Afganistan’da bir kadının kafası uzun namlulu silahla ateş
edilerek dağıtılır… Dinciler açıklama yaparlar; “İslam dini bu tür uygulamaları
hoş görmez, bizimle bir alakası yoktur.”
Afrika’da küçücük kızlar, sırf okula gittikleri için
kaçırılıp, dedeleri yaşındaki adamlarla evlendirilirler… Yobazlar gene konuşur;
“biz böyle değiliz…”
İran’da, yaşamak için etini satmak zorunda olan bir kadın
vinçte sallandırılır… Onunla aynı günahı işleyen erkeklere dokunulmazken hem
de, el cevap; “İslam, bu değildir.”
Suriye’de sırf alevi oldukları için insanlar katledilir,
kafaları kesilir, ciğerleri yenir tekbir sesleri eşliğinde… “dinimizle bir
ilgisi yoktur bunların”, diye konuşmaya başlarlar hemen…
Peki, kardeşim bu adamlar, bu çağda, bu yamyamlıkları hangi
referanslarla yapıyorlar?
Madem İslam dini bu tür insanlık dışı eylemlere referans
bulunabilecek bir din değil, bu canlı türü hangi kitabı okuyor? Hangi peygambere
iman ediyor? Nerden beslenir bu adamlar? Hangi mollalarca eğitilirler? Dinin
hangi yorumu, insanların hayvanlaşmasına olanak tanır?
Elbette bu adamların mollaları var. Elbette Kuran ve hadis
ile besleniyorlar. Elbette fikirsel köklerini, ta peygambere kadar uzanan bir silsile
ile taçlandırıyorlar.
Dinlerin, sadece İslam’ın değil, tüm dinlerin fanatik
yaratma materyalleri, argümanları, emirleri mevcuttur. Normalde bir insan,
doğası itibariyle vahşileşebilir ancak ardından gelecek olan “vicdan azabı”,
kişiyi öylesine bir buhrana sevk eder ki, insan bu acıyı dindirmek için
hayatına dahi kasteder. Yani durup dururken bir insanın kafasını kesemezsiniz.
İnsansanız bunu yapamazsınız. Fakat size bunu yapmanızı Tanrı emrettiyse, bir
insanın ciğerini yiyerek Tanrının gözüne girebileceğinizi sanıyorsanız veya
üzerinizdeki bombayı bir ilkokul önünde patlatıp, onlarca çocuğun parçalanması
yoluyla “şehid” olacağınıza inanmışsanız, çok kolay hayvanlaşa bilirsiniz.
Bir insanın tek başına yapa bileceği vahşet bellidir. Bilim
insanları, yıllardır bu tipolojileri gözlemliyorlar. Tüm araştırmalarda en
korkunç tipler olarak görülenler, dini referanslarla süslenmiş bir motivasyona
sahip psikopatlar. Bu tipler, yaptıkları şeyi Tanrı adına yaptıkları için
vicdanen de bir acı duymuyorlar. Ve yol açabilecekleri yıkımın hesabını kimse
yapamıyor.
Hıristiyan dünyası, haçlı seferleri tecrübesiyle, reform ve
aydınlanma süreçleriyle, dinden kaynaklanan hayvanlaşma sürecini kontrol altına
aldı veya bu konuda hala çalışıyorlar. Gerçi kapitalizmin, insanlığı hayvandan
daha aşağıya sürüklediği gerçeği ortada durmakla beraber, bu gün en azından bir
Katolik, Protestan’ın ciğerini yemiyor.
Biz ise böyle acı tecrübeler yaşamadan da “dini fanatizm”
konusunda bir şeyler yapabilirdik. Şayet Atatürk’ün yolundan gidebilseydik.
Ancak görülen o ki, olmadı, beceremedik…
Şimdi, ortaçağı dahi gölgede bırakacak bir vahşet söyleminin
ve fiiliyatının tam ortasındayız. Yunus ve Mevlana’dan öğrendiğimiz dini -yani Allah’ın
dinini- terk edip, Anglo-Sakson dinine tabi olduk, iman ettik.
Hep değdim gibi Anglo-Saksonlar, gittikleri ülkelerde, kıta
Avrupa’sı aydını gibi davranmazlar. Kıta Avrupa’sı aydını, gittiği yerde bir
çağdışılık görürse buna müdahale eder, düzeltemese bile en azından köhne
fikirlerle ve inançlarla mücadele eder. İnsanların “eğitilebilir” olduklarına
inanırlar…
Ama Anglo-Sakson akıl, “bunlar zaten adam olmazlar” diyerek,
elde edebileceği azami kazanca odaklanır. Neye inanıyorlar, ne giyiyorlar, nasıl
besleniyorlar, uğraşmaz.
Uğraşmadığı gibi, o kültürden etkilenmiş ve hayran olmuş
gibi görünmeyi de çok iyi becerir. Hatırlayın! Bay Clinton Türkiye ziyaretinde
İngilizce bir Kuran istemişti, kızı “İslam tarihine ve Kurana çok meraklıymış”
deyu… Veya Arap kıyafetleri içinde, Arap emirlerle beraber geleneksel Arap
dansı yapan prens Charles’ı hatırlayın… Müslüman bile olmuştu hani…
Burada sakın ola, emperyalizmin ehvenine alkış tuttuğum
sanılmasın. Sadece iki aklı karşılaştırıyorum. Mesela, bir Fransız sömürgesi
olan Lübnan’a bakın, bir de İngiliz sömürgesi olan Suudi Arabistan’a bakın… İki
ülke insanı arasındaki farkı görürseniz, ne demek istediğimi anlarsınız.
Suud’dan asla ve kat’a bir Amin Maalouf çıkmaz, çıka bilemez…
Bu, efendinin laboratuarlarından vahyolunan dinlerin çok
belirgin özellikleri vardır. Kulağa çok hoş gelirler… Gayet mantıklı
söylemleri, vurucu sloganları vardır… Ama hepsinde keskin bir itaat anlayışı
mevcuttur, akla ve felsefeye, yani sorgulamaya kapalıdırlar, ritüellerden
ibarettirler, ruh ve öz diye bir şey yoktur, ilim vardır ama irfanın zersi
bulunmaz, din vardır ama maneviyat ölmüştür ve mutlaka bir süre sonra orduya
dönüşüp, kendi insanlarının başlarına bela olurlar.
Örnek;
Sihizm… Hindistan topraklarında, terörle en çok kan dökmüş
bir din… Oysa incelediğinizde ne kadar da haklı argümanlara sahip… Yarı Hindu,
yarı Müslüman…
Siyonizm… Binlerce yıllık, dokuz köyden kovulmuşluğa,
ezilmiş bir halka can simidi… Referansları da hep Tevrat’tan… Ama Yahudilerin
dahi tanıyamadığı bir “Yahudi” tipi yaratmış durumda.
Vehhabilik… Propagandacısı olsam eminim birçoğunuz Vehhabi
oludunuz… O kadar mantıklı, o kadar sağlam deliller… Ancak gelin görün ki, bu
“öze dönüşçü” Müslümanlar, Mehmetçiğin kafasını kesen birer hayvana dönüştüler
kısa sürede…
İhvan… Daha İsrail kurulmadan, saf Müslümanlara silahlı
eğitim vererek, anti-semit bir cihat ilan ettiler…
Bu arada belirtmeden geçmeyeceğim… Siyonistlere “vaat
edilmiş toprakları” kanla hedef gösterenler, “İhvan” adı altında, Siyonistlerle
savaşacaklara eğitim vermeye başlamışlardı, 20. Yüzyılın başlarında…
Amerika’daki “new age” dinlerini hiç saymıyorum…
Hepsi, 19. Yüzyıl mahsulü… (Uydurup da kendilerini daha
derinlere bağlamasınlar…)
Hepsi, ritüellere boğulmuş ve özden sapmış durumda…
Hepsi, kapitalizmle barışık…
Hepsi, Anglo-Sakson tezgâhından çıkma…
Zira hiçbirinin namlusu efendiye yönelmedi. Bu gün İŞİD ve
benzeri selefi/cihatçı sürünün, İngiliz üslerine düzenlediği tek saldırı var
mı? Olsun demiyorum ama neden hiç yok? Irak’ta ABD askeri ölür, Şii ölür, Sünni
ölür… Basra bölgesi İngiliz kontrolünde hala… Tek saldırı var mı? Yok… Olamaz
da…
İŞİD ile savaş yapmayı planlayanlar, onları doğuran
bataklığa bakmalıdırlar. Pakistan’da, Arabistan’da, Afrika’da ve daha birçok
ülkede faaliyet gösteren Anglo-Sakson İslam medreselerine bakmalıdırlar.
Oralarda verilen Kuran ve Hadis derslerini incelemelidirler.
İŞİD militanlarının karar mekanizmalarına ve özellikle o
mekanizmalardaki tekfirci ulemanın/komutanların eşlerine dikkat etmelidirler.
Bir gece rüyasında İslam’ın nuru ile aydınlanan İngiliz kızların, nasıl olup da
ve hangi bağlantılarla, cihat önderlerinin karıları olup, kara çarşaflarıyla
silah eğitimi verdiklerine bakmalıdırlar…
Bu yamyamlara el altından destek veren iktidarların, kimler
tarafından iktidara taşındıklarına ve sürekli desteklendiklerine çok iyi
bakmalıdırlar, İŞİD ve benzerleri ile savaşacak olanlar…
Ben yazılarımda hiçbir zaman Anglo-Sakson düşmanlığı
yapmadım, yapmam… Onlar, kime nasıl davranacaklarını biliyorlar. Saygın
kişiliklere saygı duyuyor ama eşeklere de semer vuruyorlar. Sadece bu zekâ
karşısında, Ortadünya halklarının sergilediği eblehliğe katlanamıyorum… İki
dedesi, efendinin şapka çıkardığı ve eğildiği Çanakkale’de vuruşmuş biri
olarak, bunca akılsızlığa isyan ediyorum…
İşitin ve anlayın ki, bu gün inandırıldığınız ve tatbiki
için canınızı verdiğiniz din, Allah’ın dini olmaktan çıkmıştır. Ne kavramları,
ne uygulamaları kalmamıştır bin yıllık Anadolu Tanrı tasavvurunun…
Kapitalizmin sizi sadece sürekli ibadet ettirerek inancınıza
karşı körelten, sürekli hac, umre, zekât vs. ile de kazancınızı sömüren bir
makine olduğunu sanmayın…
Ruhlarınıza da talipler…
Alacaklar da…
Başladı bile…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder