Dünya kamuoyunca, ‘Türkiye tarihinin en büyük yolsuzluk operasyonu’ olarak adlandırılan ve son dakika itibariyle ana karesi içine Türkiye Başbakanı'nın da girdiği düşünülen ‘rüşvet-talan-kara para operasyonu’, benim düşünce lügatimde bir ‘Mâûn operasyonu’dur. Neden?
Bizim fikir mücadelemizi izleyen, bizi okuyan kitleler bu sorunun cevabını vermekte zorluk çekmezler. Biz yine de bir hatırlatma yaparak tarihe de vicdanlara da bazı notlar ileteceğiz.
Mâûn, Kur’an mesajının en hayatî beyyinelerini içeren bir suredir. Bu üç satırlık sureyi böylesine önemli, böylesine muhteşem, böylesine hayatî kılan nedir? Ayrıntılar için bizim, ‘Mâûn Suresi Böyle Buyurdu’ adlı kitabımız okunmalıdır. Kısa cevapsa şöyle verilebilir:
:
En Tehlikeli Ve En Kahpe Dinsizlik, ‘Dincilik’ Perdesi Altında Saklanan Dinsizliktir: Kur’an bu surede diyor ki, insanların, din adına attıkları nutuklara, iddialara, yaptıkları ibadetlere değil, onların insan haklarına saygılarının olup olmadığına bakacaksınız. İnsan haklarına saygı yoksa iddia ne olursa olsun ortada ‘din maskeli dinsizlik’ vardır. Kahpece saklanan bir dinsizliktir bu.
Kamunun, Toplumun Mal Ve Nimetlerine Musallat Olanlar, İddiaları, İbadetleri Ne Olursa Olsun, Dini İnkâr Etmiş Sayılırlar: Bu inkâr, bırakın dinci nutukları, muntazaman yerine getirilen ibadetlerle, namazlarla da yok edilemez. Kur’an’a göre, namazı niyazı fotoğraf olarak tam ve mükemmel insanlar bile esasta kâfir, hatta müşrik olabilirler. Değerlendirme yaparken namazlara değil, insan haklarına saygının olup olmadığına bakacağız.
Kendisine En Küçük Bir Riyakârlık, Menfaatçılık Bulaşan Namazlar, Sahiplerine Rahmet Değil, Lanet Getirir: Kur’an, temel ibadetlerinden biri olan namazı kılmayanları lanetlemez. Onları sadece teşvik eder. Ama aynı Kur’an, namazını/ibadetini riya, çıkarcılık, kamu hakkı talanı gibi kötülüklerin maskesi olarak kullananları lanetlemektedir. Bu, dinler tarihinin sadece Kur’an tarafından gerçekleştirilen en büyük devrimidir.
Kamu Haklarına Tasallut Suçu İşlemiş Olmak İçin Kamu Haklarının Bizzat Yenmesi Şart Değildir; O Hakların Ait Oldukları Yere Ulaşmasına Bir Biçimde Engel Olmak Mâûn Mücrimi Olmak İçin Yeterlidir: Mâûn suresi, birinci ayetinde “Dini inkâr eden kimdir?” sorusunu soruyor, 2-6. ayetlerinde sorunun ayrıntılı cevabını verdikten sonra 7. ve son ayetinde şu özet cevabı veriyor: “Mâûn suçlusu, kamunun nimet ve imkânlarının, ait oldukları yere ulaşmasını bir biçimde engelleyenlerdir.”
Mâûn suçlusu olmak yani mel’un dinsizler arasına girmek için kamunun haklarının talan ve çarçur edilmesine seyirci kalmak yeterlidir. Bu haklar bir de yenirse, ihlal edenlere göz yumulursa, hele bir de bu suçlular çeşitli gerekçelerle korumaya alınırsa, lanetli dinsizlik çifte kavrulmuş türden olur.
Aziz okuyucum ve Allah ile aldatılan halkım! Türkiye’yi sarsan ve dünyanın gündemine oturan son ‘yalan-talan-kara para operasyonu’nu, bu bilgiler ışığında bir kez daha değerlendir. Ve ‘Mâûn Suresi Böyle Buyurdu’ kitabımı sabırla ve derin derin düşünerek oku!
Bizim fikir mücadelemizi izleyen, bizi okuyan kitleler bu sorunun cevabını vermekte zorluk çekmezler. Biz yine de bir hatırlatma yaparak tarihe de vicdanlara da bazı notlar ileteceğiz.
Mâûn, Kur’an mesajının en hayatî beyyinelerini içeren bir suredir. Bu üç satırlık sureyi böylesine önemli, böylesine muhteşem, böylesine hayatî kılan nedir? Ayrıntılar için bizim, ‘Mâûn Suresi Böyle Buyurdu’ adlı kitabımız okunmalıdır. Kısa cevapsa şöyle verilebilir:
:
En Tehlikeli Ve En Kahpe Dinsizlik, ‘Dincilik’ Perdesi Altında Saklanan Dinsizliktir: Kur’an bu surede diyor ki, insanların, din adına attıkları nutuklara, iddialara, yaptıkları ibadetlere değil, onların insan haklarına saygılarının olup olmadığına bakacaksınız. İnsan haklarına saygı yoksa iddia ne olursa olsun ortada ‘din maskeli dinsizlik’ vardır. Kahpece saklanan bir dinsizliktir bu.
Kamunun, Toplumun Mal Ve Nimetlerine Musallat Olanlar, İddiaları, İbadetleri Ne Olursa Olsun, Dini İnkâr Etmiş Sayılırlar: Bu inkâr, bırakın dinci nutukları, muntazaman yerine getirilen ibadetlerle, namazlarla da yok edilemez. Kur’an’a göre, namazı niyazı fotoğraf olarak tam ve mükemmel insanlar bile esasta kâfir, hatta müşrik olabilirler. Değerlendirme yaparken namazlara değil, insan haklarına saygının olup olmadığına bakacağız.
Kendisine En Küçük Bir Riyakârlık, Menfaatçılık Bulaşan Namazlar, Sahiplerine Rahmet Değil, Lanet Getirir: Kur’an, temel ibadetlerinden biri olan namazı kılmayanları lanetlemez. Onları sadece teşvik eder. Ama aynı Kur’an, namazını/ibadetini riya, çıkarcılık, kamu hakkı talanı gibi kötülüklerin maskesi olarak kullananları lanetlemektedir. Bu, dinler tarihinin sadece Kur’an tarafından gerçekleştirilen en büyük devrimidir.
Kamu Haklarına Tasallut Suçu İşlemiş Olmak İçin Kamu Haklarının Bizzat Yenmesi Şart Değildir; O Hakların Ait Oldukları Yere Ulaşmasına Bir Biçimde Engel Olmak Mâûn Mücrimi Olmak İçin Yeterlidir: Mâûn suresi, birinci ayetinde “Dini inkâr eden kimdir?” sorusunu soruyor, 2-6. ayetlerinde sorunun ayrıntılı cevabını verdikten sonra 7. ve son ayetinde şu özet cevabı veriyor: “Mâûn suçlusu, kamunun nimet ve imkânlarının, ait oldukları yere ulaşmasını bir biçimde engelleyenlerdir.”
Mâûn suçlusu olmak yani mel’un dinsizler arasına girmek için kamunun haklarının talan ve çarçur edilmesine seyirci kalmak yeterlidir. Bu haklar bir de yenirse, ihlal edenlere göz yumulursa, hele bir de bu suçlular çeşitli gerekçelerle korumaya alınırsa, lanetli dinsizlik çifte kavrulmuş türden olur.
Aziz okuyucum ve Allah ile aldatılan halkım! Türkiye’yi sarsan ve dünyanın gündemine oturan son ‘yalan-talan-kara para operasyonu’nu, bu bilgiler ışığında bir kez daha değerlendir. Ve ‘Mâûn Suresi Böyle Buyurdu’ kitabımı sabırla ve derin derin düşünerek oku!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder