(Pehlivan ve Terkoğlu) Silivri Cezaevi’nde tanıdım. Odatv tertibinden tutukluydular. İnsan cezaevinde çırılçıplaktır. Kişiliğin, karakterin neyse kısa zamanda ortaya çıkar. Barışlar cezaevinde, duruşmalarda dik durdular, FETÖ’cü mahkemeye boyun eğmediler. İyi sınav verdiler. Odatv davası kapsamında 19 ay tutuklu kalıp, 14 Eylül 2012’de tahliye oldular.
Pehlivan ve Terkoğlu daha önce Sızıntı/ Wikileaks’te Ünlü Türkler ve Gizli Belgelerde Türkiye’nin Sırları / Mahrem adlı kitaplara imza attılar. Metastaz, ortaklaşa ürünün üçüncü kitabı.
Çeşitli gazetelerde Metastaz’ı tanıtan yazıları okudum. Sanki kitap, “yanlış anlaşılmış” gibi geldi bana. Hayır Metastaz, bir “tarikatlar kitabı” değil. Evet, Menzilcilerden, İskenderpaşa’dan, Okuyucu’lardan, Milli Damar ve KÖZ’cülerden vs. söz ediyor ama Metastaz’ın mesajı başka. Metastaz, tarikatlara teslim edilen bir devletin kitabı!
ERKEN UYARI
Bu kitap, FETÖ ile mücadelede “işler iyiye gitmiyor” diyor! Metastaz, bir “erken uyarı” kitabı. FETÖ ile mücadelede nerede hata yapılıyor? Metastaz, bu sorunun yanıtını vermeye çalışan bir kitap. Önsöz’de denildiği gibi, “Bir sabah kapılarını çalıp çocuklarını almaya gelmeselerdi FETÖ’yle hiç hesaplaşmayacaklardı.”
“Metastaz diyoruz, kanserli hücrenin sıçramasını anlatıyor… 15 Temmuz, devletin içine yerleşmiş FETÖ tümörünün vücudu teslim alma girişimiydi. Neyse ki başaramadı. Ancak FETÖ’ye ilaç diye bu kez önümüze tarikat düzenini koydular… Tarikatlar, rejimi çökertiyor. Hukuk çürüyor, güvenlik çöküyor, bürokrasi kayboluyor. Gavsların, mürşitlerin, hocaların sistemi, devletin ve kamunun üstüne iniyor.”
Bugün FETÖ’nün boşluğuna karşı başka tarikatları destekleyenler, yarınki darbelere hazırlık yapıyor. Metastaz bunu anlatıyor.
MİT, ŞEYH İÇİN DEVREDE
Bir zamanlar mensuplarına “İrticai Faaliyetler” ders kitabını okutan, o kitapta FETÖ dahil teker teker tarikatları inceleyen, tarikatların devlet içinde örgütlenme tehlikesine dikkat çeken MİT de değişmişti. AKP iktidarı döneminde devlet tarikatlara, İslamcı örgütlenmelere karşı bağışıklık sistemini kaybetmişti.
Menzil şeyhine Abdulbaki Erol’un Almanya’ya girişi için vize kolaylığı sağlayan MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın devreye girdiği, dönemin Başbakanı Davutoğlu’nun Menzil köyüne giderek şeyhi ziyaret ettiği, baş başa görüştüğü bir sistemden söz ediyoruz.
'İŞLEM YAPMAYIN'
“Menzilcilerin adeta devletin en resmi cemaati olma adaylığına talipliği, onları kamu görevlileri için cazip hale getiriyordu.
FETÖ’cü olmadıklarını kanıtlamak için verdikleri ifadelerde, Menzilci olduklarını söylüyorlardı. ‘Ben Menzil’denim’ diyerek kendisini tanıtanlara, kimse başka soru sormuyordu. (s. 32)
“12 Haziran 2017’de... Güneydoğu’da bir ilde, darbe davasında... İl Jandarma Alay Komutanlığı Harekât Merkezi’nde Uzman Jandarma olarak görev yapan bir asker, tanık olarak dinlendi. Darbe gecesi yaşadıklarını, gördüklerini, duyduklarını anlattı.
“Avukat, tanığa son olarak herhangi bir cemaate üye olup, olmadığını sordu. Tanık, mahkeme tutanaklarına da geçen şu cevabı verdi: ‘Evet, Menzil tarikatına tabiyim.’
“Söz konusu tanık ifade verirken ve alenen bunu söylerken, amiri konumundaki İl Jandarma Komutanı da duruşma salonundaydı. İddialara göre, Komutan bu kişi hakkında işlem yapılıp yapılmaması hususunu Ankara’ya Jandarma Genel Komutanlığı’na sordu. Komutanlıktan, ‘İşlem yapmayın’ emri geldi.
“Menzilciyim” diyen tanık aynı ilde görevine devam ederken, buna göz yumdurulan Komutan terfien önemli bir makama atandı.” (s. 33)
Metastaz’dan, birçok AKP’li belediyenin, evlenenlere “Aile Saadeti” isimli kitabı verdiğini, kitabın yazarının Menzil Cemaati liderlerinden Muhammed Saki Erol olduğunu öğreniyoruz. Kitapta kadınların nasıl dövüleceği anlatılıyordu! FETÖ’den doğan boşluk böyle dolduruluyordu.
'MİSAFİRİNİZİ GİDİN SİLİVRİ’DEN ALIN'
İş adamı Fikret İnan cezaevindeydi. Avukatları itiraz üstüne itiraz ediyor, ancak haftalar geçmesine rağmen tahliye olmuyordu.
Bir gün... Serap Bindal adlı bir avukat, tutuklu iş adamının avukatlarından Nihat Eşref Dargı’nın yanına geldi ve şöyle dedi: “Fikret’i bizden başka kimse çıkaramaz, siz istediğiniz yere itirazınızı düşürün, biz gerisini hallederiz.”
“İddia o ki, Hakim Hasan Akdemir tutukladığı Fikret İnan’ı 2 milyon 100 bin TL karşılığında cezaevinden çıkaracaktı! Bu paranın bir bölümünü de, aracı avukat Serap Bindal alacaktı!
“Tutuklamaların üstünden 3 ay geçmişti ki... İşadamı İnan’ın da cezaevinde olduğu AKFA Holding soruşturması kapsamındaki şüphelilere ilişkin aylık tutukluluk incelemesi yapıldı…
“İstanbul Anadolu 3. Sulh Ceza Hâkimliği, savcının ‘tahliye edin’ dediği 7 kişiyle kalmadı, ‘tutuklulukları devam etsin’ denilen 4 şüpheliyi daha tahliye etti… Mahkemenin tahliye ettiği isimlerden biri de Fi Yapı Yönetim Kurulu Başkanı Fikret İnan’dı. Karar çıkınca, tahliye için rüşvet isteyen avukat Serap Bindal “Misafirinizi gidin Silivri’den alın” diyerek, İnan’ın avukatı Nihat Eşref Dargı’ya haber gönderdi. İnan gece yarısına doğru cezaevinden çıktı.” (s. 38)
Sonra Hakim Hasan Akdemir tutuklandı. Akdemir’i “rüşvetten suçüstü” yakalatan, İstanbul Anadolu Adliyesi Başsavcısı Fehmi Tosun’a ne oldu biliyor musunuz? Suçüstünden yaklaşık 2,5 ay sonra, 3 Temmuz 2017’de görevinden alındı ve Yargıtay’a gönderildi!
NURS KÖYÜ’NDE ÜNİFORMALI ASKERLER
2018 yılının Ocak ayı... Bitlis Valisi İsmail Ustaoğlu, İl Jandarma Komutanı Albay Erhan Demir ve Emniyet Müdürü Yaman Ağırlar ile birlikte Said Nursi’nin doğduğu Hizan ilçesine bağlı Nurs Köyü’nü ziyaret etti… Devletin, Fethullah Gülen’e kaynaklık eden Nurculuğu Fethullahçı darbe girişiminden sonra bu şekilde meşrulaştırması, Nurs Köyü’nde askerlerin katıldığı “sohbet” toplantılarına da sebep oldu. Askerlerin üniformayla katıldığı o toplantının fotoğrafları, Nurs Köyü’nün sosyal medya hesabından ‘An itibariyle Nurs Köyü, medresede Türk Silahlı Kuvvetleri asker kardeşlerimizle oturmuş sohbet ediyor. Rabbim devletimizi, milletimizi, bayrağımızı, ordumuzu ve hükümetimizi korusun. Allah yar ve yardımcıları olsun inşallah” mesajıyla paylaşıldı.” (s. 64)
SELFİE BORSASI
20 Temmuz 2018 günlü haber şöyle:
“FETÖ’den tutuklanan bazı işadamlarını para karşılığında tahliye ettirmeye çalıştıkları iddiasıyla, Bursa’da bir dernek başkanı ve avukatın da aralarında bulunduğu şüpheliler gözaltına alındı. Gözaltına alınan şüphelilerin; Bursa, Manisa, Yalova, İstanbul, Kocaeli, Diyarbakır, Şanlıurfa, Konya, İzmir ve Eskişehir’de bazı soruşturmaları / davaları etkilemeye çalıştıkları; bu kapsamda 6 hâkimle ve savcıyla bağlantı içinde oldukları saptandı.”
“Ertesi gün...
“Gözaltındaki şüphelilerden Eyüp Ensar Çelik’in birçok önemli isimle fotoğrafları ortaya çıktı. Kimler yoktu ki? Sayalım: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Fahri Kasırga, AKP Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı, Yargıtay üyesi Kenan İpek, Sayıştay Başkan Yardımcısı Mehmet Bozkurt, Yargıtay 9. Daire Başkanı Burhan Karaoğlu, Adalet Bakanlığı Müsteşarı Selahaddin Menteş, Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanı Şaban Kazdal, Manisa Cumhuriyet Başsavcısı Ahmet Çiçekli, Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Şaban Yılmaz, Bursa Cumhuriyet Savcısı İbrahim Karakaş ve eski AKP Milletvekili Metin Külünk...” (s, 96- 97)
'KÜLÜNK HANIM' ADLI AT
Türkiye’nin en nüfuzlu kişileriyle ayrı ayrı fotoğraf çekebilen ve en kritik makamlarda ağırlanan Eyüp Ensar Çelik kimdi? Eyüp Ensar Çelik, sahibi olduğu yarış atlarıyla bilinirdi.
Bursa Hipodromu’nda 14 atı vardı. Herkese kendisini, hemşehrisi eski AKP Milletvekili Metin Külünk’ün yakını olarak tanıtırdı. İlginçtir, sahip olduğu atlardan birinin de adı “Külünk Hanım” idi.
Eyüp Ensar Çelik’in de aralarında olduğu şüphelilerden bazıları tutuklandı, bazıları serbest bırakıldı. Ve soruşturmaya dair haberler birden durdu… Ama sonra, soruşturmaya dair hiçbir gelişme medyaya yansımadı. Bıçak gibi kesildi. Neden?
Reklamdan sonra devam ediyor
“Bu işte bir gariplik vardı… İşte bu kafa karışıklıklarına yanıt olacak bir karar, 7 Ağustos 2018’de verildi. Yani, tutuklamalardan sadece 17 gün sonra... Görülmemiş bir hızla alınan, Bursa Cumhuriyet Savcısı Hüseyin Özcan imzalı bir takipsizlik kararı... Aralarında Eyüp Ensar Çelik’in de bulunduğu 12 şüpheli hakkında, “silahlı terör örgütü üyeliği”, “yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama”, “rüşvet almak ve vermek” suçlarından dava açılmasına yer olmadığına karar veriyordu savcı. (s. 99)
PARA NEREYE AKTI?
Kitapta şu soru soruluyor: “FETÖ örgütlenmesi de, birilerinin FETÖ ile sözde mücadelesi de bir sermaye el değişim süreci olabilir mi? FETÖ’cü işadamları paraları alınarak serbest bırakılıyor, hatta bazılarına susmaları karşılığında sermayelerinin bir bölümü iade ediliyor mu?”
Kitapta bu sorunun yanıtını bulmak için bir olaydan söz ediliyor:
“Adı: Ahmet Küçükbay. FETÖ’nün işadamları” denilince akla gelen ilk isimlerden biri. Nasıl akla gelmesin? Işık Sigorta’nın da Gediz Üniversitesi’nin de kuruluşunda o vardı. Samanyolu TV’nin de Zaman gazetesinin de finansörüydü. TUSKON’u oluşturan çekirdek kadrodaydı. Örgütün Kanal 35’inin patronuydu.
“Öte yandan, işadamlığı da ayrı bir konuydu. Orkide Yağları’nı da bünyesinde bulunduran Küçükbay A.Ş.’nin sahibiydi. 350 bin ton üretim kapasiteyle ülkenin yıllık yağ üretim ihtiyacının çok önemli bir kısmını karşılayan firma, Türkiye’deki 500 büyük sanayi kuruluşu arasında 106. sıradaydı. Küçük bir bakkalken 80’li yıllarda Fethullah Gülen’le tanışan ve o günden sonra büyüyen Küçükbay A.Ş. dev bir sermayeye dönüştü. Kısacası şeyh, bu kez yalnız kendisi uçmadı, müridini de uçurdu. FETÖ’nün el vermesiyle dev bir holdingin sahibi oldu.”
“Ahmet Küçükbay, 15 Temmuz’un üzerinden bir ay bile geçmeden İzmir merkezli operasyonla gözaltına alındı, tutuklandı. Evet, Küçükbay deyince akla FETÖ geliyordu. Ama nedense, dokunmak için 15 Temmuz’un olması beklenmişti.
“Neden acaba? AKP İzmir İl Başkanlığı onun binasında hizmet verdiği için mi?” (s. 112- 113)
Kitapta Küçükbay’ın, etkin pişmanlıktan yararlanarak FETÖ itirafçısı olduğu ve ismini verdikleri arasında AKP’lilerin de olduğu ifade ediliyor.
MİTÇİ GAZETECİ
Kitapta, “MİT’çi abi” gazeteci Erdal Şimşek’le ilgili yazılanlar ilgiyle okunuyor. Erdal Şimşek tutuklandı. Tutuklandıktan yaklaşık 4 ay sonra tahliye edildi. Ancak savcının itirazıyla tekrar tutuklandı. 13 Temmuz 2018’de yeniden tahliye oldu… Erdal Şimşek imzalı yazılarına şimdilik ara verse de, AKP yandaşı Milat gazetesinin künyesinde “Yazı İşleri Müdürü” olarak yer almaya devam ediyor. (s. 155)
İDOLÜ GÜLEN OLAN PATRONUN KURTULUŞU
15 Temmuz gazisi Sabri Ünal’ın üzerinden tank geçmişti. Uzun süre hastanede yattı ve hayata döndü. Cumhurbaşkanı, kürsüye çıkarıp alnından öpmüştü.
Sabri Ünal’ı öfkelendiren “yemin ediyorum AK Parti’ye benden oy alamayacaksınız” dedirten, kendisine sağlanan tüm ayrıcalıkları reddederek, gazi kimliğini, gazi madalyasını, seyahat kartını iade etmesine neden olan olay şuydu: Fettah Tamince hakkında “kovuşturmaya yer yok kararı” verilmişti. Devlet, Zaman gazetesi imtiyaz sahibini FETÖ’cü bulmamıştı! (s. 180)
Fethullahçılarla çocukluktan tanışan, Pensilvanya’ya defalarca Gülen’i ziyarete giden, FETÖ’nün çağrısıyla açtığı üniversitesi ve vakfı 15 Temmuz’un ardından kapatılan, AKP-FETÖ kavgasının ardından Star gazetesini elden çıkarıp Zaman gazetesine ortak olan Tamince yargıdan “tertemiz” çıkmıştı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Tamince’yi sevdiği biliniyordu. Erdoğan’ın da sıkça tatil yaptığı Rixos Otelleri sayesinde Türkiye Tamince’yi yakından tanımıştı.
Zaman’dan TUSKON’a hemen hemen tüm FETÖ kurumlarına bulaşmış Tamince ile birlikte onunla bağlantılı FETÖ’cüler de bu yolla temizleniyordu. (s. 183)
FETÖ’NÜN KURTARICISI YARGITAY’IN BAŞINDA
Fethullah Gülen hakkında 2008 yılında beraat kararı vererek, onun önünü açanlardan en önemli ismin, bugün Yargıtay Başkanı olan İsmail Rüştü Cirit olduğunu kitaptan öğreniyoruz. Gene kitap, 2000 yılında Gülen’e terör soruşturması başlatan, Cumhuriyet Savcısı Nuh Mete Yüksel’in kendisine kurulan kaset kumpasıyla nasıl bertaraf edildiğini anımsatıyor okurlarına. Yüksel’den sonra davayı kaldığı yerden sürdüren Savcı Hamza Keleş, verdiği mütalaada “Gülen Grubu, ılımlı İslam adı altında, demokratik kuralları kullanarak devletin kurumsal temellerini değiştirmeyi amaçlamaktadır” diyerek Gülen’in terörden cezalandırılmasını istedi. Keleş, bu yüzden yıllar sonra özel yetkileri alınarak sürgün edilecek, adı Ergenekon kumpasına karıştırılacaktı. (s. 204)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder