Birer şaki, birer cani gibi bindirilirken cezaevi araçlarına
haykırıyorsunuz, “Biz haram yemedik” diye…
“Hırsızdan korksaydık” diyorsunuz, “polis olmazdık”…
“Haram yiyenler kahrolsun” diye iftar duaları ediyorsunuz…
Ve bizlere, “neden zulme karşı yanımızda olmuyorsunuz?” diye
soruyorsunuz…
Kâinata hayat verene yemin olsun ki, yanınızda olurduk,
şayet bu duruşunuzu 12 yıl boyunca göstermiş olsaydınız…
Hakiki olsaydı feryadınız…
Yargı gününün tek hâkimi şahit olsun ki, yanınızda sizinle
bir olurduk, şayet kimlerin polis olacağına dair listeleri hizmet evlerinde
doldurmuş olmasaydınız… Teker teker siz belirlemiş olmasaydınız kamu
personellerini… Askeri okullar başta olmak üzere her türlü sınavda soruları
çalmamış, mülakatlarda kayırmacılık yapmamış olsaydınız…
Daha doğrusu, haram yemenin, sadece” para yemek”ten ibaret
olmadığını biliyor olsaydınız… Sizinle olurduk elbet bu kara günlerinizde,
şayet tüm umudunu sınavlara bağlamış bu ülke evlatlarının haklarını gasp edip,
soruları kendi şakirtlerinize vermiş olmasaydınız…
Sizinle omuz omuza dururduk elbet, şayet rektör
atamalarında, kimin rektör olacağına, ehil olup olmadığına, bilimsel
yeterliliği bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, sırf “sizden”dir diye,
yukarıdan gelen talimatlar muvacehesinde, il ve bölge ağabeyleriniz karar
veriyor olmasaydı…
Sizin o muzdarip ailelerinizle birlikte adliye önlerinde
sabahlardık inanın, şayet ülkenin en gizli odalarına girip, belgeleri aşırmamış
olmasaydınız… Koca koca paşaları terörist diye, başlarından ve enselerinden
bastırarak cezaevi araçlarına bindirip gönderirken, gözlerinizde bir an hüznü
ve pişmanlığı görmüş olsaydık…
Yanınızda olurduk tabiî ki, şayet gezi parkında, sizden olan
üç memur, coplarını ve kasklarını yere koyup, gidip o çocukların yanında bağdaş
kurmuş oldaydı… Ağızlarına gaz sıkma emir vermek ve televizyonlarınızda onları
vatan haini ilan etmek yerine, onların da bu ilkenin çocukları olduğunu fark
etmiş olsaydınız…
Can olurduk size bu gününüzde, şayet kanallarınız, şerefli
gazeteci ve subaylara terörist derken, gezide ölen çocuklarla alay ederken,
“Yapmayın! Yazıktır, günahtır” demiş olsaydınız…
Ülkenin her önemli makamına, cemaatinizden olanları getirmek
için bin bir türlü desiseye, iltimasa, haksız uygulamaya imza atmış
olmasaydınız, sadakati ancak ve ancak bayrağına olanlar, bu gün mutlak anlamda
sizlerle beraber olurlardı…
Sizinle yaren olurduk billahi, şayet “dokunan yanıyor”
denildiği günlerde de hakkı haykıran diller olsaydınız…
Sizler! Efendilerinizin sizi neye ve niye sattığını
sormadıkça, bunca zamandır sadakatle hizmet etmenize rağmen, hangi maslahatla
sizleri feda ettiğini anlamadıkça, asıl ihanet ettiğiniz Atatürk ve cumhuriyetin
kurucu aklından ve bu toprakların gerçek efendileri olan hak erenlerin
ruhaniyetinden helallik dilemedikçe ve tevbe etmedikçe af olmayacaksınız…
Nefislerinizi ezip, kameralar karşısında “pişmanız! Yapmış
olduğumuz tüm günahlardan” demedikçe af olmayacaksınız…
Desiselerinizle hala debeleniyorsunuz… Hala “bir çare var
mı?” diye akıl oyunlarına başvuruyorsunuz… Atatürkçülerin içine sızıp, onların
muhalif duruşlarından kendinize pay çıkarmaya çalışıyorsunuz…
Hayır, hayır!
Nefes verene andolsun ki hata üzeresiniz… Kalplerinizde hala
pişmanlık kırıntısı yok, asıl ihanet ettiklerinize karşı…
Bizlere hoşa gidici “tapeler” dinlettiniz… 10’ar dakikalık
tapelerde malum ilan edilmiş oldu… Peki, geri kalan saatler süren dinleme
kayıtları? Belli ki çok uzun süreler dinlemişsiniz, birlikte secde
ettiklerinizi… Peki ya yayınlamadığınız tapelerde neler vardı? Onları kimler
dinledi? O tapelerde devlete ait hangi bilgiler yer alıyordu? En önemlisi bu
işleri yapma talimatını size kim verdi?
Hayır hayır!
Biz sizden uzağız… Taptıklarınıza tapmayız ve sizlerle aynı
dinden de değiliz… Aldığınız otuz parça gümüşü yere fırlatmanız size ağıt
yakmamızı gerektirmeyeceği gibi, sizin kefaretinizde olmayacaktır…
Eğer gerçekten pişmansanız, apaçık bir delille çıkıp itiraf
edin, tevbe edin, nadim olun… Halka dair ihanetin tevbesi, gizli gözyaşlarıyla yapılmaz…
Aksi takdirde ne bu dünyada, ne ahrette necat
bulamayacaksınız…
Sizler! Kendi ellerinizle ettiklerinizden başkasını görüyor
değilsiniz… Umulur ki tevbe edip, hak ile yürüyenlerden olursunuz…
Allah, iki zalimden birini seçme gafletinden beri kılsın
hakikat erlerini ve taliplerini…
Hakikatin ve aydınlığın meşale taşıyıcılarına gelince;
Tan yeri ha attı, ha atacak…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder