10 Ara 2013

Bölgemiz nereye gidiyor?

Bölgemizde yaşadığımız süreç, siyasi dünyamızı yeniden tanzim edecek değişim ve dönüşümlerin mihenk taşlarını döşemektedir. Özetle:
1-ABD ve müttefikleri "Arap Baharı" üzerinden bölgeye yeniden nizam ve biçim verebileceğini umut etmiştir.. ABD ve bölgesel şürekâları "Dinci İhvan Örgütleri" ile el ele, ABD'nin ifadesi ile aslında ABD ve İsrail'e karşı siyasi bir mihver olan ve özellikle BRICS üye ülkeleri tarafından desteklenen "Şii Bloka" karşı işbirlikçi "Sünni bir Blok" yaratmanın çalışmaları içinde olmuşlardır.
ABD projeleri Suriye'de duvara toslamıştır. Bu duvarda parçalanan başka bir zihniyet, BOP Eş Başkanlığı görevini ifa eden Erdoğan'ın bölgesel "İhvan" örgütleri vasıtasıyla bölgenin lideri olma, İran ve Rusya'nın maslahatlarına karşı Atlantik çıkarlarını ikame etme arzusudur.
Suriye sahasında artık farklı bir siyasi-askeri tablo var. "Muhalefet" olarak pazarlanan terör kuvvetleri Suriye ordusu önünde her yerde dağılmaktadır. Temizlik operasyonları durmadan sürecek. Bu askeri başarının en önemli kazanımı Suriye halkının tekrar devletine güven duyması ve Suriye devletinin bekası için orduya her yerde destek vermesidir. Suriye devletinin krizin başından itibaren talep ettiği, Terör grupları dışında siyasi çözüm formülü Suriye halkının ezici çoğunluğunun sahip çıktığı egemen alternatif olmuştur.
Dünyanın aklıselim her devlet ve halkı Suriye sahasında "muhalefet" olarak sunulan grupların büyük bir kesiminin tekfiri -Vahhabi dinci cinayet şebekelerinden oluştuğunu itiraf etmektedir. Bu durum bazı bölge hükümetlerin Suriye devletini ve ülkesini yıkmak için terörü bir etkin araç olarak kullandıkları ve besledikleri aşikâr olmuştur. ABD bu çözümün uzun vadede kendisinin hayrına olmayacağını idrak etmiş çözümü oyun kurucu daha büyük devletlerle çözmeye meyil göstermiştir. 5+1 ülkelerin İran ile başlattığı açılım, Suriye meselesinin bu grup ve onları direkt destekleyen iktidarların haricinde çözümleri teşvik etmek ve Afganistan'dan çekilme süreci ile birlikte Körfez petrol ülkelerin güvenliğini sağlamak büyük devletler arasındaki görüşmelerin mihenk taşını oluşturmaktadır.
ABD ve özellikle Fransa içinde bir grup, Suudi hanedanlığın bir bölümü, İsrail içinde bir kitle, AKP hükümeti içinde bir cenah ve bunların sahadaki taşeronları bölgemiz için büyük devletler tarafından öngörülen çözümü baltalamak için her türlü çılgın projeler içinde yer alacak kadar raydan çıkmış görünmektedir. Suriye sahasında ağırlıklı olarak iki olgu ön plana çıkacaktır:
a) Suriye sahasında mevcut olan ve herkes için tehdit oluşturmaya başlayan terör grupların yok edilmesi için Suriye devletine ve ordusuna her türlü desteğin verilmesi
Suriye meselesinin, sadece Suriyeliler arasında ve Suriye'nin toprak ve siyasi birliği muhafaza edilmesi şartı ile siyasi çözüme kavuşturulması.
Rusya tekrar nüfuz kazandı
2-Bölgemizdeki gelişmelerin en önemli sonucu Rusya'nın tekrar bir nüfuzlu devlet olarak geri dönmesidir. Suriye konusundaki kararlığı ve dik duruşu ve Putin'in Suudi kralı Abdullah dahil Mısır geçici Başkanı ve bölge devletleri ile ABD ve Batı'ya rağmen görüşebilmesi ve sonuç alabilmesi, ABD'nin arka bahçesi olarak kabul edilen Güney Kore'yi ziyaret etmesi ve önemli anlaşmalar imzalaması yükselen nüfuzuna önemli bir göstergedir. ABD ve batının uluslararası meselelerde Rusya'yı önemli ve bazen esas aktör olarak kabul etmesi bir başka önemli unsurdur.
3-ABD'nin bölgemizdeki müttefikleri, Türkiye, Suudi Krallığı ve İsrail'in ağırlığına karşılık İran etkin ve nüfuzlu bir ülke konumuna gelmiştir. ABD'nin projelerini şürekalarına rağmen hayata geçirememesi, onu İran ile uzlaşmaya götürmek zorunda bırakmıştır. Bu husus İran'ı diplomasi sahasında da etkin bir ülke konumuna sokmuştur.
AKP'nin iflası
4-AKP dış politikaları iflas etmiştir. Libya'dan, Mısır'a, Suriye'den, Irak'a, Güney Afrika'ya kadar her alanda iflas etmiştir. Artık güven telkin etmekten uzaktır. Tersine, bu politikalar Türkiye'nin başına bela olmaktadır. AKP hükümeti "terör" üreten ve teşvik eden ciddi iddialar ile boğuşacaktır. Bu sebepledir ki, AKP hükümeti "teröre" destek vermediğini ve "teröristleri barındırmadığını ifade etmek zorunda kalmıştır. "Hatalarından dönmek" için çaba içine girmiş, bütün söylem ve eylemlerini "Sünni-Şii" projesi üzerine kuran Erdoğan-Davutoğlu Irak'tan "mezhep fitneciliğine" karşı savaş ilan ettiğini ilan etmiştir.
5- İran'ın nükleer enerji veya silah temin etmesini engellemek ve nüfuzuna çomak sokmak için çok büyük uğraşılar veren İsrail ve Suudi hanedanlığı gelişmelerden en çok etkilenen ülkeler olacaktır. Siyasi, ekonomik ve sosyal dönüşümlerin engellenmesi için İran "tehlikesi" ve "Şii hilali" gerekçeleri uzun bir müddet yararlı olmuştur. Ancak, yeni süreçte bu dönüşüm ve değişimden gerici-yobaz Suudi rejimi ve "Yahudi" kimlikli ırkçı, faşist ve yayılmacı Natanyahu hükümetinin kurtulması mümkün değildir. Savaş ve terör projelerine sımsıkı sarılmaları ve aleni Suudi-İsrail işbirliğini ifa etmeleri bu korkudandır.
Türkiye'nin dış politikasında köklü bir değişim zorunludur. Bu değişimi yaratacak ve devletlerarası ilişkilerde güven unsurunu tekrar tesis edebilecek bir siyasi iktidara Türk halkının temiz oksijen kadar ihtiyacı vardır.

Hiç yorum yok: