23 Tem 2014

Anglo-Sakson Dini ve Rükünleri…

şeriatla katledilen kadınlar ile ilgili görsel sonucuAfganistan’da bir kadının kafası uzun namlulu silahla ateş edilerek dağıtılır… Dinciler açıklama yaparlar; “İslam dini bu tür uygulamaları hoş görmez, bizimle bir alakası yoktur.”

Afrika’da küçücük kızlar, sırf okula gittikleri için kaçırılıp, dedeleri yaşındaki adamlarla evlendirilirler… Yobazlar gene konuşur; “biz böyle değiliz…”

İran’da, yaşamak için etini satmak zorunda olan bir kadın vinçte sallandırılır… Onunla aynı günahı işleyen erkeklere dokunulmazken hem de, el cevap; “İslam, bu değildir.”

Suriye’de sırf alevi oldukları için insanlar katledilir, kafaları kesilir, ciğerleri yenir tekbir sesleri eşliğinde… “dinimizle bir ilgisi yoktur bunların”, diye konuşmaya başlarlar hemen…

Peki, kardeşim bu adamlar, bu çağda, bu yamyamlıkları hangi referanslarla yapıyorlar?

Madem İslam dini bu tür insanlık dışı eylemlere referans bulunabilecek bir din değil, bu canlı türü hangi kitabı okuyor? Hangi peygambere iman ediyor? Nerden beslenir bu adamlar? Hangi mollalarca eğitilirler? Dinin hangi yorumu, insanların hayvanlaşmasına olanak tanır?

Elbette bu adamların mollaları var. Elbette Kuran ve hadis ile besleniyorlar. Elbette fikirsel köklerini, ta peygambere kadar uzanan bir silsile ile taçlandırıyorlar.

Dinlerin, sadece İslam’ın değil, tüm dinlerin fanatik yaratma materyalleri, argümanları, emirleri mevcuttur. Normalde bir insan, doğası itibariyle vahşileşebilir ancak ardından gelecek olan “vicdan azabı”, kişiyi öylesine bir buhrana sevk eder ki, insan bu acıyı dindirmek için hayatına dahi kasteder. Yani durup dururken bir insanın kafasını kesemezsiniz. İnsansanız bunu yapamazsınız. Fakat size bunu yapmanızı Tanrı emrettiyse, bir insanın ciğerini yiyerek Tanrının gözüne girebileceğinizi sanıyorsanız veya üzerinizdeki bombayı bir ilkokul önünde patlatıp, onlarca çocuğun parçalanması yoluyla “şehid” olacağınıza inanmışsanız, çok kolay hayvanlaşa bilirsiniz.

Bir insanın tek başına yapa bileceği vahşet bellidir. Bilim insanları, yıllardır bu tipolojileri gözlemliyorlar. Tüm araştırmalarda en korkunç tipler olarak görülenler, dini referanslarla süslenmiş bir motivasyona sahip psikopatlar. Bu tipler, yaptıkları şeyi Tanrı adına yaptıkları için vicdanen de bir acı duymuyorlar. Ve yol açabilecekleri yıkımın hesabını kimse yapamıyor.

Hıristiyan dünyası, haçlı seferleri tecrübesiyle, reform ve aydınlanma süreçleriyle, dinden kaynaklanan hayvanlaşma sürecini kontrol altına aldı veya bu konuda hala çalışıyorlar. Gerçi kapitalizmin, insanlığı hayvandan daha aşağıya sürüklediği gerçeği ortada durmakla beraber, bu gün en azından bir Katolik, Protestan’ın ciğerini yemiyor.

Biz ise böyle acı tecrübeler yaşamadan da “dini fanatizm” konusunda bir şeyler yapabilirdik. Şayet Atatürk’ün yolundan gidebilseydik. Ancak görülen o ki, olmadı, beceremedik…

Şimdi, ortaçağı dahi gölgede bırakacak bir vahşet söyleminin ve fiiliyatının tam ortasındayız. Yunus ve Mevlana’dan öğrendiğimiz dini -yani Allah’ın dinini- terk edip, Anglo-Sakson dinine tabi olduk, iman ettik.

Hep değdim gibi Anglo-Saksonlar, gittikleri ülkelerde, kıta Avrupa’sı aydını gibi davranmazlar. Kıta Avrupa’sı aydını, gittiği yerde bir çağdışılık görürse buna müdahale eder, düzeltemese bile en azından köhne fikirlerle ve inançlarla mücadele eder. İnsanların “eğitilebilir” olduklarına inanırlar…

Ama Anglo-Sakson akıl, “bunlar zaten adam olmazlar” diyerek, elde edebileceği azami kazanca odaklanır. Neye inanıyorlar, ne giyiyorlar, nasıl besleniyorlar, uğraşmaz.

Uğraşmadığı gibi, o kültürden etkilenmiş ve hayran olmuş gibi görünmeyi de çok iyi becerir. Hatırlayın! Bay Clinton Türkiye ziyaretinde İngilizce bir Kuran istemişti, kızı “İslam tarihine ve Kurana çok meraklıymış” deyu… Veya Arap kıyafetleri içinde, Arap emirlerle beraber geleneksel Arap dansı yapan prens Charles’ı hatırlayın… Müslüman bile olmuştu hani…

Burada sakın ola, emperyalizmin ehvenine alkış tuttuğum sanılmasın. Sadece iki aklı karşılaştırıyorum. Mesela, bir Fransız sömürgesi olan Lübnan’a bakın, bir de İngiliz sömürgesi olan Suudi Arabistan’a bakın… İki ülke insanı arasındaki farkı görürseniz, ne demek istediğimi anlarsınız. Suud’dan asla ve kat’a bir Amin Maalouf çıkmaz, çıka bilemez…

Bu, efendinin laboratuarlarından vahyolunan dinlerin çok belirgin özellikleri vardır. Kulağa çok hoş gelirler… Gayet mantıklı söylemleri, vurucu sloganları vardır… Ama hepsinde keskin bir itaat anlayışı mevcuttur, akla ve felsefeye, yani sorgulamaya kapalıdırlar, ritüellerden ibarettirler, ruh ve öz diye bir şey yoktur, ilim vardır ama irfanın zersi bulunmaz, din vardır ama maneviyat ölmüştür ve mutlaka bir süre sonra orduya dönüşüp, kendi insanlarının başlarına bela olurlar.

Örnek;

Sihizm… Hindistan topraklarında, terörle en çok kan dökmüş bir din… Oysa incelediğinizde ne kadar da haklı argümanlara sahip… Yarı Hindu, yarı Müslüman…
Siyonizm… Binlerce yıllık, dokuz köyden kovulmuşluğa, ezilmiş bir halka can simidi… Referansları da hep Tevrat’tan… Ama Yahudilerin dahi tanıyamadığı bir “Yahudi” tipi yaratmış durumda.

Vehhabilik… Propagandacısı olsam eminim birçoğunuz Vehhabi oludunuz… O kadar mantıklı, o kadar sağlam deliller… Ancak gelin görün ki, bu “öze dönüşçü” Müslümanlar, Mehmetçiğin kafasını kesen birer hayvana dönüştüler kısa sürede…

İhvan… Daha İsrail kurulmadan, saf Müslümanlara silahlı eğitim vererek, anti-semit bir cihat ilan ettiler…

Bu arada belirtmeden geçmeyeceğim… Siyonistlere “vaat edilmiş toprakları” kanla hedef gösterenler, “İhvan” adı altında, Siyonistlerle savaşacaklara eğitim vermeye başlamışlardı, 20. Yüzyılın başlarında…

Amerika’daki “new age” dinlerini hiç saymıyorum…

Hepsi, 19. Yüzyıl mahsulü… (Uydurup da kendilerini daha derinlere bağlamasınlar…)

Hepsi, ritüellere boğulmuş ve özden sapmış durumda…

Hepsi, kapitalizmle barışık…

Hepsi, Anglo-Sakson tezgâhından çıkma…

Zira hiçbirinin namlusu efendiye yönelmedi. Bu gün İŞİD ve benzeri selefi/cihatçı sürünün, İngiliz üslerine düzenlediği tek saldırı var mı? Olsun demiyorum ama neden hiç yok? Irak’ta ABD askeri ölür, Şii ölür, Sünni ölür… Basra bölgesi İngiliz kontrolünde hala… Tek saldırı var mı? Yok… Olamaz da…

İŞİD ile savaş yapmayı planlayanlar, onları doğuran bataklığa bakmalıdırlar. Pakistan’da, Arabistan’da, Afrika’da ve daha birçok ülkede faaliyet gösteren Anglo-Sakson İslam medreselerine bakmalıdırlar. Oralarda verilen Kuran ve Hadis derslerini incelemelidirler.

İŞİD militanlarının karar mekanizmalarına ve özellikle o mekanizmalardaki tekfirci ulemanın/komutanların eşlerine dikkat etmelidirler. Bir gece rüyasında İslam’ın nuru ile aydınlanan İngiliz kızların, nasıl olup da ve hangi bağlantılarla, cihat önderlerinin karıları olup, kara çarşaflarıyla silah eğitimi verdiklerine bakmalıdırlar…

Bu yamyamlara el altından destek veren iktidarların, kimler tarafından iktidara taşındıklarına ve sürekli desteklendiklerine çok iyi bakmalıdırlar, İŞİD ve benzerleri ile savaşacak olanlar…

Ben yazılarımda hiçbir zaman Anglo-Sakson düşmanlığı yapmadım, yapmam… Onlar, kime nasıl davranacaklarını biliyorlar. Saygın kişiliklere saygı duyuyor ama eşeklere de semer vuruyorlar. Sadece bu zekâ karşısında, Ortadünya halklarının sergilediği eblehliğe katlanamıyorum… İki dedesi, efendinin şapka çıkardığı ve eğildiği Çanakkale’de vuruşmuş biri olarak, bunca akılsızlığa isyan ediyorum…

İşitin ve anlayın ki, bu gün inandırıldığınız ve tatbiki için canınızı verdiğiniz din, Allah’ın dini olmaktan çıkmıştır. Ne kavramları, ne uygulamaları kalmamıştır bin yıllık Anadolu Tanrı tasavvurunun…

Kapitalizmin sizi sadece sürekli ibadet ettirerek inancınıza karşı körelten, sürekli hac, umre, zekât vs. ile de kazancınızı sömüren bir makine olduğunu sanmayın…

Ruhlarınıza da talipler…

Alacaklar da…


Başladı bile…

Hiç yorum yok: