan yığılma bu çöküşün tortusu, korkumuz, istihbaratı kumpası cinleri bencilliği kilisesiyle muhalefete hızla sirayet ediyor.
İslamiyet bir iç disiplin’dir, üzülmüşsünüzdür sabah ezanı okunur, kafanız karışmıştır, öğle ezanı okunur, karmaşık duyguların girdabına dalarsınız akşam ezanı okunur ve Allah kafanızdaki kötü düşünceyi karmaşık duyguları namazla secdeyle bir düzene koyar.
Yani sabah akşam bir zaman disiplini sizi kötülüğe şeytana karşı korunmaya çağırır.
Hayatında TEK BİR REKAT kılmış bir insan dahi, bunu ruhuyla bedeniyle hissetmiş yaşamıştır.
Bu adi hırsızların içinde TEK BİR REKAT NAMAZ kılmış olanı var mı?
CHP’nin bu son skandallardan anlaması gereken bu ‘çürümüş’lük tamdır, ve bir beton kadar katılaşıp, siyaseti toplumu kurumlarımızı içinde fosilleştirmiştir.
Afrika’da sömürgeci efendiler bir yüzyıl içinde tarlaları öyle haşin vahşi kullandı ki oraları terk ettikten sonra dahi o tarlalar bir daha kendine gelemedi.
Türkiye’nin okulları emniyeti ordusu polisi medyası akademisi bir başıboş vasıfsız sürüler tarafından çok hoyratça ve çok şımarıkça ve fütursuzca kullanıldı, CHP’ye düşen görev, bu çürüyüp beton gibi katmanlaşmış yapılar kırılmadan, toplum kurumlar tarih hayatlarımız yasalarımız, asla nefes alamaz, işte topluma bunlar tane tane anlatılacak ve bu çürümüş sınıf’tan uzak durulacak.
Şamanlar kurban ettikleri hayvanların iç organlarına bakarak kehanette bulunurlar.. Bizler de ülkemizde on yıllardır işlenen faili meçhullerin parçalanmış cesedlerine bakıp siyasi kehanetlerde bulunmadık mı? Her aydın cesedinin başında yüzbin sayfa saçma sapan komplo kumpas mihrak lafları etmedik mi?
Ve güya liberaller ne kadar kolay ucuz sloganik yaftalarla bu cinayetleri ahlaksızca manipüle etmeye çalışmadılar mı, yok ileri demokrasi, yok vesayet, yok Kemalist yargı... İran, Amerika, İsrail denilmedi mi, İslam, müslüman, irtica denilmedi mi, siyasi tanımlar pek kolay bolca toplumun üstüne bolca boca edilmedi mi, bütün bunlar çoktan delirdiğimizin işaretleri değil miydi?
CHP’ye düşen şimdi bu ucuz sloganik liberal yalanlarla yapılmış sahte çürük binaların çöktüğünü halka anlatmak…
Şimdi hepimiz o çürük ve dağılmış yapıların altından kalkabilmemiz için, liberal, İslamcı, Kemalist, ulusalcı, etnik milliyetçilik, İslamcı, müslüman laflarının hepsini kökünden değiştirecek, yeni ve gerçek bir sese ihtiyacımız var..
Bu yalanlar komedyasının altında bu uyduruk plastik siyasi tanımlarla değil, yetsin artık, ülke gerçeğine uygun SOSYOLOJİK tanımlarla konuşacak siyasetçilere aydınlara ihtiyacımız var..
Yani, kardeşlerim, devleti, okulu, tazminatı, işsizliği, köyü, kasabayı, yoksulluğu, sigortayı, üretimi, imkanı, artı değeri, konuşmadan bilmeden YAZILMIŞ SÖYLENMİŞ bütün siyasi tanımlar palavraydı, içinde şimdi kurumlarınızla çırpındıkça boğulduğunuz bataklık bu sahte siyasi kavramların çöplüğüydü..
İçinde ulusalcı, Kemalist, İslamcı, liberal vs. geçen bütün yazılar makaleler hepsi YALAN VE UYDURMA ve oyalamaydı, bu kadar deli yaftası siyasi kavramdan kazanan sadece bir kaç patron birkaç cemaat oldu..
Yasalar değiştirip anayasalar yapıp hakimlerinizi yargınızı emniyetinizi ordunuzu bir SAKSIDAN alıp başka bir SAKSIYA KOYSANIZ ne olur, bu gerçek dışı, akıl dışı siyasi tanımlarla, 12 Eylül sonrası Özal’la başlayıp bugüne kadar medyanızı maaşlarınızı süsleyen bu SİYASİ SIFATLAR’la konuştuğunuz müddetçe, felaket daha büyüyecek, üzerinde konuşabileceğiniz bir ülke artık kalmayacaktır, bitmeyen bir Pakistan bitmeyen bir Irak bitmeyen bir Suriye’ye dönüşmenize bir faili meçhul mermi sesi kaldı?
Kilisenin bilmediği gerçek’tir, Koç’un bilmediği gerçek’tir, cemaatin islamcılar’ın bilmediği anlamak istemediği gerçektir.
Sizi bu denli hayat dışına devlet dışına akıl dışına sürükleyen şey, bugüne değin kullandığınız gerçeğinizi size unutturan plastik uydurma siyasi tanımlar ve onlarla köşelerinde gününü gün eden yazarlarınızdır.
Bu kurmaca siyasi sıfatlarla on yıllardır birbirinizle kavga ettiniz, doymadınız birbirinizi içeri tıktınız, yetmedi birbirinize karşı ölümcül saldırıya girdiniz, yetmedi, bu yanlış siyasi literatür hepinize sonunda KUMPAS VE KOMPLO’ların oyuncağı ve sonra kurbanı haline getirdi…
O halde, bir sosyal partiye ve aydınlara düşen görev?
Türkiye’ye en temel sorularını yeni baştan sormalı ve öğretmeli, şehir nedir, devlet nedir, işsizlik nedir, köy kasaba nedir, sigorta nedir, tazminat nedir, artı değer nedir, üretim nedir, kaliteli işçi nedir, yurttaş nedir, YURT nedir, bağımsızlık nedir, ürün nedir, eşitlik nedir, bölüşmek nedir?

Hiç yorum yok: