Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu ilk günden beridir "İslam dininin ibadethanesi olarak Cami'nin devlet nezdinde meşru görüldüğü" bir devlet olarak kuruldu. Lakin kurulduğu ilk günden beri, "cemevi meşru görülmedi." Bu durum, "devletin, resmi bir dinsel görüşü olduğunun" ve devletin seküler olmadığının bir tür verisidir. Keza, cemevinin ibadethane sayılmadığı, caminin ise ibadethane sayıldığı bir durum, mesele üzerinde görüş ve yaklaşım sergilemek olup, kuruluşu itibari ile Türkiye'yi bir tür "din devleti" kılar.
Bu yönüyle "sekülerleşemeyen devlet" Diyanet üzerinden İslam'ın belirli görüşlerini meşru sayıp, belirli görüşlerini gayrımeşru saydı. Sadece bugün değil, dün de cemevleri "ibadethane olarak görülmüyordu." Bir "ictihadın meşru, ötekinin gayrımeşru görüldüğü" bir ülkede, devletin "laik olduğunu, ve bu laiklik okuması üzerinden devam edilmesi gerektiğini savunmak ve bunu eleştirmemek büyük bir hatadır."
Türkiye, İran gibi yüzde 99 Şia olan bir ülke değil. Dolayısı ile burada "dini bir rejim" öngörülemez. Lakin, Türkiye; "muhafazakar-sünni bir devlet olarak kuruldu." Sunni ictihadına göre tasarlanmış bir diyaneti "devletin meşru sınırları içine aldı." Ve bu ictihadın öngördüğü mabed biçimi "resmi meşruiyet kazandı." Dolayısıyla Türkiye hiç "laik olmadı." Hep, bir mezhep devleti oldu. 1930 Yılında da "cemevleri, devletin meşruiyet sınırlarının dışındaydı." Bugün de dışındadır...
Ne kadar uygundur?
Ben bunu, "camide ibadet yapan biri olarak söylüyorum..." Yani, alevi "değilim." Ali'ciyim. Ali'nin yanında olma gayreti içinde olan, İslam'ın klasik delil ve referanslarıyla ictihad yapan biri olarak, bu ötekileştirmenin mahiyetinden dem vuruyorum...
Yine bugün devletin yargı birimleri, "Gezi davasının mahiyetine, ibadethaneyi kirletmek gibi bir ibare koymak sureti ile" yargılama yapacağını söylüyor. Devletin yargı organı, "kaçak yapı olduğu söylenen ve bu nedenle greyderlerin içine girdiği cemevinin kirlendiğini" bugüne kadar hiç söylemedi. Ama polislerin şiddetinden kaçıp, gençlerin ayakkabı ile içine girdiği caminin kirletildiğini söylüyor. Greyder'in girdiği cemevi ibadethane değil! Neden? Çünkü Türkiye Cumhuriyeti'nin "resmi dininin standartlarına uygun değil." Bir devletin, "nerenin ibadethane olduğuna karışma cürreti göstermesi" ne kadar uygundur "sekülerizme?"
Ben, tüm farklılıkların bir arada yaşamını tesis edecek bir devlet düşlüyorum. İşte bu devlet "seküler olmalıdır." Resmi bir "dini" olmamalıdır. Her dinin bir arada yaşayabileceği bir ruh yaratmalıdır. Bu ruhun omurgası "adalet olmalıdır." Devletin ağzı, bir müçtehidin ağzı olmamalıdır. Lakin o müçtehidin de özgürce kendisini ifade edebileceği, bir ateistin de kendisini hür biçimde ifade edebileceği zemini tesis eden bir devlet düşlüyorum...
Ve soruyorum;
Cemevlerine cümbüş evi diyenler de "ibadethaneyi kirletmek ve ibadethaneye saldırmak" suçundan yargılanacak mı? Eğer yargılanmayacaklar ise, bu devletin "resmi dini vardır." Hatta resmi dinden de öte "bir muhafazakar-mezhep ve site devleti" olmuş demektir.
Ticarethane eylediniz
İbadethaneleri polisin gazından korunmak için maske takan gençler değil, pisliklerini örtmek için İslam maskesi takan muhterisler kirletir.
İbadethaneleri, polisten kaçıp ayakkabıyla giren gençler değil, bankadan çıkıp camiye gelen abdestli kapitalistler kirletir.
İbadethaneleri, ayrımcı-ötekileştirici bir kurum olan Diyanet'in fetvaları ve maaşlı imamları kirletir. İbadethaneleri, haçlı işgalcilere dua eden Muktedir kirletir! Masum gençler değil...
Hz.İsa'nın o sözlerini anımsayalım;
Ey Ferisiler! Ey engerek soyları!
Allah'ın evini, ticarethane eylediniz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder